9 Ağustos 2015 05:00
/
Güncelleme: 15:27

Reis-i Cumhurun bir yılı

Genel seçimlerde 'Başkanlık'tan olmuş şer ittifakı, klasik anlamda bir reis-i cumhur modeline dönmek yerine Erdoğan’ı bu kez 'Başkomutan' sıfatıyla yeni savaş konseptinin başında görmek istiyor. 'Saray darbesi' ya da Türk tipi Bonapartizm tartışmalarının özü de işte bu gerçeğe dayanıyor.

Reis-i Cumhurun bir yılı

Ercüment AKDENİZ

Erdoğan karizması ve onu var eden siyasal hareket, Gezi’de ağır bir darbe almıştı. Bir yıl sonra yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri AKP ve Erdoğan için bir rövanş niteliğindeydi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. Cumhurbaşkanı ilk kez halkın oylarıyla seçilecekti ve bu seçimin ilk turu 10 Ağustos 2014 günü yapılacaktı. Üç aday içinde seçimi kazanmaya en yakın isim Recep Tayyip Erdoğan’dı. Zaferi O’nun elde etmesi durumunda bir çağ kapanacak, başka bir çağ açılacaktı! Yani 90 yıllık “kesinti dönemi”ne son verilecek, “Yeni Türkiye” ile eski Osmanlı kucaklaşmış olacaktı. Katı ve baskıcı devletçilik yerini çoğulculuğa, kalkınma atağına ve özgürlüklere bırakacaktı... Liberal-muhafazakar kalemlerin koro halinde katıldığı Erdoğan’ın seçim kampanyası işte bu vaatler üzerine oturuyordu.  
Nihayetinde oyların yüzde 51,79’unu alan Erdoğan 12. Cumhurbaşkanı seçildi. Diğer iki adaydan Ekmeleddin İhsanoğlu yüzde 38,44 Selahattin Demirtaş ise %9,76 oranında oy aldı. Demirtaş’ın aldığı oyların o zaman hayli dikkat çektiğini de bir kenara not edelim.

BANA BİR ‘BAŞKANLIK’ VERİN...

Alınan rövanşın ardından yapılacak iş, Gezi günlerini bir daha memlekete yaşatmamak üzere muhalefet üzerindeki baskıyı arttırmak olacaktı. Bir diğer önemli iş ise toplumu yeniden dizayn etmek ve AKP’nin arkasına takmak üzere “yeni bir vizyon” bulmak olacaktı. Bu vizyon aynı zamanda 2015 genel seçimlerine uzanan propaganda faaliyetinin temel taşlarını da oluşturacaktı. Ve “Yeni Türkiye” vizyonu, propaganda pazarına “Hedef” cilasıyla birlikte sürüldü.
“Hedef 2023”le Cumhuriyet’in 100. yılında köklü bir rövanş alınmış olunacak, “Hedef 2053”le yeni fetihlere uzanılacak ve “Hedef 2071”de yeni bin yıla büyük bir medeniyetle girilmiş olacaktı!
Böylesi büyük hedeflerin başarılması için Türkiye’nin derme çatma yollardan çıkıp otobana girmesi gerekmekteydi! Otobanda yol alacak Türkiye ise eski model bir otomobil olamazdı artık! Yeni model otomobil “Başkanlık Sistemi”ydi. Buna göre Cumhurbaşkanı’nın yetkileri her bakımdan arttırılacak, demode olarak tarif edilen “kuvvetler ayrılığı”na son verilecek ve Türkiye son sürat yol alacaktı! Fakat bunun için öncelikle genel seçimlerde AKP’nin 400 vekil çıkarması gerekiyordu. Erdoğan sonrası liderlik krizi yaşayan AKP’nin kendi başına bu başarıyı elde etmesi mümkün görünmüyordu. Ve Erdoğan kolları sıvayarak “seçim meydanları”na indi. Aynı zamanda fiili bir “başkanlık” denemesiydi bu. Başkanlıkla padişahlık arasında sentezlenerek inşa edilmiş olan “Ak Saray” da bu dönemde doğdu. Reis-i Cumhurun Başkan koltuğuna oturması için her şey hazırdı; saray, sistem, yeni anayasa vs. Lakin bunların yanına bir de oy oranını eklemek gerekiyordu. Sandık sonuçları Erdoğan’ın istediği 400 vekilin alınamadığını söylüyordu. AKP sadece 258 vekil çıkarabilmişti. Seçimin mağlubu AKP, AKP’den de çok belki de Erdoğan’dı! Dile sakız edilen o meşhur “milletin iradesi” Erdoğan’a dur demişti.
Adı yolsuzluk iddialarına karışmış dört eski bakan ve “kelle vermemek” adına onları koruyup kollayanlar kadar Soma’daki “fıtrat”a da cevap olmuştu seçimler. “Kobane düştü düşecek” sözleri, Kürt kır ve kentlerinde Erdoğan’a çok ağır bir seçim faturası olarak geri dönmüştü. Erdoğan’ın “Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz. Çünkü fıtratları farklıdır” cümlesini de bunun yanına ekleyebilirsiniz. “Hem dindar hem de kindar nesiller istiyoruz” diyen zihniyet kadar “affedersiniz Ermeni” aşağılamaları da sandıkta karşılığını bulmuştu. Listeyi uzatmak mümkün...    
Sonuçta “Bana bir Başkanlık verin dünyayı yerinden oynatayım” biçiminde özetlenebilecek çağrı halkta karşılık bulmadı. Erdoğan’ın Başkanlık hayalleri suya düşerken, “Seni Başkan yaptırmayacağız” diyen Demirtaş (HDP ve ittifak güçleri) 2015 seçimlerinin esas kazananı oldu.

