Onlar Haitili değil, Dominikliler!
Dominik Cumhuriyeti Komünist Emek Partisi
Dominik Cumhuriyeti’nde Haitili göçmenlerin soyundan gelen Dominikli vatandaşların hakları sorunu, Anayasa Mahkemesi’nin bu insanların ailelerinin ülkeye yasadışı olarak geldiği gerekçesiyle vatandaşlıklarını iptal etmesi kararıyla geçtiğimiz günlerde manşetlere çıkan haberlerin başında geldi.
Sorun, farklı şartlar altında sık sık gündeme geliyor. Ve bu karar, Merkezi Seçim Kurulu’nun binlerce Dominiklinin nüfus kağıdını iptal eden 12-2007 sayılı kararı sonrası yeniden gündeme geldi.
Bu makale Haiti soyundan gelen Dominiklilerin maruz kaldığı çifte standardı ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır.
Yönetici sınıfların maniplasyonunun ötesinde ortak bir sınırın varlığı ve bu gerçekliği tarihi olarak derinleştiren olaylar, sözde Dominik-Haiti sorununa nesnel bir temel kazandırmıştır. Ancak ülkemizde, yönetici sınıfların çıkarlarına angaje olmayan ve demokratik eğilimleri olan Dominikliler bu konu hakkında kendi görüşünü geliştirmelidir.
II
Dominikliler ile Haitililer arasındaki ilişkileri belirleyen çok sayıda faktör var: 2 ulusal devletin oluşumundaki tarihi süreç, her iki ülkedeki siyasi-sosyal faktörlerin geçmişi ve geleceği ve en önemlisi uluslararası sermayenin ada üzerindeki hakimiyet ve sömürü stratejisi. Bu süreçlerin hepsini irdeleyebilecek vaktimiz ve yerimiz yok ancak bu makalede bazı noktaları öne çıkarabiliriz.
Köleliğin yaygın olduğu ve sömürgeci gücün adanın doğu kısmında halen iktidarda olduğu uluslararası şartlar altında Haiti ulusal devletinin ortaya çıkışı, Doğu’ya karşı toy bir ulus devletin düşmanlığına müsait bir durum yarattı. Bilinmelidir ki, Dominik Cumhuriyeti’ndeki sömürgeci güç ve köleliğin devam ediyor oluşu çoğunlukla yeni özgürleşmiş kölelerin idaresindeki genç Haiti Cumhuriyeti’ne yönelik bir tehdit oluşturuyordu. Adanın doğu kısmındaki ulus inşa sürecinin geliştiği ancak henüz bir cumhuriyet olarak varlığını ilan etmediği bu olgular 19.yüzyılın başlarına ilişkindir. Hatırlayacak olursanız 1802 ila 1809 arasında Santo Domingo(sonradan İspanyolların hakimiyetine geçti), batıda isyancı köleler tarafından def edilen Fransızların kontrolündeydi.
Haiti’nin 19. yüzyılın başlarındaki İspanyol Santo Domingo’suna yönelik gerçekleştirdiği askeri harekatlar daha sonra kendisini “Dominik” olarak tanımlayacak olan nüfusun özellikle de yönetici elitinin üzerinde derin etkiler bıraktı. Sonrasında bu miras 1822-1844 hakimiyeti ve Dominik Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ilan etmesi sonrası iki ulus arasında başlayan ve 1856’ya kadar devam eden savaşla güçlendi. Bu olayların resmi akademik söylem, eğitim sistemi ve taraflı tarihçiler tarafından maniple edildiğini ve yeni jenerasyonların da buna göre yetiştirildiğini de hatırda bulundurmak şart.
Dominik Devleti, Haiti Devleti ile 1844’te yaşadığı ihtilafın üzerinden yükseldi ve tanımlandı. Ayrıca yukarıda saydığımız sebeplerden ötürü de bu, Dominikli elit sınıfın Haiti karşıtı bir ideolojiyi inşa etmesinde katalizör görevi gördü.
19.yüzyıldaki bu tarihsel süreçten miras kalan Haiti karşıtlığı, Haitili ve Dominikli yurtseverlerin Cumhuriyet’in ilhakı ve restorasyonu esnasında işbirliği yapmasıyla da etkisini yitirmedi.
