Yaşamın içinden evlilik halleri
Yaklaşık bir yıldır Ankara’da bir kamu kurumunda Evrensel Gazetesi abonelerine gazete götürüyorum. Bu sürede, abone olan olmayan birçok insanla tanışma fırsatı yakaladım, hayat hikayelerini, sıkıntılarını dinledim.
Yaklaşık bir yıldır Ankara’da bir kamu kurumunda Evrensel Gazetesi abonelerine gazete götürüyorum. Bu sürede, abone olan olmayan birçok insanla tanışma fırsatı yakaladım, hayat hikayelerini, sıkıntılarını dinledim. Biriktirdiğim bu hikayelerde kadınların evlenme süreçleri dikkatimi çekti. Bazılarını sizlerle paylaşmak istedim.
İlki, liseyi bitirdikten sonra kendini evde “Ne zaman evlenecek?” atmosferi içinde bulan bir kadın. Bu arada kızlarını beğenip, aynı sorunu okulunu bitirmiş, askerliğini yapmış oğluyla yaşayan görücülerin ziyaretleri, aileyi iyice acele ettirmektedir. Daha da önemlisi baba “terbiye etmek” amacıyla evdeki kadınlara şiddet uygulamaktadır. Genç kadın, bir gün eve geldiğinde içerde yine görücü vardır ve o an evliliği kurtuluş olarak düşünür. Daha damat adayını görmeden evlenmeyi kabul eder. Emin olup olmadığı sorulur, ama o baskı ve şiddetten kurtulmak istediğine emindir. İçeri geçer, damat saz çalmaktadır, pek umursamaz saz çalan damadı. Nişan yüzüklerini taktıklarında ise geri dönüş için artık çok geçtir. Bir çocuğu olur, kocasını hiç sevmez. Hiçbir ilgisi bile olmasını istemediği biri tarafından sürekli kıskanılır, kısıtlanır. Çocuğunu düşünerek, “psikolojik bir soruna yol açmasın” diye ayrılamaz. 10 yıldır bu şekilde devam ettiriyor evliliğini, bir gün boşanma umuduyla.
İkincisi de 20’li yaşlarının başında ailenin baskılarından sıkılarak, en iyi arkadaşı olarak gördüğü adamın beklenmedik evlilik teklifine aniden olumlu yanıt verir. Bir çocuğu olur. Adamla anlaşamazlar ve ayrılmayı başarır. Baba ocağına döner. Çalışmaya, eve katkı sunmaya başlar. Hastalandıklarında annesine, babasına yardım eder ama aileyi yine de tatmin edemez. Ayrılmış ve kocaman bir kadın olarak baba ocağında pek istenmez. Baskı ve kısıtlamalar da sürmektedir. Bu sebeple şu sıralar pek tanımadığı, kıskanç ve çalışmasına izin vermeyecek bir adamla yeniden evlenmeyi planlamakta. Koşullar onu böyle bir çareye (!) sevk etmiş.
Üçüncüsü kuruma gidiş gelişlerimde selamlaştığım ve yaşımı soran abla. “23 yaşındayım” dediğimde şaşıp kaldı; 17-18 olarak tahmin etmiş. Onun yaşını tahmin etmemi istedi ve hemen herkesin kendisini 40 üzeri sandığını söyledi. Oysa 30’larının başındaymış. Onu bu kadar ‘yaşlı’ beni bu kadar ‘genç’ gösteren neden ise yaşamında saklı. 15 yaşında görücü usulüyle evlendirilmiş. Hesapladık, benim yaşımdayken ikinci çocuğunu kucağına almış. Daha kendi evlenmeye karar vermek bir yana, evliliğin ne olduğunu bilmeden içine düşüvermiş evliliğin ve çocukların. Yaşlanmış, yıpranmış, ev geçim derdi ve çocuklarını büyütmekle uğraşmakta.
Bahsi geçenler ‘muhafazakar’ olarak tanımlanan ailelerden değil, kendilerini ‘Alevi-demokrat’ olarak ifade eden kesimden örnekler. Bir kez daha tanık oluyoruz ki, hangi toplumsal kesimden olduğu fark etmeksizin, günümüz ailesi özellikle kadınların kendi iradesiyle oluşturduğu bir kurum olmaktan çok uzak. Hatta hayatlarını kendi elleriyle şekillendirmek isteyen kadınların bin bir engeli aşması gerekiyor. Kapitalist toplumun en küçük ekonomik birimi olarak nitelendirilen, insan neslinin yeniden üretimi olarak bakılan bir hücrede kadına tutsaklık ve hizmetçi rolleri düşüyor.
Şebnem YAPICI / ANKARA