Kocalarını öldüren kadınlar pişman değil şaşırdınız mı?
Çilem Doğan, genç bir kadın. Kocasını öldürmüş. Hiçbir pişmanlık göstermemesi herkesi çok şaşırttı. Oysa ben şaşırmadım. Tahminim ‘Canına Tak Eden Kadınlar’ kitabının yazarı Sibel Hürtaş da şaşırmamıştır. (Çizim: Firuz Kutal)
Yrd. Doç. Özlem ALBAYRAK
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Çilem Doğan, genç bir kadın. Kocasını öldürmüş. Hiçbir pişmanlık göstermemesi herkesi çok şaşırttı. Oysa ben şaşırmadım. Tahminim ‘Canına Tak Eden Kadınlar’ kitabının yazarı Sibel Hürtaş da şaşırmamıştır.
Canına Tak Eden Kadınlar’la 3 yıl önce görüşmüştük. Sibel’le birlikte Türkiye’deki tüm kadın cezaevlerini gezerek, kocalarını öldüren 30 kadının hayat hikayelerini dinlemiştik.
Kocalarını, sevgililerini öldürdükleri için özgürlüklerini kaybetmiş, çoğu müebbet almış kadınları dinlediğimizde bizim de ilk dikkatimizi çeken hiçbirinin pişman olmamasıydı. Bu görüşmelerimiz ilk olarak bir gazetede yazı dizisi olarak yayımlandı. O dönemde henüz görüşmeler devam ederken izlenimlerimizi gazetedeki yöneticilerle de paylaşmıştık ve özellikle kadınların pişman olmadığını söylediğimizde, yazılacak yazının “suçu övme”mesi gerektiği konusunda uyarı almıştık.
Yazı dizisi çıktıktan sonra da Adalet Bakanlığı bürokratlarından ilginç tepkiler aldık. Onlardan biri Sibel’in yüzüne karşı söylenen, “Siz böyle yazılar yazıyorsunuz, kadınlar da gidip kocalarını öldürüyor” sözüydü. Şiddet gören, öldürülen tarafta kaldığı sürece kadınları sorun etmeyenler, canına tak eden kadınları sevmemişlerdi.
Oysa sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde kadınların şiddetle ilişkilerine göz attığımızda, erkeklere kıyasla görülen ortaklıklar kadınların çoğunluğunun şiddeti araçsallaştırmadıklarını, kontrollerinde olmayan hayatlarında zorunlu bir çıkış noktası olarak şiddetin belirdiğini gösteriyor.
KADINLAR KOCALARINI, ERKEKLER HERKESİ ÖLDÜRÜYOR
Türkiye’de cinayet işleyenlerin sadece yüzde 4’ü kadın. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kadınlar daha çok şiddetin mağduru. Şiddeti insan öldürmeye varacak kadar kullananların ise öldürdükleri yanı başlarındakiler.
İnsana yönelik şiddet suçunu işlemiş kadın ya da erkeklere yönelik tutulan dünya çapındaki istatistikler, kadınların erkeklere kıyasla suçu işleyiş biçimlerinden, şiddetlerinin yöneldiği kişilere kadar pek çok ortak noktaları olduğunu gösteriyor. Öncelikle erkeklerin mağdur listesinde, sokaktaki adamdan, iş arkadaşına ve aile ferdine kadar zengin bir tablo çıksa da kadınların hepsi tanıdıklarını, daha çok da eş (eski eş) ya da sevgililerini (eski sevgililerini) öldürüyor . Bu bizi kolayca, öldüren kadınlara ilişkin diğer ortak noktalara taşıyor. Kadınlar daha az planlı cinayet işliyor, daha az silah kullanıyor, çoğunlukla olay anında ellerine ne geçerse onunla öldürüyorlar. En önemlisi de şiddete başvuran kadınların hemen hepsi şiddet görmüş kadınlardan oluşuyor. Bu ortak noktalar, kadınların çoğunun şiddete yaklaşım ve onu kullanışlarının bir araçtan ziyade, ortak sosyo-ekonomik deneyimlerinden kaynaklanan bir “zorunluluk” gibi ortaya çıktığına işaret ediyor.
