Özlenen gereksiz mevzular

Ayşen AKSAKAL
Üzülmekten içimiz çıktı, gelecek neslin ise aklı selim ebeveynlere ihtiyacı var.
Belki de bazen aniden durup, Norveçli, Hollandalı, İsviçreli taklidi yapmak lazımdır.
Yani her şey aşırı yolundaymış gibi yapmak lazımdır. Bir derdimiz manavın kakıttığı iki çürük domates, tam 9 dakika geç kalan otobüs, beklenilen primin %2 az çıkması gibi şeyler olmalı bazen.
Saçımız yana yatmadığında dert edinebilmeliyiz.
Bu sıcakta ütü yapmak da konumuz olmalı.
Çünkü toplumlar kendi ruh sağlığını korumak da zorunda.
Hep değil ama beyniniz zonklamaya, gözleriniz kararmaya başladığında, sabahları kalkmak istemediğinizi farkettiğinizde, canınız bir şey yemek istemediğinde, ana haber bülteni zamanı geldiğinde kalbiniz sıkışmaya başladığında bir anda hayatı durduruvermek lazım.
Latince’de bir deyim var ya; ceterus paribus, yani tüm diğer değişkenler sabitken, yani ülke normalmiş gibi, savaşın biraz kenarında biraz tam ortasında değilmişiz gibi, tüm değişkenler sabitken bir anda “ooo halis köy biberi, bunu tuza banıp yemek lazım” diyebilmeli insan. Kendi bekaası için, toplum bekaası için...
Tam da bu yüzden nefis bir konum var.
Hani iş yerine gittiğinizde, erkekseniz asla sizin için yeterince soğuk, kadın iseniz asla yeterince üşütmeyen bir hava yoktur ya.
Bu işte ceterus paribus tüm iş yerlerinde böyledir. Menopozlu kadın halimizi bunun dışında tutuyorum tabi.
Hollandalı iki araştırmacı oturmuş bunu incelemiş.
Burada önce Hollanda’nın müreffehliğine, medeniyetine bir şapka çıkaralım. Düşün ki araştırmacı ne yapacağını şaşırmış, dikkatini yönelttiği sorunsala bakın!
Biz olsak önce kadınlı erkekli birbirimize klima ayarından laf sokarız, oradan muhabbeti büyütüp Facebook’tan ekleriz, iki yemeğe çıkarız, adam ceketini verir, klima sorunsalı anlık çözülür.
Neyse sebebini bulmuş araştırmacılar; meğerse klimalar erkek metabolizması göz önüne alınarak ayarlanıyormuş kurumsal yerlerde.
Kurumsal yerden kastımız, klima kumandasının elden ele gezmediği, bir merkezden ayarlandığı yerler tabi ki. Üstelik de 70 kg ağırlığında ve 40 kilo erkek metabolizmasını baz almışlar.
Önce “Bak sen seksist havalandırma sektörüne!” diye çemkiresim geldi. Hatta laf aramızda, bizim kızlarla çemkirdik de erkeklerin gıyabında.
1960’larda bu standartı getirmişler bir daha da bozmamışlar.
Sonra düşündüm ki; kurumsal dünya ve devlet prosedürü erkeklere yaz kış gömlek kravat ve takım elbise dayatıyorken, biz efil efil elbiseler, uçuşan şifonlar ve şık olmak kaydı ile önü arkası açık ayakkabılarla gezebiliyoruz.
Oysa adamlar her mevsime ayrı takım elbise alsalar da, boyunlarında bir bağ, sırtlarında bir gömlek bir de ceket, kan ter akıllarını toplayıp iş yapmaya çalışıyorlar.
Onlar da bize diyebilir, “Madem donuyorsun, al allaşkına bu günü benim ceketimle geçir.” Ve bu flörtöz bir teklif değil, al da başına geleni gör şiarı olabilir.
Ya bu kıyafet yönetmeliğini kim çıkardı ilk acaba?
“Herkesi aşırı kişiliksizleştireceğiz, böylece ömrünü yönetici olmaya adayanlar bile dışarıdan bakınca tanınmayacak, kimse kimsenin giyim tarzını, müzik zevkini anlayamayacak” diye çözüm üretmek ilk acaba kimin aklına geldi?
Prezantabl olsun diye erkeklere gömlek ceket giydiriyorlarsa bu nemli sıcak leş havada, birisi idari kadrolara İsmail Türüt’ün terli konser fotosunu göstersin.
Adamların gömleği terden parlamasın diye de kadınların üst solunum yolu enfeksiyonu ve ciğer üşütmesinden antibiyotik kullanması da reva değil.
Herkesin bir şekil haklı olduğu klima mevzusunda, çıkan sonuç şu ki; erkekleri yanlış giydiriyoruz
Bir diğer sonuç ise, Hollandalı araştırmacı olmak varken hayatta, niye bu coğrafyada bu acıları çekiyoruz ki biz?
Son sonuç ise, “Gider 16 kişi ile bir araştırma yapar, güzelce yazarsan, alır bunu elin memleketindeki -mesela Türkiye- boşluğa düşmüş bir gazete haber yapar.
Kimse de demez ki; ‘Biz o gün evde 20 kişiydik, bize sorsa daha büyük araştırma olurdu’ diye.
Derdini sevdiğimizin dünyası, hep mi acıların Ortadoğu’ya?
Arkadaşlar siz de az kapatın artık klimayı, boynum tutuldu kaldı valla.
Evrensel'i Takip Et