Karadenizin kadınlarına selam olsun
Karadeniz’de Yeşil Yol projesine karşı yöre halkının direnişi sırasında iş makinelerinin, güvenlik güçlerinin önüne oturan Havva ananın sözleri, bize Başbüyük direnişinin Nurten albasını hatırlattı. Gittik, çaldık kapısını.
Gülten DOKUYAN ÜZÜM
1980’lerde Türkiye’nin dört bir yanından gelen göçlerle İstanbul’un Anadolu yakasında, Maltepe sırtlarında serpilen Başıbüyük, ora halkının kendi ifadesiyle “tırnaklarıyla” inşa ettiği bir mahalle. Havası, manzarası şahane bu gecekondu mahallesi yıllar içinde, elektrik, su, yol gibi altyapılarının tamamlanması ve ulaşım sorununun da çözülmesiyle inşaat sektörünün iştahını kabartan yerlerin başında geliyor. 2004 yılında ilk kez belediyenin kentsel dönüşüm projelerine mazhar oluyor. Sonrası, burayı yoktan var eden mahalle halkının evlerini, yaşam alanlarını kaybetmekle yüz yüze kalması. 2008’de evlerine tapu beklerken TOKİ inşaatıyla karşı karşıya kalınca yaşam alanlarını savunmaya geçiyor halk, en önde de kadınlar. Hayatlarındaki en politik eylemin kocalarının oy verdiği partiye oy atmak olan kadınlar yaşam alanlarını savunmaya kalkınca bir anda devletin en ceberut yüzüyle karşılaşıyor: Gaz bombaları, coplanmalar, gözaltılar, yaralanmalar…
Başıbüyüklü kadınların mücadelesi, Türkiye’nin her yerinde kadınların yaşam alanlarının talan edilmesine karşı savunmaya geçtiği bir dönemin de başlangıcıydı bir anlamıyla. İnsanların yaşam alanlarını yok eden, çevre yıkımlarına yol açan yerel halkın ve çevrenin ihtiyaç ve çıkarlarını gözetmeyen, rant elde etmeye dönük enerji santrallerine, barajlara, altın madenlerine, kentsel dönüşüm projelerine karşı mücadelelerde hep kadınları en önde görür olduk. Tıpkı bugün Yeşil Yol mücadelesinde olduğu gibi.
Başıbüyük’teki polis işgali döneminden beri tanışıyoruz Nurten Ateş’le. Karadeniz’de Yeşil Yol Projesi’ne karşı yöre halkının direnişinde iş makinelerinin, güvenlik güçlerinin önüne oturan Havva ananın söylediği sözler bize Nurten ablayı hatırlattı. Nurten abla ne yapıyor, ne düşünüyor bu olup bitenler hakkında merak ettik. Gittik, çaldık kapısını.
HERKES RIZKINDAN KISARAK YAPTI BURALARI
Nurten ablayla sohbetimiz haliyle Başıbüyük’teki mücadelenin hatırlanmasıyla başlıyor. Buraya, Başıbüyük’e nasıl geldiğini evini nasıl yaptığını anlatıyor. “Henüz on beş günlük gelindim kolumdan bileziklerimi sıyırıp aldı Hacı.” (Nurten ablanın eşi) “Bizim de bir yerimiz olsun diye bütün her şeyimizi oraya yatırdık. Üzerimize alacağımız kıyafetin bile en ucuzunu alıp, çocuklarımızın rızkından kısıp oraya yatırdık. Hep bir yerimiz olsun diye. Ve buradaki bütün kadınlar aynı durumdaydı. Herkes rızkından kısarak yaptı buraları. Ben altı yıl kapıcılık yaptım, kapıcı dairesinde kaldım. Annemin zaman zaman gönderdiği parayı dahi evin neresini yapabiliriz diye düşünürdük. Tüm bunları yaşarken bir yandan da evi tamamladık.”
O ZAMANA KADAR YAŞAMADIĞIM BİR HAYATTI
Bir gün camda otururken bir kamyonun geldiğini görmesiyle içine girdiği mücadeleyi bir çırpıda anlatmaya başlıyor. Mahalledeki kadınlar ellerinde kazma kürekle dikilmişler kamyonun karşısına. “‘Ne oldu?’ diye sordum, ‘buraya bina yapacaklarmış, istemiyoruz’ dediler. Benim hiçbir şeyden haberim yoktu o zamana kadar. Nasıl olduğunu anlayamadan bir anda bir sabah 5 bin polisle gelmişlerdi mahalleye, telsiz sesleri bir yandan... Kapının önüne gelmişler.”
Mahalleli kadınların hızla büyük bir dayanışma ve birlik kurduğunu şöyle dile getiriyor Nurten: “Biz tabi bir yandan da komisyon kurduk. Sonrasında bir çadır kurduk. Geceli gündüzlü nöbet tutuyorduk. Ben de sabahleyin evde işlerimi yapıp hemen çadıra gidiyordum. Bu zamana kadar ben mahallede bakkala dahi gitmemiş biri olarak kimseyi tanımıyordum. Çünkü kendi halinde, namazında niyazında biriydim. Çadırda herkesi tanımaya başladım. Ve herkes evinden börek çörek yapıp getiriyordu. Çok güzel bir dayanışma örneği sergilemiştik. Evlerimizin elimizden alınacağını öğrenince bir anda kendimi mücadelenin içinde buldum. O zamana kadar yaşamadığım bir hayat yaşadım.”
TALANA KARŞI MÜCADELE BÜYÜMELİ
Tüm bunlar yaşanmadan önce hiç güvenlik güçleriyle karşı karşıya gelmediğini ve televizyonda izlediğinde de polise el kaldıranları gördüğünde kızıyormuş Nurten abla. Ama ne zaman kendileri polisle karşı karşıya gelmişler o zaman “hakkını almak için yapıyorlardır” demeye başlamış. “Polis beni koruması gerekirken bana küfrediyor. Oysa benim verdiğim vergilerle parasını alıyor. Ama bizler hep şu mantıkla büyütüldük ‘Devlet ne yaparsa haklıdır ve ne isterse alır’. Ve sağ partiyse iyidir anlayışıyla büyüdük. Ben AKP’ye oy vermedim hiç başa geldiğinden beri ama bu mahalleden yüzde 70 oy çıkardı AKP’ye. İş ki durum bu hallere gelene kadar... Bizim gözümüz açıldı” diyor Nurten abla “Hem bu yönden hem de sosyalleşme yönünden.”
Bu mücadelenin kendisine çok şey kattığını söyleyen Nurten abla, Karadeniz’de yapılması planlanan “Yeşil Yol” ilgili düşüncelerini ifade ederken bir dayanışma mesajıyla başlıyor söze:
“Sonuna kadar mücadeleyi bırakmasınlar. Çünkü tek nefes alabileceğimiz yerlerimizi de elimizden almaya çalışıyorlar. Ben de bir Karadenizli olarak söylüyorum; doğamızı çocuklarımıza miras olarak bırakmak istiyoruz. Artık İstanbul’da da nefes alabilmek için insanlar şehir dışına çıkıyor. Devletin her yeri talan etme politikalarına karşı verilen mücadele büyümeli ve büyütülmeli. Mirasımızın yok edilmesine izin vermemeliyiz. Yalnız değiller buradan Karadenizin kadınlarına selam olsun!”