21 Mart 2012 10:33

George Orwell’ın korku ütopyasını hatırlayarak...

Geçtiğimiz haftalarda Habertürk ve Bugün gazetelerinde Halkların Demokratik Kongresi (HDK) ile ilgili çıkan haberler, seçimlerden bu yana kongre hareketine yönelik suskunluğun artık sona erdiğinin ilanıydı. Bu ilanın, aynı zamanda HDK’yı kamuoyunda ve toplum nezlinde terörize etmeye dönük bir kara propagandayı da beraberinde g

Paylaş
Dilek Yağlı

Peki ne olmuştu da Kongre Hareketi’nin kendisini deklare etmesinden bu yana yaklaşık beş ay geçmesine rağmen hiçbir şekilde bu ve benzeri yayın organlarında görülmeyen, daha doğrusu sansürlenen HDK bir anda manşete oturmuştu? Habertürk’ün manşetten verdiği ‘KCK bitti HDK geldi’  haberinin kurgusuna baktığımız ve yakın zamanda ülke gündemini bir hayli meşgul eden Milli İstihbarat Teşkilatıyla(MİT) ilgili tartışmaları hatırladığımızda, bu haberin yalnızca bir ‘gazete manşeti’ olarak görülmesi çok da gerçekçi olmayacaktır. KCK ile ilgili tartışmalar ve hükümetin bu konuya dair açıklamalarından sonra, 2009 yılından beri sürdürülen operasyonları düşündüğümüzde bu konseptin çok da yabancı olmadığını söylemek gerekiyor. Çok uzun süredir hükümetin politikalarının ve taktiksel yönelimlerinin belli medya organları tarafından aylar öncesinden alt yapısının oldukça titiz bir biçimde oluşturulduğu herkesçe biliniyor. Aynı kurgunun HDK’ya dönük  bir kara propaganda olarak ‘MİT’in KCK’ya sızdığı ortaya çıkınca, bölücü örgüt HDK adıyla yeni bir örgüt kurma kararı aldı.’ biçimiyle şekillendiğini görüyoruz. HDK’ya  yönelik sansürün karalama ve yıpratma politikası ile süreceğini, bu saldırının yalnız medya yoluyla değil başka yöntemlerle de artarak devam edeceğini söyleyebiliriz. Şu süreçte, kongrenin hükümet medyasının manşetine oturmasının elbette bir diğer önemli nedeni de halklara yönelik tüm saldırılar, hak gasplarına karşı mücadelede güçlü bir özne olduğunu görmesi ve kabul etmesidir. Emek ve demokrasi güçlerinin halk iktidarı için tabandan meclisler yolu ile bir muhalafet cephesini ördüğünü; bölge, il, ilçe, kadın ve gençlik meclis oluşumlarında önemli ölçüde ilerlendiğini vurgulamak gerekiyor. Tüm uydurma iddianamelerle açılan davalara, şu ya da bu isim kapsamında hukuksuz olarak sürdürülen operasyonlara, tüm demokratik haklar adına yürütülen mücadelelere karşı tutuklamalarla verilen cevaba, düşünce ve ifade özgürlüğü ile halkın doğru haber alma hakkının engellenmesine, savunma hakkının gözaltında ve hapiste olmasına kadar çok yönlü bir saldırı söz konusu. Hükümet, bu saldırıların tümüne direnç gösterebilecek bir gücün oluşmasının kendisi için bir tehlike olduğunu da görmektedir. Tam da burada bütünüyle bu saldırıların yöneldiği bizler için kongre sürecinin kendisini bir ihtiyaç olarak zorunlu kıldığı söylenebilir.

HALKLARIN DEMOKRATİK KONGRESİ NASIL OLUŞTU?

Genç Hayat okurları, Kongre hareketinin oluşum sürecine dair yazıları derginin daha önceki sayılardan anımsayacaklardır. Halkların Demokratik Kongresi’nin gelişim sürecinin en önemli kaynağını; 2011 genel seçimler döneminde oluşturulan Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku ile bu birlikteliğin seçimlerde elde ettiği başarı ve kazanımlarla açığa çıkan toplumsal muhalefetin olduğunu söylemiştik. Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku olarak oluşturulan ittifak; seçim sonrasında Blok vekilleri Sırrı Süreyya Önder, Abdullah Levent Tüzel, Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü’nün de aralarında olduğu bir hazırlık komisyonu tarafından genişletilerek kongre sürecine taşındı. Kongre girişimi sürecinde hazırlık komisyonu, seçim ittifakını aşan ve toplumsal muhalefeti birleştiren bir mücadele birliğinin olabilmesı için çalışmalarını sürdürdü. Tüm bu çalışmalar sonucu Türkiye’nin dört bir tarafından belirlenen 900 delegeyle 15-16 Ekim’de Ankara’da iki günlük büyük genel kurul gerçekleştirildi. Türkiye halklarından, farklı inanç kesimlerinden, sivil toplum kuruluşlarından, sendikalardan temsilcilerin olduğu; aydın, yazar, ve akademisyen birçok kişinin, kadınların ve gençlerin delege olduğu Genel Kurul’da, delegelerce onaylanan program ve tüzüğü ile kuruluşunu ilan etti.

Barış ve Demokrasi Partisi, Eşitlik ve Demokrasi Partisi, Emek Partisi, Ezilenlerin Sosyalist Partisi, Sosyalist Demokrasi Partisi,Yeşiller Partisi, 78’liler gibi birçok siyasi parti ve örgütlü kurumun yanı sıra % 40’ını bağımsız bireylerlerin oluşturduğu kongre hareketi Halkların Demokratik Kondresi adını aldı. Kongre’nin Onur Hamzaoğlu, Abdullah Levent Tüzel, Sebahat Tuncel, Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü, Gencay Gürsoy, Akın Birdal, Ferhat Tunç, Suavi, Aydın Çubukçu, Ahmet Tonak, Şebnem Korur Fincancı, Ali Kenanoğlu, Tuma Çelik, Ufuk Uras, Yavuz Önen, Beyza Üstün, Fatma Gök, Nursel Aydoğan, Garo Paylan, Filor Uluk, Lami Özgen, Satı Burunucu Çalı gibi önemli isimlerin üyesi olduğu 121 kişilik bir Genel Meclisi ve bu genel meclis üyelerinden oluşan 25 kişilik Yürütme Kurulu  bulunuyor. Yine daha önce belittğimiz gibi birbirine paralel; aralarında yalnızca koordinasyon bağı olan bölge, ilçe, il, kadın ve gençlik meclisleri olarak çalışmalarını sürdürüyor.

Meclis tipi örgütlenme modelini benimseyen ve örgütlenme, eğitim hakkı, ekoloji, anayasa, halklar ve inançlar, basın ve yayın komisyonu gibi önemli daimi komisyon çalışmaları ile meclisleri besleyen bir yapı HDK.

Bir program ve tüzük etrafında birleşmiş, delegeleri aşan, halkların demokratik mücadelesinin şekillendirdiği bu yapının terörize edilme çabası pratikte zaten boşa çıkarılmış durumdadır.

HALKLARIN MÜCADELESİ YOK SAYILAMAZ

Yıpratılmaya çalışılan ve üzerinde kara propaganda yürütülmesi için tüm organlarıyla hükümetin hedefe koyduğu, halkların birlik mücadelesidir aslında.

Bu hükümet politikası; yerellerde yüzlerce kişinin katıldığı halk toplantılarını, Kongre fikrini sahiplenen yüz binlerce kişinin ‘Bu meclis bizim meclisimizdir.’ diyerek kurdukları halk meclislerini, barış ve adalet için yürütülen ‘Barış ve Adalet için Sen de Bir Ses Çıkar’ kampanyasını, HDK adına milyonların ‘Benim vekilimdir.’ diyerek seçtiği veT.B.M.M. kürsüsünden kamuoyuna seslenen milletvekillerini yok sayan bir politikadır.

Kongre’nin bu meşru zeminini, seçimlerden bu yana açığa çıkmış toplumsal muhalefet birliğini, halkın seçilmiş ve temsil hakkını almış vekillerin çalışmasını görmezden gelerek; toplumun gözünde bu mücadeleyi ‘bölücük’ ve ‘terör’le bağdaştırma girişimleri sonuçsuz kalacaktır. Çünkü HDK, yıllardır parçalanmış mücadelelerin karşısında birleştiren ve birleştikçe güçlenen bir odağı oluşturma zeminidir. HDK’ya yönelik tüm saldırılar onu zayıflatmayacak, tersine bizim bu saldırılara karşı mücadeleyi büyütmedeki ısrarımız ile bu birleşik mücadele daha da güçlendirecektir. Meclislere katılım çağrısını en geniş kitlelere ulaştırmanın ve Kongre çalışmasını mümkün olduğunca büyütmenin sorumluluğu büyük. Her alanda olduğu gibi bu çağrının da her milliyetten, her inançtan, her kesimden toplumun tümüne ulaştırılabilmesi için  gençliğin bu fikirle birleşme zorunluluğu kaçınılmaz.  Hele de medyanın ‘dördüncü güç’ olmanın çok ötesinde olduğunu düşünürsek.

Son olarak “Medya kültürel boyutuyla, kültürün merkezkaç güçlerini mi yoksa merkezcil güçlerinin mi yanında yer alıyor?​” sorusu ile G.Orwel’ın Korku Ütopyası’nı bir kez daha hatırlayalım. Bizim gözümüze gözümüze sokulan başka bir şey mi yoksa?

www.halklarindemokratikkongresi.net
www.facebook.com/hdkgenc

ÖNCEKİ HABER

Mutlu olacağımız bir hayat için...

SONRAKİ HABER

Lisede şiir ziyafeti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa