Sömürü varsa örgütlenmek şart!
“Yanı başımızda Serapool var ötede metal direnişleri. Biz de diyor metal işçisiyiz. Sendikayı sokacağız. Gerekirse biz de birleşir üretimi durdururuz
Seda Ceren SAĞIROĞLU
Tuzla
“Tabi ki fabrikatör çok titizim diyecek. Zaten dünyayı kirleten de işçinin sigarası.” Yuja Dab.
Doğru demişYuja Dab. Lakin eksik. Kaçak sigarası demeliymiş. Bunu da kısa süre önce öğrendim fabrikadaki arkadaşlardan. Şimdi ise oturmuş tükenecek olan kalemimle sizlere işçilerin tükenmez dertlerinden bahsedeceğim. Aynı patrona sipariş yetiştirmek için günde 12 saat birlikte ter ve hatta kan döktüğüm işçi kardeşlerimden. Yeni girdiğim fabrikada bir çeşit sendikal mücadele veriyoruz. Şubat ayının sonunda ufak çapta başlayan bu mücadele şimdi daha büyük ve daha güçlü. Fabrikadaki kötü şartlar nedeniyle işçi giriş çıkışı çok fazla. Bu sebepten dolayı ilerlemek zor oldu. Ailemden daha çok gördüğüm işçi arkadaşlarımın sendika hakkında ne düşündüğünü merak ediyorum ve birkaç arkadaşa 15 dakikalık molada bu konuyu açıyorum bir gece vardiyasında. Dilek’i görüyorum önce. Henüz 19 yaşında genç işçi arkadaşlardan. Sahi ne kadar çok genç işçi var fabrikada.
BENİM HAYALİM YOK
Önce Dilek diyorum, geleceğe dair hayallerin neler. Benim hayalim yok diyor. Sadece fabrikada hakkım olanı almak için inancım var diyor. Hayalin neden yok diyorum, geleceğe yönelik bir şey düşünmüyor musun? Hayır diye yanıtlıyor şu yaptığımız işe bak. Ben böyle yaşarken neyin hayalini kurayım. Geleceğim de böyle olacak. Ufak çaptaki bu konuşmamız derin bir sessizlikle son buluyor. Daha sonra Akın’ı görüyorum. Atanamayan öğretmenlerimizden kendisi. 25’inde henüz. Akın diyorum ne düşünüyorsun sendika hakkında? Aman arkadaş diyor, beni bulaştırma böyle işlere. Neden diyorum. Ee böyle gelmiş böyle gider diyor. Yakmaya gerek yok başımızı. ‘Çalışalım paşa paşa’ diyor ve gidiyor. Düşünmeden edemiyordum kendini nasıl bu kadar hafife alabiliyor diye. Tam Hülya ablayı görüyorum fakat zil çalıyor. Haydi iş başına. İçeri girdiğimde vardiya amirleri yine emirler yağdırıyorlar. Görseniz zannedersiniz ki fabrikaya ortaklar. 2 saat 45 dakika sonra tekrar çıkıyoruz dışarıya. Güneş anca doğmak üzere.
GEREKİRSE ÜRETİMİ DURDURURUZ
Hülya ablayı buluyorum bu defa. Sessizce yanaşıyorum yanına. Abla diyorum ne düşünüyorsun sendika hakkında. Her işçi de bilir ki sendika kelimesi fabrikada sessizce söylenir. “Başlattık artık geri dönüşü yok.” diyor Hülya abla. “Yanı başımızda Serapool var ötede metal direnişleri. Biz de diyor metal işçisiyiz. Sendikayı sokacağız. Gerekirse biz de birleşir üretimi durdururuz.” diyor. Bu arada Hülya abla engelli kadrosundan ve durmadan işten çıkarılmakla tehdit ediliyor. Bu defa ona yapılan baskıları soruyorum. “Başımdaki amir beni durmadan özel olarak zorluyor. Yoruluyorum ama direniyorum.” diyor. Tüm baskıya ve tehditlere, üretimi artırması için zorlanan ve inadına bunlara direnen engelli bir kadın. Daha sonra hemen Eda ablayı görüyorum. Onunla kısa bir sohbete başlıyorum. Sendika hakkında ne düşünüyorsun diyorum. “Sendikalaşma başladı. Bu durmadan üretimi artırma çabalarından gına geldi artık. Ya olacak ya da olacak. Yerimize 300 taşeron işçi hazırlıyorlar. Bizleri çıkarmaları an meselesi. Onlar gelirse benim bu fabrikaya verdiğim emekler ne olacak?” diyor Eda abla. Ve son bir sözle bitiyor. Senin dediğin gibi diyor “ Sömürü varsa örgütlenmek şarttır.”