Haiti karşıtlığı 1930-1961 arasındaki Trujillo diktatörlüğü dönemiyle birlikte bir devlet ideolojisi olarak güçlendirildi ve bu noktada Roberto Cassa’nın şu sözleri not edilmelidir: “19.yüzyılda Haiti karşıtlığının bir siyasi temeli bulunurken bugün etnik temel hakimdir.” (Vetas, No.23, Santo Domingo, Eylül, 1996). Bugün ülkede Trujillo ideolojisinin mirası olarak halen hüküm süren budur ve bu, yeni-Trujilloculuğun yeniden yaratılmasıdır.
Bu duruma ek olarak Haiti’de de aynı dönem boyunca, özellikle 1937’deki katliamla güçlenen Dominik karşıtı bir önyargının var olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Dominik Cumhuriyeti’ndeki Haitililerin katledildiği, “Kıyım” olarak anılan bu korkunç olaya dair Haitili entelektüellerin söylemleri de Haiti kamuoyundaki Dominik karşıtı algıyı güçlendirmiştir.
III
20.yüzyıldaki ekonomik ve jeopolitik faktörler, Dominiklilerin Haitililer hakkındaki görüşlerini ciddi şekilde etkilemiştir. Bu, uluslararası sermaye tarafından modern şeker sanayi kullanılarak ada üzerinde ekonomik sömürü ve siyasi hakimiyet kurma stratejisidir ve bu durum iki halk arasındaki ilişkileri en az geçmişin askeri çatışmaları kadar etkilemiştir.
Sorunun ana noktası genel olarak Haiti göçü meselesini, özel olarak da Dominik topraklarında doğmuş Haitili göçmenlerin çocuklarının hakları meselesini doğru şekilde anlamak için önemlidir.
1.Dünya Savaşı (1914-1918) sonrası dönemde ABD’nin ekonomik olarak gelişmesi ve daha sonra emperyalist güçler tarafından neo-kolonyal sömürü sisteminin bir parçası olarak uygulanan sömürge ekonomisinin oynadığı önemli rol, Haiti’ye(1915-1934) ve Dominik Cumhuriyeti’ne (1916-1924) yönelik ABD müdahalesini ve dayatılan ekonomik modeli açıklıyor.
Uzmanların ‘enklav ekonomisi’ olarak tanımladığı bu model, “dış yatırımla finanse edilen, çevre devletlerde birkaç önemli kent merkeziyla sınırlanan ekonomik büyüme“nin desteklenmesi ile karakterize edilmişti. (Grasmuch, Sh. En: Eme- Eme, 60, 1982, p. 82)
Bu model tarafından beslenen tarım üretimi ve büyük toprak sahiplerinin uyguladığı baskı ortamında şekillenen geri kalmışlık şartları, “büyük bir kentsel göç yarattı ve köylülerle kırsal proletaryayı modern kentsel çevreyle ve onun modern tüketim arzusuyla iletişime soktu.” Bununla birlikte bu model, geniş bir istihdam yaratmadı ancak tersine nüfusun çoğunluğu geçim sıkıntısı ve yoksulluk şartlarında yaşamaya devam etti. Bu nedenle çok sayıda işçi ulusal sınırların dışında iş aramaya mecbur kaldı.
Bu modelin yeniden üretiminin mantığı ucuz iş gücünün mevcudiyetini varsayıyordu çünkü tarım sektörünü geri kalmışlık şartlarında tutarken modern sanayi sektörüne dayanıyordu. Geniş bereketli topraklar ve ucuz iş gücü üzerinden müthiş kârlar elde edilirken, bu tablo, tarımın modernleştirilmesine yatırım yapmaktan daha kârlıydı.
Böylece emperyalist güç, Dominik devleti ve yerel yönetici sınıflar, ortak bir anlaşmayla Haitili işçilerin ülke topraklarına göçünü bir zamanlar Porto Riko ve diğer Karayip adalarından iş gücü getirtirken yaptığı gibi teşvik etmiştir. Haiti yönetici sınıfı ve ABD emperyalizmi Haiti’den Küba’ya bir göçü teşvik ettiğinde kendisi de aynı şeyi yapmıştır.