DENENMEYEN TEK YOL

Peki şimdi ne olacaktı? “Muktedir” için artık çöküş teorilerinin tartışıldığı bu anda, yeniden çıkış için bir ihtimal daha var mıydı? Erdoğan ve bu yollarda onunla beraber ıslananlar elbette kolay teslim olmayacaklardı.
Bundan sonra izlenecek konsepti en özlü anlatan cümle kanımca Yalçın Akdoğan’a ait: “Çözüm sürecini bundan sonra ancak rüyanızda görürsünüz”! Zira Bu sözler sadece çözüm sürecini ateşe atmıyor; hem içeride hem dışarıda devreye sokulan “yeni savaş konsepti”nin şifrelerini de içinde barındırıyor.
Acaba 100 yıl önce “Enver, Talat, Cemal” üçlüsü örneğinde olduğu gibi bugün yine bir triumvira faciasıyla mı karşı karşıyayız? Pro-aktif dış siyasetin vardığı hazin sona baktıkça bu soruya “hayır” demek giderek güçleşiyor. Uluslararası mahkemelerin kapısında bekletildiği iddia edilen savaş suçlarına ilişkin dosya haberleri de işin cabası...
Türkiye’de emek, demokrasi ve barış güçlerinin çoklukla kullandığı bir slogan vardı, hatırlayalım. Neydi o slogan? “Denenmeyen Tek Yok Kaldı: Barış”. AKP köprüden önceki son çıkışı kaçırmamak için olsa gerek, bu sloganın tam karşıtına sarılmış görünüyor; “Denenmeyen Tek Yol Kaldı: Savaş!”   

REİS, BAŞKAN, BAŞKOMUTAN

Türkiye’yi çevreleyen ülkelerin istikrarsızlığını, kendi istikrarı sayan pragmatik anlayış, 2007’den beri hükümet eliyle uygulandı, uygulanıyor. AKP’nin gelip tıkandığı yerde devreye soktuğu bugünkü “yeni savaş konsepti” istikrarsızlaştırmayı artık farklı biçimlerde ele alıyor. Zira içeride çatışmasızlık ortamına son verilmesi ve iç gerilimin her bakımdan yükseltilmesi yeni bir yönetme tarzı olarak karşımıza çıkıyor. Buna “krizi krizler yaratarak yönetme sanatı” da diyebiliriz.
Genel seçimlerde “Başkanlık”tan olmuş şer ittifakı, klasik anlamda bir reis-i cumhur modeline dönmek yerine Erdoğan’ı bu kez “Başkomutan” sıfatıyla yeni savaş konseptinin başında görmek istiyor. “Saray darbesi” ya da Türk tipi Bonapartizm tartışmalarının özü de işte bu gerçeğe dayanıyor.
Ezici çoğunluğu savaşa karşı olan bir cumhur, seçilmiş olan bir reisi; bırakalım başkomutan olarak görmeyi, bundan sonra reis-i cumhur olarak bile görmek istemeyecektir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası

Çayırhan’da çakal sofrası

AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!

317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri

204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'

0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et