Kırmızı çizgiler
Bir anne için, yoğurt kabı asla sadece bir yoğurt kabı değildir. Yoğurt alınır, eve gelir, akşam yemeğine çıkarılır ve biter ama çile bitmez... O yoğurt kabı kimi zaman bir çiçeğin altında saksı olacak, kimi zaman pikniğe giderken peynir kabı olarak ya da gerçekten annenin kendi yaptığı yoğurdun kabı olarak. Ama o kap asla atılmaz. Ancak soru şu? Neden bu kadar çok var...
Gözde TÜZER
Bu aralar “kırmızı çizgiler” moda... Havalar sıcak, siyasetin gündemi daha sıcak. Koalisyondu, erken seçimdi, görüşmelerdi derken; tüm siyasiler “kırmızı çizgiler”ini açıklıyor. Siyaseti bir yana bırakalım, kişilerin çizgileri yok mu? Ohooo olmaz olur mu... Herkesin bir çizgisi var, hem de en kırmızısından... Kimisinin kitapları, kiminin kıyafetleri, kimisinin ayakkabıları... Peki ya annelerin kırmızı çizgileri... Anlatıyorum efendim...
YOĞURT KABININ ÖNEMİ
Anneler diyince insanın ilk aklına gelen elbette yoğurt ve dondurma kapları oluyor. (Herkesin gülümsediğini görür gibiyim) Bu bir annenin asla vazgeçmeyeceği kırmızı çizgisi... Hem de kan kırmızı... Hepimizin aklında aynı soru var; “Bir yoğurt kabı neden bu kadar önemli?” Yoğurt en nihayetinde değil mi, amacı yoğurdu içinde tutmak... Ama bir anne için, yoğurt kabı asla sadece bir yoğurt kabı değildir. Yoğurt alınır, eve gelir, akşam yemeğine çıkarılır ve biter ama çile bitmez... O yoğurt kabı genç tarafından her atılmaya çalışıldığında, başka bir yerden peydah olur, karşısına çıkar. Kimi zaman bir çiçeğin altında saksı olacak, kimi zaman pikniğe giderken peynir kabı olarak ya da gerçekten annenin kendi yaptığı yoğurdun kabı olarak. Ama o kap asla atılmaz. Ancak soru şu? Neden bu kadar çok var... Sanırım o da anne aklı “Ne olur ne olmaz, olmadığı zaman olur...”
OLMADIĞI ZAMAN OLUR!
Bu “Olmadığı zaman olur” cümlesi çok önemli. Bu noktada ben biraz büyük anneannemden bahsetmek istiyorum. Bir pirincin bile asla tabakta kalmasına tahammül edemeyen, evdeki bütün poşetleri, kapları, çantaları saklayan, evde yenisi olsa bile kıyafetlerindeki yırtıkları hiç usanmadan diken büyük anneannemden... “Anneanne yapma, bak atalım bunu, çok eskimiş artık” denildiğinde, kıyameti koparan ve “Lazım olur” diyen anneannem... Aslında bir yandan da haklıydı o. Sadece Birinci Dünya Savaşı’nı değil, İkincisini de görmüştü. Yokluk, kıtlık, savaş, parasızlık, açlık biliyordu. Bu elbette anlaşılabilirdi. Peki annem? Anneme ne oluyordu da bu kadar çok biriktiriyordu bir şeyleri? Sordum kendisine. “İçine bir sürü şey koyuyoruz, yemek koyarsın, Ezel (yeğenim) oyuncaklarını koyar, çocuk oynatırsın, yani çok amaçlı kullanırsın” dedi.
Başka yok mu çizgi... Ohooo annelerden bahsediyoruz, olmaz olur mu?
KIYAFETLER, YORGANLAR, TENCERELER
Mesela eski kıyafetler. Onlar asla atılacak kadar eski olamaz. Hatta yeniler alındığında da bir müddet “eskimesin” diyerek giyilmez. Atmaya kalksan atılmaz, kıyamet kopar. Neden? “Olmadığı zaman olur!”
Bazen de kırmızı çizgiler; yorganlar, yastıklar, nevresimler olabiliyor. Bu noktada hep aklıma dedem geliyor. Annem dedemin iplikleri sarkan yorganını ondan habersiz atıp yeni yorgan çıkarınca dedem üç gün konuşmamıştı annemle. Annem ne kadar eski olduğunu açıklasa da o yorgan dedemin omzunu kapatıyormuş, yeniler havada kalıyormuş. Burada bir soru da şu? Anneannenin evindeki bütün her şeyi gereksiz ve atılabilir gören anneler, neden kendi evlerinde bunları görmüyor? Ya da “Biz de mi böyle olacağız?”
Çizgiler diyorduk değil mi? Mutfak eşyaları da bu çizgilerin arasında. Bir tencere ne kadar eskirse eskisin, ne kadar kararırsa kararsın, her zaman temizlenebilir pozisyondadır. Yani 40 yıllık evli çiftlerin evinde çeyizden gelen bir tencere, bir tabak mutlaka bulunur. Çünkü o asla atılmamalıdır. Çamaşır suyuna konulabilir, yüzey temizleyiciyle silinebilir, hatta kalaylatılabilir. Ama asla atılmaz...