Açık ki, Haitililerin geniş göçünün yaratılması ve bu iş gücünün sermaye birikimi mantığı içerisinde düşünülen rolü göz önüne alındığında, sözde Haiti sorununun temelleri yönetici sınıflar tarafından yaratılmış ve sürdürülmüştür. Böylece bu sorun yasal olanın kapsama alanının dışına çıkmıştır ve artık bir Dominik-Haiti sorunundan bahsetmek daha doğrudur.
IV
Haitililer hususunda “öteki” imajı Dominik halkının kolektif bilincinde şekillendirilmiştir. Başlangıçta savaş ve 1844’ün ayrılıkçı hareketiyle ortaya çıkmış olsa da sonradan bugüne kadar devam ettirilen etnik bir sınıra dönüşmüştür. Bu durum, “Dominikliler siyah değildir” çünkü “Siyah olanlar Haiti’den gelenlerdir” gibi mitlerin doğuşuna sebep olmuştur.
Tüm bu ideolojik söylem sömürgecilik döneminde Dominik halkının etnik-kültürel oluşumunda izleri olan kendi bölgemizdeki siyah köleliğinin varlığını gizlemeye ve yok saymaya çalışan yönetici sınıflar tarafından yaratılmıştır.
Bu resmi söylem Dominikliler arasında Haiti karşıtı etnik önyargı temelli bir politik pratik ve geleneği teşvik etti.Ve bu politikanın destekçileri, geçmişten günümüze, müthiş bir ahlaki çifte standartla Dominik toplumunda bu tip ırkçı değerlerin varlığını reddetmeye çalıştı.
Böylece yönetici sınıfların gayrı meşru çıkarlarına göre “Haitili öcü” imgesi maniple edildi. Yakın tarihimizde bunun çok sayıda örneği vardır.
Göçmen işçiler ve onların çocuklarının kayıt dışı statülerinin devam ettirilmesinde, Haiti göçünün etrafında oluşturulan bu ırkçı ideolojik söylem yardımcı bir rol oynuyor. Sonuç olarak bu faktör, yani onların tanımlanmamış yasal statüleri, bu iş gücünün “süper sömürü”sü için temel bir gerekliliğin garantörü olarak rol oynuyor. Statüsü minimum seviyede de olsa yasal olarak belirlenmiş bir göçmenin, ücretli bir işçi olarak emek piyasasına girerken bu durumdan yararlanacağı çok açık.
V
Bu çerçevede güncel tartışmanın odağı olan göçmen işçilerin çocuklarının ya da onların soyundan gelenlerin durumunu nasıl değerlendirmeliyiz?
İlk olarak yukarıda çizdiğimiz genel çerçevenin çizgisinden şaşmamalı ve söz konusu işçilerin kayıt dışı durumunu düzeltmeyen, iyileştirme yapmaya yanaşmayan, iş gücü içerisindeki nüfusunu artırmaya çalışan –onların varlığı rafinelerin çöküşünden çok önce şeker endüstrisinin üstünlüğünü sağlamıştır- Dominik Devleti ile onun yönetici sınıflarının çifte standartını ortaya sermeliyiz.
Devletin sözcüleri, Haiti kökenli Dominiklilerin haklarının yasanın öngördüğü gibi tamamen sağlanmasının ülke için oluşturacağı tehditten bahsediyorlar; bu arada aynı yönetici sınıf ve devleti de söz konusu iş gücünün Dominik bölgesindeki varlığını güçlendirmeye çalışıyor. Çelişkili gibi görünüyor ancak değil çünkü bu bir çifte standart meselesidir. Biliyoruz ki sermaye ve emperyalist güçlerin vatanı yoktur. Bu sebeple neoliberal ekonomi politikaları geçmişin ulusal üretim aparatından kalan kırıntıları tamamen yok etmekle tehdit ettiğinde hiçbiri bundan çekinmedi. Aynı zamanda ülkenin stratejik kaynaklarını da kendi payları karşılandığı sürece en çok para verene teslim etmeye devam ettiler.
Haitili göçmen işçiler ve çocuklarının yasal belirsizliğini süresiz olarak uzatmak için ilk olarak eski şimdi de yeni Dominik Anayasası’yla yasal gerekçeleri üretiyorlar. Onların iddiasına göre bu nüfus Dominik Cumhuriyeti’nde “geçici” haldedir, seferidir.
