Bu çadırda kendimle tekrar tanıştım
Divan direnişçisi Sedef Erdal, direniş boyunca kendine olan güveninin arttığını söylüyor. “İçimde mücadele ruhu olduğunu biliyordum ama kendimden bu kadarını, bu kadar kararlı davranmayı beklemiyordum” diyor.
Kübra YETER
Türkiye’nin en büyük sermaye grubu olan Koç Holdinge ait Divan Pastaneleri İşletmesi’nde DİSK’e bağlı Gıda-İş Sendikası’nda örgütledikleri için işten atılan 55 işçinin direnişi devam ediyor. İstanbul Çekmeköy’deki fabrikanın önündeki direnişin 126. gününde işçi arkadaşlarımızdan Sedef Erdal ile direniş çadırında buluştuk. İşe iade ve sendikal tazminat davası sürecinin başlamasıyla direniş daha önemli bir hal almaya başladı. Sedef ile hem dava sürecini hem de bu zamana kadar yaşadıklarını konuştuk.
Divan direnişinde dava süreci başladı. İnsanların tepkileri ve işçilerin bu süreçteki morali, birliği nasıl? Bu süreci biraz anlatabilir misin?
Dava sürecinde işçilerin birliği gayet güzel gözüküyordu. İlk duruşmamız çok sayıda arkadaşımızın katılımıyla başladı. İşçi arkadaşlarım dışında, dışarıdan desteğe gelen birçok kişi de yanımızdaydı. Davalarımız olumlu geçiyor diyebilirim. Özellikle ilk davanın ikinci duruşmasında tanıklar dinlendi, fabrika müdürleri istemeden de olsa lehimize ifade vermiş oldular. Bizi gerçekten sendika yüzünden işten attıklarını itiraf ettiler. Onların hâkim karşısında, daha doğrusu bizim karşımızda kızarmaları, utanmaları bizi oldukça mutlu etti. Her birimiz o gün davamızda ne kadar haklı olduğumuzu bir kere daha anladık. “Evet, biz haklıyız ve bu davanın sonuna kadar arkasında durmalıyız” diye düşündük. Birbirimize olan inancımız katlandı, moralimiz daha da arttı.
Biz de tek tek söz aldığımızda farklı bir şey söylemedik. Başından beri anlatmaya çalıştığımızı mahkemede de dile getiriyoruz. Bizler Divan’dan haklarımızı talep ettik, sendikalaşmak istedik ve bir gece usulsüzce gelen telefonlarla işten atıldığımızı öğrendik. Biz haksızlık, hukuksuzluk yapmadık, sadece bizim olanı talep ettik. Önümüzdeki mahkemelerde de davamıza sahip çıkmaya devam edeceğiz. Daha çok sesimizi duyurmaya çalışacağız, çadırımız hala duruyor. İyi bir sonuç alana kadar, sonuna kadar devam etmek istiyoruz.
BAŞARABİLİYORMUŞUM
Bu direnişte kadın erkek bir olarak “İş, ekmek, özgürlük” sloganları attınız. Beraber omuz omuza verdiniz. Kadın olarak böyle bir direnişte yer almak sana ne hissettirdi, ne kattı?
Bir kere direniş boyunca kendime olan güvenim büyük ölçüde arttı. İçimde mücadele ruhu olduğunu biliyordum ama kendimden bu kadarını beklemiyordum. Yüreğimde bir yerlerde saklı kalan mücadele ruhu bu direnişle birlikte ortaya çıktı. Bu çadırda kendimle tekrar tanıştım. Benimle birlikte birçok kadın arkadaşım da böyle düşünüyor. Daha önce böyle bir direnişin veya buna benzer durumların içinde yer almamıştık. Her kadın arkadaşımız için de bir ilkti. “Ben konuşabiliyormuşum, hakkımı aramayı başarabiliyormuşum” demeye başladım. Başta ailelerimiz çekinceli yaklaşsa da anlattıkça bize hak verip yanımızda yer almaları çok anlamlıydı bizim için. Zaman zaman babam da bana “Kızım yapmasan mı, katılmasan mı?” diyordu ama o da artık “Evet kızım, haklısın, doğru yerdesin” diyor. Hatta birkaç defa da anneme sac ekmek yaptırıp çadıra ziyarete geldi. Bunlar gerçekten çok güzel duygular.
