22 Temmuz 2015 22:35

Gelecek için sermayeye dur de!

Zaten doğa sermayedarlar için yalnızca kar etmenin bir aracı değil midir? Evet, görüyoruz ki kapitalizmin her yere gözü dönmüşçesine saldırmasına karşı yapılacak tek bir şey kalıyor, yaşam alanlarımızı hep birlikte savunmak.

Gelecek için sermayeye dur de!

Çağla YOLAŞAN
Amed

‘Devlet kimdir? Devlet bizim sayemizde devlettir!’ sözleriyle bir anda gelip gündemin ortasına oturuverdi Rabia anamız. Kimdi bu kadınlar, yaylalarda jandarmayla ne için kavgadaydı az çok hepimiz biliyoruz. Karadeniz’in birçok yaylasını birbirine bağlamak için ağaçları, ormanların yeşilini griye boyamaya talip sermayedarlarla, onların eli sopalı jandarmalarıyla Karadenizli kadınlar karşı karşıya gelmişti. Kadınlar: “Yaylalar, dereler, ormanlar bizimdir sermayeye peşkeş çektirmeyiz!” diyorlardı. Diğer taraftan Dersim’in Nazımiye ilçesine bağlı köylerinde hukuksuzca inşaa edilen Pembelik barajından dolayı mahsur kalan, uzun süre gölet üzerinden botlarla ulaşım sağladıktan sonra artık yeter deyip ulaşım hakkını elde edebilmek için açlık grevine başlayan Arduç ailesinin sesi yükseliyordu. Kürdistan’ın her deresini, nehrini HES’lerle, güvenlik barajlarıyla ranta ve savaş politikasına kurban  eden sermayeye bir diğer tokat da Arduç ailensen atıldı. Kendileri meseleyi şöyle özetliyorlardı; “Devlet bizi kovamadı, burada bizi mülteci haline getirmek istiyorlar. Ancak biz buna boyun eğmeyeceğiz.”
BİZ HALKIZ!
Devam edelim, Amed’in Silvan ilçesinde de yapımı planlanan bir güvenlik barajı ve buna karşı ‘suyun ticarileştirilmesine hayır’ ‘dereler bizimdir bizim kalacak’ şiarıyla yükselen bir ekoloji direnişi daha var. Biyoçeşitlilik açısından son derece zengin, ondan fazla medeniyete ev sahipliği yapmış ve tarihi açıdan son derece önemli bilgilerin ve mağaraların olduğu Geliyê Godernê Vadisi sular altında kalacak ve Diyarbakır halkıyla ekoloji meclisleri buna hayır demek için harekete geçmiş durumda. Elbetteki Anadolunun, Mezopotamyanın, Karadenizin hangi köşesine bakacak olursak onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış topraklarla, sermayenin gözünü döndürecek güzellikteki ormanlarla, güzelim derelerle ve bunların çevresinde gelişen yaban hayatıyla karşılaşmak mümkündür. Ve elbette ki tüm bu yaylalar, ormanlar, dereler; sermayenin, rant çevrelerinin değil bizlerindir. Biz kim miyiz? Rabia anamızın deyimiyle ‘biz halkız’. Suyun ticarileştirilmesine, kendi evimizde mülteci haline getirilmeye, nefes aldığımız ormanların ve bu ormanlarda var olan canlıların da yaşam hakkının  elinden alınmasına karşı çıkarız.
GELECEĞİMİZ İÇİN SÖZ SÖYLEMEYE
Rabia ana torunları için direnirken biz de geleceğimiz hakkında söz söylemekten geri durmayız elbet. Tüm bu tabloya tekrar göz atacak olursak karşımıza çıkacak bir gerçeklik daha var ki; Karadeniz ile Geliyê Godernê Vadisini kardeşleştiriyor. Tam bir sınıf bilinciyle hareket eden sermaye sınıfı kuzeyden güneye tüm yaşam alanlarımızı kendi kar hırsına kurban ederken görüyoruz ki bir yeşil yoldan servet edinecek sınıf var bir de 7 nesil o yaylalarda ormanlarda yaşamış, hayatı savunan emekçi sınıfı var. Zaten 100 yıldan uzun süre öncesinden bugüne seslene Marx kapitalizmin gölgesini satamadığı ağacı keseceğini söylemişti bizlere. Zaten doğa sermayedarlar için yalnızca kar etmenin bir aracı değil midir? Evet, görüyoruz ki kapitalizmin her yere gözü dönmüşçesine saldırmasına karşı yapılacak tek bir şey kalıyor, yaşam alanlarımızı hep birlikte savunmak. Silvan’dan artvine ‘Geliyê Godernê ile Karadeniz dereleri kardeştir’ çağrısı da bu sebepten önemli ve yol göstericidir. Dereler kardeştir, yaylalar kardeştir. Arduç ailesinin de Rabia Ana’nın da yolu , mücadelesi birdir. Çünkü yeşil yol projesinde payı olanlar her ne kadar sermaye sınıfının temsilcisiyse, Arduç ailesi ve  Geliyê Godernê de emekçi sınıfın. Halkın temsilcisidir. Biz emekçi sınıfa ve sınıfın gençliğine düşen vazife ise gelecek için sermayeye dur demektir.

Evrensel'i Takip Et