Bu yaklaşım bu göçmenlerin 30-40 yıldan fazla süredir devamlı Dominik Cumhuriyeti’nde yaşadığı gerçeğini görmezden geliyor. Aynı zamanda Haiti Anayasası’nın yurt dışında doğan tüm Haitililerin çocuklarını yuırttaş olarak tanıdığı ileri sürülüyor.
Buna rağmen halihazırdaki yasalarda Haiti kökenli Dominiklilerin haklarının geçerli olduğunu ortaya koyan ibareler vardır. Elbette bu, makale boyunca analiz edilen faktör ve süreçlerle bağlı olan politik kararlara içkindir ancak soruna şu anki yasal çerçevede verilebilecek bir cevap vardır. Buna aşağıda değineceğim.
VI
Meselenin tam anlamıyla hukuki boyutunu incelemeden önce, analizimizi nesnel bir temele dayandırabilmek için sorunu tarihi, siyasi, ekonomik ve sosyal olarak doğru bir düzleme yerleştirme ihtiyacını akılda tutmalıyız.Unutmayalım ki bu mesele siyasilerden gazetecilere, akademisyenlerden iş adamlarına, dindarlardan ulusal ve uluslararası kurumlara geniş ve farklı kesimlerin ilgisine mazhar olmaktadır.
Geçmişte mültecilerin ülkelerine geri iadesi konusundaki anlaşmalar her 2 hükümet tarafından da periyodik olarak açıklanırdı ancak yakın dönemde göç etmemiş göçmenler için sorunun kaynağı varlığını sürdürüyor.
Neden Dominik Cumhuriyeti’nde doğmuş Haitililerin hakları olduğunu söylüyorum?
Saydığımız sebeplerden dolayı bu sorunun gerçek bir çözümü için tek taraflı bir bakış açısı yeterli olmasa da siyasi ya da hukuki olarak, Dominik Cumhuriyeti’ndeki Haiti kökenlilerin devredilemez haklarının yok sayılmasını gerektirecek hiçbir geçerli argüman yoktur.
Bu kriteri açıklayabilmek için Haitili göçmenlerin durumuyla, Haitili göçmenlerin burada doğan çocuklarının durumunun analizini birbirinden ayırmak uygun olacaktır çünkü “yasa dışı” bir göçmenin bir ülkenin topraklarında uzun süre kalmış olması ona vatandaşlık kazandırmaz. Yasal açıdan bakıldığında bu konuda tartışılacak bir şey yok ancak göçmenlerin çocukları için durum aynı değildir ve bu da meselenin püf noktasıdır. Yakın dönemde göç etmemiş göçmenlerin, Dominik Devleti’nin kendisi tarafından, her iki hükümetin vardığı anlaşmayla buraya getirildiği ve şimdi kendilerini suçlayanlar tarafından yasa dışı statüde tutulduğu da not edilmelidir.
Aslına bakılırsa Dominik topraklarında doğan Haitililerin çocuklarının durumu konusunda anlaşabilmek için söz konusu göçmenlerin ülkeye girdiği tarihte yürürlükte olan Cumhuriyet Anayasası ve yasalarının uygulanması yeterlidir. Meseleyi karmaşıklaştırmak için değil ama yukarıda da açıklandığı üzere meseleyi karmaşıklaştıran ekonomik, siyasi, ideolojik gerekçeler var.
Dominik Anayasası ne diyor? Lehte ve aleyhte argümanlar nelerdir? Bu bir vatandaşlık sorunudur; Dominik Anayasası bu sorunu nasıl anlıyor ve uygulamada kullanılan kriterler nelerdir?
Dominik Anayasası’na göre Dominik vatandaşlığına hak kazanma kriterini tanımlayan madde şöyledir: “Geçici olarak ya da diplomatik temsil nedeniyle ülkede bulunan yabancıların meşru çocukları hariç Dominik Cumhuriyeti’nde doğmuş herkes Dominiklidir.”
