Çelişkilerin çelişkisi
Bu ayrışmalarda sanki Abdullah Gül demokrasi mücadelesi veren, halkını çok fazla düşünen bir dava militanı gibi aktarılıyor. Güç ilişkilerinden, sermaye odaklarından, halk dinamiklerinden vs. azade tutarak okuyunca, kitap bizi buna ikna edebilir. Onun için mutlaka görmemiz gereken çok sayıda “belirleyici unsur” söz konusu.
Deniz ORTAKÇI
Ankara
Memlekette hangi kitabevine gitseniz en çok satanlar rafına ya da internet üzerinden kitap satışı yapan sitelerde de en çok satanlar bölümüne baktığınızda ilk 10’da Ahmet Sever’in yazdığı “Abdullah Gül ile 12 Yıl” kitabını muhakkak görüyorsunuz. Sürekli yeni baskısı çıkan ve şimdiden yüz binlerce satışı olan bu kitapla yukarda attığımız başlığın ne alakası var şimdi diye düşünebilirsiniz. Bu başlık aslında benim henüz okuduğum bu kitaptan çıkardığım ana fikir.
KİTABIN ANLATTIĞI
Doğan Medya Grubu’na bağlı “Doğan Kitap”tan çıkan eser, Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanlığı günlerinden Cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemin sonuna kadar danışmanlık görevi yapan Ahmet Sever’in Gül’le olan anılarını içeriyor. Kitabın tanıtımıyla ilgili arkasına baktığınız zaman “Gül cumhurbaşkanlığı sırasında neye üzüldü ve kırıldı?”, “27 Nisan muhtıra gecesi konutta neler yaşandı, karşı metin nasıl hazırlandı?”, “ Cemaat’e yakın mı?”, “Gezi olaylarını nasıl gördü?”, “Berkin Elvan’ın babasına ne dedi?” gibi soruları görüyoruz. Bütün bu sorularla Sever, memlekette yaşanan her önemli gelişmede Abdullah Gül’ün nasıl bir tutum aldığını anlatmış kısacası. “Peynir ekmek gibi” satan kitap Gül’ü öyle anlatmış ki, insanda kitabı okurken “Yav ne vicdan sahibi, ne merhametli, ne güzel adammış bu Abdullah Gül” izlenimi uyanıyor. Özellikle de yazar okura kitabın neredeyse tamamında bir Gül – Erdoğan kıyaslaması yaptırıyor. Gül, kitaba göre AB görüşmelerinde neredeyse bütün üye ülkeleri Türkiye’nin üye olmasına ikna etme noktasına getirmiş, zedelenen imajımızı düzeltmiş ve demokrasi timsali haline getirmiş, Gezi’de direnenlerin demokrasi adına mücadele ettiğini savunup onlara sahip çıkmış, özellikle son dönem Suriye ve Mısır politikasını eleştirip düzeltmeye çalışmış ama sonra bütün emekleri başta Erdoğan olmak üzere kendi partilileri tarafından paramparça edilmiş de bilmem ne…
GERÇEKTE OLAN
Bu kıyaslama doğrultusunda aslında bize “egemenlerin kendi arasındaki çelişkilerin” ne denli derinleştiğini gösteriyor. Kitaba göre öncesinde de olan ancak 2009-2010 yıllarında daha da belirginleşen bir parti içi gerginlik söz konusu. Erdoğan ve Gül’ün belli başlı meselelerde sürekli ters düştüğü görülüyor. Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmasından, Twitter yasağına, Gezi olaylarından yolsuzluklara kadar pek çok konuda ayrışmalar yaşandığı belirtiliyor. Bu ayrışmalarda sanki Abdullah Gül demokrasi mücadelesi veren, halkını çok fazla düşünen bir dava militanı gibi aktarılıyor. Güç ilişkilerinden, sermaye odaklarından, halk dinamiklerinden vs. azade tutarak okuyunca, kitap bizi buna ikna edebilir. Onun için mutlaka görmemiz gereken çok sayıda “belirleyici unsur” söz konusu. “Karşı devrim cephesinin en sağlam kalesi”, yani burjuvazinin en güçlü partisi AKP uzunca bir zamandır sallanıyor. “AKP’nin seçimlerde aldığı büyük darbenin hemen ardından yayımlanan bu kitap, bir yönüyle de ( basıldığı yayınevinden de anlaşılacağı üzere ) sermaye odaklarının içindeki çeşitli unsurların farklı alternatifler yaratma çabalarının da bir işareti olabilir mi?”, “Koalisyon tartışmalarının hararetlendiği bu günlerde, sermaye içinden çeşitli güçler AKP’ye ve diğer burjuva partilere bir mesaj mı vermeye çalışıyor?” gibi sorular da aklımıza gelmiyor değil. Bu soruları yalnızca bir kitabı okuyup çıkarmadığımız gibi, cevapları da buna göre vermemeliyiz şüphesiz.
BİZİM YANITIMIZ
Modern üretim ilişkilerinin gelişkin olduğu dönemde sınıf mücadelesinin en kristalize olduğu hal “partiler arası mücadeledir”. Tek partili dönemden çok partili döneme geçişte ihtiyaçlar, özellikle birden fazla sınıfın çıkarlarına göre birden fazla parti ihtiyacı doğmasıyla ortaya çıkmıştır. Günümüz açısından da baktığımızda burjuvazinin çok sayıda partisi olmasına rağmen, kendi doğasından gelen çelişkiler ona rahat vermemektedir. Kendi arasındaki çelişkilerin, çatlakların derinleşmesinin en belirleyici unsuru sınıf mücadelesinin seyridir. Bizim yanıtımız da bu tartışmalara tam durduğumuz noktadan bir yanıt vermek olmalıdır. Gezi’yi yaratan, metal direnişini büyüten bizler, işçi sınıfının yanında saf tutmalı, onun partisinde örgütlenmeliyiz. Karşıdaki cephe her dönem allayıp pullayıp birilerini halkın, emekçilerin, gençliğin önüne sunmuştur. Biz karşımıza kim gelecekse gelsin, politikamızı işçi sınıfından yana, emekten, demokrasiden, sosyalizmden yana üretmeliyiz. Birliğimizi, örgütlülüğümüzü büyüttükçe onlar daha çok “ne yapacağını bilemeyecek” ve iktidarda bütün pislikleri ve sömürüyü ortadan kaldırmak isteyenlerin olduğu günler yakınlaşacaktır.