01 Ağustos 2015 14:30

Umutları asma yaprağında asılı kalan kadınlar

Köy meydanındaki göz yaşartan konuşmalardan sonra aileleri ziyaret etmek için kalkıyoruz. Bizimle gelen grupta bu bölgede öğretmenlik yapan Eğitim Sen Salihli temsilcilerinden bir kadın öğretmen var...

Paylaş

Satı BURUNUCU ÇALI
Tüm Bel-Sen Örgütlenme Sekreteri
Hatırlayacağınız gibi 5 Temmuz günü Manisa Salihli ve Gölmarmara arasındaki yolda, asma yaprağı toplamak üzere giden 13’ü kadın 15 tarım işçisi hayatını kaybetti. Yaralı iki kişiden birisi olan Gülderen Kılıç da, bu yazı yazılmadan iki gün önce Manisa Devlet hastanesinden “yapacak bir şey yok, götürün” denilerek köyüne yollandı. Kayıtlara “iş kazası” diye bile değil basit bir trafik kazası olarak geçen ve bizim iş cinayeti dediğimiz katliam; kamyonet kasasında taşınan tarım işçilerinin aracına süt toplayan bir şirketin tankerinin çarpması sonucu gerçekleşmişti.

KENDİ TOPRAĞIMIZDA TOPRAKSIZ İŞÇİ OLDUK
‘Kaza’dan birkaç gün sonra KESK heyeti olarak yola çıkıyoruz, aileleri ziyaret etmek için. İzmir Şubeler Platformundan kadın yöneticiler ve BEKEV’li kadınlar da bize katılıyor. Salihli’de yaptığımız basın açıklamasından sonra Çökelek Köyü’ne ulaşıyoruz. Köy meydanında muhtarın da içinde olduğu bir heyet karşılıyor bizi. Üzüntümüzü paylaşıyoruz, ne yapabileceğimizi soruyor, sorumlular hakkındaki düşüncemizi ifade ediyoruz.
Muhtar ve diğer köylüler hükümetin tarım politikalarını anlatıyor. Yıllar önce bu bölgenin en zengin topraklarına sahipken bugün sermayenin onları nasıl kendi topraklarında tarım işçisi haline getirdiğini anlatıyorlar. Zaten çok pahalı olan gübrenin, mazotun, tohumun giderek zamlandığını ama üzüm ve buğdayın zaten düşük olan fiyatının aynı kaldığını, ağır vergi altında ezildiklerini anlatıyorlar. Kilosu 1,5 TL olan asma yaprağını toplayacak işçileri kamyonet ve traktör kasasında taşımaktan başka güçleri olmadığını anlatıyorlar. Amcamız, babamız yaşında köylüler, çaresizlik içinde ağlarken biz de dayanamıyoruz.
Daha önce Yalvaç ya da Adıyaman’daki traktör kazalarından sonra da aileleri ziyarete gittiğimi ama hiçbirinde hükümetin tarım politikalarını eleştiren bir bakış açısıyla karşılaşmadığımı düşünüyorum. Bir de Roboski katliamından sonra düşünmüştüm; köylüler nasıl da politika yapıyor, meselelere hâkim diye. “Sermaye bizi kendi topraklarımızda topraksız tarım işçisi yaptı” tespiti işte her şeyi anlatıyor. Sanırım bu nedenle AKP’li Manisa vekilleri başsağlığı dilemek zahmetinde bile bulunmamış.