HAKLIYIZ, DOĞRU YERDEYİZ
Her direniş çadırı “işçilerin okuludur” denir. Peki, sen bu direniş boyunca neler deneyimledin, neler öğrendin?
Gerçekten çok şey öğrendim diyebilirim. Paylaşmanın ne demek olduğunu, haksızlık karşısında nasıl bir duruş sergilemem gerektiğinin, emeğim için nasıl mücadele vermem gerektiğinin farkına vardım. Önceden de biliyordum ama direnişin içinde olunca ne kadar çok eksiğim olduğunu anladım ve kendime birçok şey kattım diyebilirim. Bundan sonraki yaşantım için de artık; “Biz doğru yerdeyiz. Bu biz işçilerin haklı mücadelesi. Bundan sonraki iş hayatımızda, yaşamımızda olması gereken de bu” diyebiliyorum.
Tabii aramıza girip bizi bölmeye çalışanlar, direnişimizi kırmaya çalışanlar da oldu. Biz de süre geçtikçe bu tarz kişileri aramızdan uzaklaştırmayı öğrendik ve direnişi kırmalarına izin vermedik.
Sizi direnişten vazgeçirmek, yıldırmak adına baskı uygulanıyor mu?
Gözle görülür bir şey yok, fakat bizi adım adım izlediklerini biliyoruz. Nereye gitsek peşimizden adamlarını gönderiyorlar, bunun farkındayız. Sivil polisler daima peşimizde, sözde bizim can güvenliğimizi sağlıyorlar ama durum hiç de öyle değil. “Siz haklısınız, sizin yanınızdayız” diyerek aramıza sokulmaya ve arkadaşlarımızdan laf almaya çalışıyorlar. Divan önünde eylemdeyken bize gaz atarak müdahale ettiler. Biz onların niyetlerini biliyoruz. Bu yüzden de daha çok kenetlenip, daha dikkatli olmaya çalışıyoruz.
GÜCÜMÜZ, UMUDUMUZ ÇOĞALIYOR
Önce Bursa’da, sonra Kocaeli, Ankara’da metal işçileri direnişe geçti. Sen bu direnişi takip edebildin mi? Nasıl değerlendiriyorsun?
Metal direnişi bizim için büyük bir moral oldu. Yalnız olmadığımızı, doğru yolda yürüdüğümüzü bir kez daha anladık. Orada fabrikaları tümden durdurarak emeklerine, haklarına sahip çıktılar. Başlattıkları eylemler bize de büyük bir güç verdi.
Geçtiğimiz günlerde SeraPool işçileriyle dayanışmaya gittiniz. Nasıl karşıladılar sizi, nasıl hissettiniz?
SeraPool de bizi gerçekten çok mutlu etti. Onların direnişe geçmesi artık işçiler arasında da güzel şeylerin başladığına işaret ediyor. Bu ülkede işçiler birleşince, üretimi durdurunca nelerin olduğunu, olabileceğini, birleştikçe güçlendiklerini gördük. Bizi çok güzel karşıladılar. Karşılıklı sloganlarla birbirimizi selamladık. Bizden bazı arkadaşlar o gün gelemedi. Gönül isterdi ki hepimiz orada olalım; herkesi oraya götürmek istiyorum. Çünkü çok güzel bir birlik var orada. Ama tabii umarım bu direniş uzun sürmez ve en kısa zamanda haklarını kazanırlar. SeraPool direnişinin simgesi de kadınlar oldu. En önde hep kadın arkadaşları gördük. Kadın arkadaşların birlikteliği sağladığını, direnişi devam ettirdiklerini gördük ve gördüklerimizden dolayı umutluyuz.