Hepimizin sözü bir olsun
Bağcılar, İstanbul’da emekçilerin yoğun olarak yaşadığı bir ilçe. İşçiler, işsizler, bir de buna eklenen ve yaygınlaşan yevmiyeci işçileri var Bağcılar’ın…
Sevgi YALÇIN
Bağcılar, İstanbul’da emekçilerin yoğun olarak yaşadığı bir ilçe. İşçiler, işsizler, bir de buna eklenen ve yaygınlaşan yevmiyeci işçileri var Bağcılar’ın…
Kuşkusuz birçok ilçede durum böyledir: Yevmiyeci-parça başı, evlere verilen işler, insanların işsizliğini kullanarak sömüren aracılar…
Matbaaya eleman götüren aracı, tanıdığı kişileri arayarak “İş var, gündeliği 40 lira ama 5 lira ben alıyorum, sana 35 lira veriyorum” diyor. Bunu çok rahat bir şekilde söylüyor. “Neden böyle?” diye sorduğunda, “Sana iş ayarlıyorum, arayıp haber veriyorum” diyor. Tabi bu düzen tekstile ya da başka sektörlere giden gündelikçi işçiler için de böyle.
Ben de 20 gündür aralıklı olarak matbaaya çalışmaya gittim. Bu aracı beni aradığında, “Çevrende tanıdığın varsa söyle ama yoğunluk kadın olsun” dedi. Sebebini sordum, patronun öyle istediğini söyledi. Kadınlar daha seri, disiplinli ve dikkatli çalışıyormuş.
YARIN DA ÇALIŞABİLMEK İÇİN
Matbaaya gittiğimde 6 kadın, 4 erkek yevmiyeciydik. Akşama kadar ayakta çalışıyorsun, makinelerin başında. Yorucu ve sıcak… Alnındaki ter, elindeki işin üzerine damlıyor. Ve gerçekten seri çalışmalısın, makine boşa çıkmamalı, performansın düşmemeli, tependeki kameralar seni izliyor, performansın düşerse “Yarın işe gelme” diyebilirler.
Çalışanlar arasında iki genç kadın var. Ataması yapılmayan öğretmenler bunlar. Atama bekliyorlar ve öfkeyle çalışıyorlar. İkisi de ev kadını. Zeynep, “İki çocuk okutuyorum. Ev kira, eşimin aldığı maaş yetmiyor. Burası yakın, yürüyerek geliyorum. Buranın parası az ama uzak olsa eşim göndermez beni. Napayım başka çarem yok” diyor. Hayriye’nin eşi de tekstilde çalışıyormuş, onun da evi kira. “Çocuklarım çok küçük, 6-7 yaşlarında. Okullar açılacak, masraflar çok” diyor Hayriye. Önceden tekstile gece giderek makinede çalışıyormuş. Ama orada da yevmiyeciymiş ve aracılar ücretinden kesiyormuş. Kendisi gece çalışıyormuş, eşi gündüz. “Neden sen gece çalışıyordun?” diye sorduğumda, “Gece çocuklar uyuyordu, bana pek ihtiyaçları olmuyordu. Gündüz evde de bana ihtiyaç var. Yemek var, çamaşır var” diyor. Çok az uyuduğunu, uykusuzluğa katlandığını ama çocuklarını görememeye katlanamadığını söylüyor. Hayriye çalışarak çocuklarının bazı ihtiyaçlarını karşıladığını ama onların sevgiye ihtiyaç duyduğunu anlatıyor.
Yemek molalarında, herkes neden yevmiyeci olarak çalışmak zorunda olduğunu anlatıyor. Kadınlar çifte sömürüye maruz kaldıklarının farkında.
KÜÇÜK BİR PAZARLIK
Bir akşam aracı ve ustabaşı saat 5 gibi yanımıza geldi. “Arkadaşlar işlerimiz çok acil, sabah malları teslim etmemiz gerek. Bu akşam mesai var, siz de kalır mısınız?” dedi. Herkes birbirine baktı. Ben de “Saati ne kadar ve kaç saat kalacağız?” diye sordum. Aracı, “3 saat kalacaksınız, saati de 3 buçuk lira ama size 5 lira veririz” dedi. Ben de ustayı kenara çağırarak, aracının mesailerden de kesinti yapıp yapmayacağını sordum. Biraz düşünerek “Yok” dedi. Kalıp kalmayacağımızı sordu. Ben de “5 lira çok az” dedim. Bu kez “7 buçuk veririz, işlerimiz çok acil” dedi. Ben de “O zaman saati 10 lira, bir de akşam yemeği” dedim ve gidip arkadaşlara da sordum. Onlar da beni desteklediler.
Saat 6 buçuk olduğunda ustadan da aracıdan da ses çıkmadı. Biz de çıkmak için hazırlandık. Son anda usta yanımıza geldi ve saati 10 lira artı yemeği kabul ettiğini söyledi. Hep birlikte pazarlık yapınca hakkımız olanı kazandık ve aracı da mesaimizden hiçbir şey kazanmadı. En çok da buna sevindim. Aracı buna çok sinirlenmişti. Mesai bitene kadar benimle hiç konuşmadı. Yüzümüze bile bakmadı.
KAZANIMIMIZ BİRLİĞİMİZ
Mesai bitiminde yürüyerek evlerimize giderken, herkes bunu konuşuyordu. Bu küçük kazanım herkesi çok mutlu etmişti. Bana “Sevgi sen konuşmasaydın, biz 7 buçuğu kabul edecektik, çok sağol” dediler. Ben de “Bu bizim hakkımızdı, biz istedik onlar da verdi. Onlar bize muhtaç. Biz patrona kazandırdık, bizlerin sırtından onlar bir kez daha patron oldu. Biz emeğimizin karşılığını tam olmasa da aldık. Bundan sonra böyle olsun, hepimizin sözü bir olsun” dedim.
Bu arkadaşlarla 2 hafta bir arada çalışmıştık. Ertesi gün iş yoktu kimseye. Ama ondan sonraki günlerde arkadaşlara iş vardı ama bana yoktu. Aracı beni çağırmadı. “İş yok, sayıyı düşürdük, az kişi geliyor” dedi. Oysa ki ustabaşı benim çalışmamı çok beğenmişti, işi çabuk kavradığımı, pratik olduğumu söylemişti. Aracının beni neden çağırmadığını biliyorum. Ona göre ben çıban başıyım. Benim gitmemem aracı için sömürü çarkının devam etmesi demekti.
Önemli olan şu ki, kazanımlarımız birliğimizi kurmakla mümkün. Bu tüm işçiler için böyledir. Biz birlikte hareket etmeseydik, az da olsa bu kazanım olmayacaktı.