KADINLARIN ‘EL HARÇLIĞI’
Tarım politikaları, hayvancılığın yok edilişi, toprak sahibi üretici köylünün bugün geldiği durum, merkezi iktidarın ve yerel yönetimlerin sorumlulukları, üretici köylülerin Tüm Köy Sen’de örgütlenmesi, bu ölüm yolunun yapılması, tarım işçilerinin taşınması için belediyenin bağlara gidiş ve dönüş saatlerine uygun olarak otobüs koyması mücadelesi olmak üzere çok şey konuşuyoruz.
Bu sohbetlerde öğreniyoruz ki Çökelek Köyü’ndeki kadınlar hayatını asma yaprağından sağlıyor. “Burada kadınlar kendi el harçlığı için yaprak toplayıp satar” diyorlar. Bazen yevmiyle 40-50 TL çalışıyor, bazen imece usulü yardımlaşarak, bazen de kilosunu 1,5 TL’den satmak için yaprak topluyorlar. Soruyorum “Kendileri için ne yapıyorlar o parayla?” Yanıt; çocuk okutuyor, çeyiz yapıyor, borç ödüyor, yaprak satıp eve buzdolabı, çamaşır makinesi alıyor...
Kilosu 1-1,5 TL olan asma yaprağını toplamak için kamyonet kasalarına dolarak canlarını ortaya koyan kadın işçilerin hayatını ve bu parayla yapmak istediklerini aileleri anlatıyor; biz ise onların borcunu daha ödeyemedikleri evlerinin bahçesinde oturarak dinliyoruz. Onlar anlattıkça düşünüyorum; Hayatı 1,5 TL’lik asma yaprağı kadar değerli olmayan kadınlar var ya onların umutları o asma dallarında asılı kaldı... Siz de görüyorsunuz değil mi?

KREDİ BORCU İÇİN YOK OLAN HAYATLAR
Köy meydanındaki göz yaşartan konuşmalardan sonra aileleri ziyaret etmek için kalkıyoruz. Bizimle gelen grupta bu bölgede öğretmenlik yapan Eğitim Sen Salihli temsilcilerinden bir kadın öğretmen var. Öğrencilerinden biri olan Tolga Kars da bize katılıyor. Önce dört çocuklu Zeynep Uysal’ın evine gidiyoruz. Dört çocuğu vardı ama henüz 32 yaşındaydı Zeynep. Balıkesir’de işçi olan eşi kazadan sonra gelmiş köye. Herkes çok üzgün, bir söylüyor, bir boğazımıza çöreklenen düğümü açmak için çabalıyoruz. Oradan çıkıp Ümmü Demirkol’un evine gidiyoruz. Eşi diyaliz hastası olan Ümmü Demirkol, biri 14 diğeri 12 yaşındaki kızlarını okutmak için çabalıyordu. Kızları hiç konuşmuyor artık; öyle sabit bakıyorlar giden annelerinin arkasından.
Bu iki ev ziyaretinden sonra Tolga, “Şimdi geçtiğimiz bizim ev” diyor. Avlusunda oturduğumuz evde orta yaşlı bir adam konuşuyor. “Eşime de kızıyorum, beni yalnız bırakıp gitti.” Üç aylık hamile daha 7 ay önce evlenmiş olan 27 yaşındaki Nesrin Aydın, Tolga’nın ablası, 52 yaşındaki Azize Kars ise annesi çıkıyor. Nesrin karnında üç aylık yavrusuyla düğün borçlarını bitirmek için, annesi Azize ise Tolga’yı evlendirmek için bağa çalışmaya gidiyordu. Nesrin’in eşi aynı ‘kaza’da eşiyle birlikte annesini, anneannesini ve kamyoneti kullanan babasını da kaybetmiş. “67 yaşında tarım işçisi mi olur, lanet olsun” diyerek haberini okuduğum Kezban Uysal, eniştenin anneannesiymiş meğer. Aydın ailesinden beş kişi banka kredisi borcu için can vermiş.
Tolga, eniştesiyle beraber kaza alanına ilk varanlardan. Bütün bunlar konuşulurken,  diğer cenaze evlerine girip çıkarken saatlerdir yanımızda olan Tolga’nın yüzüne bakamıyorum. Arada bir gözlerimiz karşılaşıyor, ağlıyoruz karşılıklı. Konuşamıyorum, “Siz konuşun” diyorum diğer arkadaşlara... Yok, onlar da konuşamıyor...

ÖNCEKİ HABER

Gelirken başkaydık, giderken başkayız

SONRAKİ HABER

Barış... Barış... Barış...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa