Barış için emek ver
Kadınların barış için verdiği emeği vermedi erkekler savaş için. Ama azdır barışla yaşanan yıllar, giderek çoğaldı savaşla harcanan zamanlar. Çünkü barış zor, savaş kolay olandır...
Kadınların barış için verdiği emeği vermedi erkekler savaş için. Ama azdır barışla yaşanan yıllar, giderek çoğaldı savaşla harcanan zamanlar. Çünkü barış zor, savaş kolay olandır.
Tanklar, tüfekler, barbar istilaları, rant hesapları, kirli siyaset erbapları değil de doğa yasaları karar versin nasıl öleceğimize isterken kadınlar; çocuklar, gençler, kadınlar ölüyor. Hayatta kalanlar yurtsuz virane, kendilerine yaşanacak bir parça toprak bulabilmek için denizler dolusu göçmen ölüsü, sokaklar dolusu göçmen evsizi, yokluklar dolusu göçmen dilencisi olmak zorunda kalıyorlar.
Ortadoğu, adeta yeni savaş yasalarının yazıldığı coğrafya oldu. Bu coğrafya kanla, gözyaşıyla, kadın ve çocuk ölüleri, barbar sürüleri, silah sesleri ile yeniden dizayn edilmeye çalışılırken Kobanê ve Rojava’dan yükselen dirençle yeşeren umut içimizi aydınlatmıştı. Orada içimizi aydınlatan her meşale, burada da, kardeş topraklarda da barış için bir kazanımın olabileceği umudunu çoğaltmıştı. Bu umut ve kardeşleşme korkutmuştu iktidarı, seçimin hemen öncesinde patlayan bombalar, yükseltilen düşmanlık tonu, savrulan tehditler, barışı bu topluma çok gören iktidarın son kozlarıydı. Tutmadı. “Daha fazla kan değil, daha fazla kardeşlik istiyoruz” cevabı verdi halk seçimlerde. “Savaşa destek değil, barışa umut olun” dedi. Mesaj hala alınmamış olacak ki sınırları içinde barış sözleri verilmişken sınırın yanı başında aynı halka, aynı insanlara karşı savaşı kışkırtıyor.
Son 3 aydır akıbeti belirsiz bir “çözüm süreci” ile karşı karşıyayız. Halk, ülkenin demokratikleşmesinden ve toplumsal barışın sağlanmasından yana tutum aldığını gösterirken AKP sözcüleri sürekli bir savaş hali ortamını besleyerek tek adam yönetimini “zorunlu” kılmak için hamle yapıyor. Biz “IŞİD barbarlığını destekleme, Rojava’da yeşeren umuda gölge etme” dedikçe saldırganlaşan Erdoğan ve şürekası varlıklarını halka saldıkları korku ve tedirginliğe bağlıyor.
Kadınların sınır ötesine yapılacak bir operasyona karşı barış sözü bugün hem içeride hem dışarıda Kürt sorununun çözümünde eşitlikten ve kardeşlikten yana olduklarının, hem de tek adam yönetiminde kaybedilen hakların daha fazlasına izin vermeyeceklerinin ilanı olacak.
Biliyoruz savaşın da barışın da ne demek olduğunu. Ve aslında savaşa karşı barış için ne yapılması gerektiğini de biliyoruz. Emek vermek, ama sonuç alıcı emek vermek!
Sonuç alıcı emek nedir diye soranlara cevabımızdır: Barışı arzu edenlerin onu kurmak için bir araya gelmesi. Ekranları ölü çocuklar, cansız kadın bedenleri, lime lime edilmiş insan hayatları doldururken üzülmenin ötesine geçip yaşama kast eden erkek egemen zulme karşı birlik olmak. Sözü açık söylemektir biraz da. Bugün mesela; “halkların ve kadınların demokrasi, eşitlik, özgürlük ve barış taleplerini askıya alacak herhangi bir savaş hükümeti bizi yönetemez” diyebilmektir. “Sınır ötesi operasyon peşinde koşma, kalıcı barış için sınır içinde ve dışında iflas eden çözümsüzlük politikandan vazgeç” diyebilmektir.
Tüm kadınları bu açık sözü söylemeye, bu sözün gereğini yerine getirmeye çağırıyoruz. Çünkü barış, yeterince geç kaldı. Çünkü barış için, yeterince geç kaldık.
***
Dergimizin bu sayısında her daim en önemli sorunumuz olan bir meseleye yeniden bakıyor, “kadın cinayetlerine karşı nasıl bir önlem” tartışmasını sürdürüyoruz. Kadın hareketinin cinayetlere karşı sözünü yeniden söyleyeceği bir döneme girerken hem mecliste hem sokakta mücadelenin ayakları nasıl kurulacak, hangi talepleri nasıl gündem edeceğiz, ortak platformlarda sözümüz ne olacak tartışmasına Ekmek ve Gül olarak yanıtlarımızı, tartışma notlarımızı sunmak istedik. Kadınlar bu konuda mücadeleyi sürdürdükçe biriken deneyimleri, yürüyen tartışmaları sayfalarımızda yansıtmaya devam edeceğiz.
Son aylarda özellikle Ankara’nın en büyük işçi havzalarından olan Sincan Organize Sanayi bölgesinden işçi kadınların kendi içlerinde yürüttükleri tartışmaları başka işçi kadınlara ulaştırmak için dergimizi bir araç haline getirdikleri dikkatinizi çekmiştir. Belli ki Sincan’dan kadın işçilerin dertlerini, sorunlarını ve çözüm için yaptıklarını aktardıkları bu notlar farklı alanlarda çalışan kadınlar için feyz verici olmuş. Bu sayımızda çok sayıda işçi kadının deneyimlerini okuyabileceksiniz.
Derdin olduğu yerde direniş kaçınılmazdır. Çeşitli fabrikalarda ve üretim yerlerinde hakları için direnişte olan kadınlar hem direnişlerinin onlara ne kazandırdığını, hem de nasıl bir dayanışmanın onları güçlü kılacağını anlatıyor sayfalarımızda.
Yaz sıcağının en çok tatili çağrıştırdığını, bunca sıkıntı ve yorgunluktan sonra tatili en çok hak edenin kadınlar olduğunu biliyoruz. “Tatilci” olmanın lüksten sayıldığı memlekette tatile dair kenar notlarımız var; kıldan tüyden işlerden ev yapımı güneş kremlerine bir dizi sayfalarımızda sizleri bekliyor.
Bir sonraki ay görüşmek üzere.