BİR HAYATA YÖN VERME EYLEMİ OLARAK “CİNAYET”
Görüştüğümüz kadınların en fazla ilkokul mezunu olması, tesadüf değil. Türkiye düzeyinde istatistiklere bakıldığında da cinayet işleyen kadınların yüzde 80’inin en fazla ilkokul mezunu olduğu görülüyor. Hepsi çok genç evlen(diril)miş; 20’sinin üzerini geçip evlenen yok. Ya görücü usulüyle evlendirilmişler ya da evden, babanın baskısından, dayağından kaçmak için kendileri koşmuşlar, şöyle bir tanıdıkları bir adamın, onların deyişiyle, ocağına. Öldürmeden önce neredeyse hiçbirinin sigortalı, düzenli, gelecekte emekli olabilecekleri ve dolayısıyla güven duygusu yaşayabilecekleri bir iş deneyimleri olmamış. Çoğu ev kadını ya da tarlada ücretsiz aile işçisi. Eşleri ve ailelerine bağımlı kalmış hepsi, bir istisna dışında. Aile, eş ya da sevgilileri de düşük eğitimli ya da eğitimsiz çoğunluğunun. Düzenli iş sahibi eşe, aileye sahip olanların gelir düzeyi, iki istisna dışında, asgari ücret ya da düz memur düzeyine işaret ediyor. Cinsel şiddete maruz kalanların ise eşlerinin düzenli bir işi yok, marjinal ve düzensiz işlerde çalışmışlar. Bu kadınların bedenleri öne çıkmış o yüzden direnseler de.
Eğitim düzeyleri ve iş yaşamında yer almamaları bu kadınları, toplumun en zayıf kesimi olarak ortaya çıkarıyor. Eğitim almayan, çalışmayan kadınlar, hayatlarının hiçbir aşamasına yön verme şansını bulamamışlar, ta ki öldürene kadar. Çoğunun edilgen cümlelerle bize kırık dökük anlatmaya çalıştıkları hayatlarında kendi yaptıkları, hayatlarına yön veren ve sonucuna katlandıkları tek eylem işledikleri cinayet.
Ailelerine kızgınlıkları/kırgınlıkları başka bir ortak nokta. Bazısı açıkça ifade ediyor bazısı “destek olsalardı...” demekle yetiniyor. Ailelerinin neden olduğu hayatlarındaki yalnız bırakılmışlıkları, en fazla etkileyen bizleri. Bir kısmının hiç geleni gideni yok, terk edilmişler. Bir kısmının aileleri sadece çocuklarını getirmek için geliyor ziyarete, ama çıktıklarında çocuklarından başka gidebilecekleri bir yerleri yok. “Dışarı”dan korkuyorlar ama bir taraftan da çalışmaya başlamışlar içerde, okul bitirmeye çalışıyorlar. Hayatlarına cezaevinde müdahale şansı bulmuşlar, onu kullanmaya çalışıyorlar sanki. Hayatlarında ilk defa sigortaları yapılmış çalışabilenlerin. Ama büyük hapishanelerde herkesi çalıştıracak kadar atölye yok.
‘KEŞKE DAHA ÖNCE YAPSAYDIM’ CÜMLESİNİN ARKASI
Bu arada görüştüğümüz kadınların hepsinin en az 2 çocuğu vardı ve hayata bağlandıkları tek nokta da çocukları idi. Dışarda merak ettikleri, kızgınlık duymadıkları tek varlıkları çocukları. Çoğunluğunun çocukları için katlandıkları koşullar onları cezaevine taşımış. Çoğunluğu ne çocuklarının ne de kendilerinin hayatında hiçbirşeyi değiştiremediklerini gördükleri noktada çocuklarının hayatından çıkma cesareti bulabilmişler. Onun için de pişman değiller sanki. “Keşke daha önce yapsaydım” sözlerini her seferinde şaşırsak da o yüzden çok duyduk.
Son bir ortak nokta: hepsi öyle ya da böyle kendileri teslim olmuş. Öldüren ve kendi elleriyle “özgürlüklerine” son veren kadınlar. Toplum, devlet bu hikayenin neresinde diye sorsak, yanıtı bulundukları yerde gizli.