“Geçici(seferi)“ olma istisnası, o dönemki Dominik Anayasası’nın ışığında, ülkede doğan Haitililerin tanınmasını reddedenlerin ileri sürdüğü argümandır. Ancak görülmektedir ki Anayasa’daki “geçici” kavramı, yorum kabul etmemektedir çünkü net bir şekilde 12 Mayıs 1939 tarihli Göç Yasası’yla tanımlanmıştır. Ve bu yasa “geçici”liği “Cumhuriyet’e tatil amaçlı gelmek isteyen, ayrıcalık tanınan yabancılar olarak tanımlar.
Elbette ülkedeki Haitililerin çoğunluğunun genel durumu bu olmadığı gibi onların nesillerinden gelenlerin durumu da böyle değildir.
Eğer yasayı direkt olarak uygulama yönünde bir politik irade olsaydı Haitili Dominikliler sorunu burada sona ererdi. Ama hayır, bu nüfusu yasal bir belirsizlik statüsünde tutmaya devam etmek isteyenlerin, onların “süper-sömürü“lerini emek pazarına girerken nüfusun geri kalanından yedek iş gücü olarak ayrılmaları suretiyle garantiye almak gibi güçlü nedenleri var.
Yani Dominik Anayasası etrafında döndürülen argümanlar düştüğünde, Haiti Anayasası’na başvuruyorlar. İnanılmaz! Yeni palazlanan “milliyetçiler” Dominik ülkesinde Haiti Anayasası’nı uygulamak istiyor. Bu onların argümanlarının yetersizliğinin kanıtıdır. Bu şekilde düşünenler, 1987 Haiti Anayasası’nda yer alan “Haitili anne ya da babadan doğan, Haiti’de doğan ya da doğumda vatandaşlıktan feragat etmeyenler vatandaşlığa sahiptir” şeklindeki maddeye yaslanıyor.
İki anayasanın kavramsallaştırılması arasındaki fark şudur: Son reform öncesi Dominik Anayasası’nda, ebeveynleri hangi milliyetten olursa olsun bir kimsenin vatandaşlığını üzerinde doğduğu topraklara göre kazandığı “Jus Soli” adlı yasal prensibin geçerli olması buna mukabil Haiti Anayasası’nda ise vatandaşlığın veraset yoluyla yani ebeveynlerinin milliyeti yoluyla kazanıldığı “Jus Sanguinis“ denilen prensibin yürürlükte olmasıdır.
Gerçek şu ki Dominik Cumhuriyeti’nde Haitili bir anne ya da babadan doğan birisi sadece son reform öncesi Dominik Anayasası’nca değil ancak bunun da ötesinde tıpkı diğer Dominik vatandaşları gibi Dominik toplumuna farklı şekillerde entegre olma arzularıyla da bu hakkı kazanmaktadır. Ve ülkenin sosyal, politik, ekonomik yaşamının tarihi de bunun tanıklığını yansıtmaktadır.
Başka bir ülkenin anayasasını Dominik topraklarında uygulayarak burada doğmuş insanların haklarını görmezden gelmeye çalışmak gülünçtür ve ancak adanın batısındaki komşumuza karşı olan bilindik önyargılar aracılığıyla sürdürülebilirdir. Bunları söyleyenler çok iyi bilmektedir ki uluslararası hukuk nazarında bir vatandaşlık problemi durumunda, belirleyici olan üzerinde tartışma yürütülen vatandaşlığa dair devletin vereceği karardır.
Yeni Dominik Anayasası’nın ilanından çok daha önce ülkede doğmuş olan ve yasa dışı göçmen kabul edilen Haitililerin çocuklarının durumunda, onların Dominik vatandaşlığını almalarının önünde tek bir yasal argüman dahi yoktur. Bu halkın yasal statüsü doğdukları dönemde yürürlükte olan Anayasanın ışığında değerlendirilmelidir.
Bu Dominiklilerin haklarının tanınmaması, yasal bir tedbir değil; bu makalede özetlenen tarihi, ekonomik, sosyal ve ideolojik çerçevece açıklanan ve zorla uygulanan politik bir tedbirdir.
Toparlayacak olursak; 1-Eski göçü yenisinden ayırmalıyız; 2-Eski göçmenlerin nesillerinin statüsünü tanımlarken kullanılacak olan son reform öncesi Dominik Anayasasıdır. 3- Eski göçmenlerin statüsüyle Dominik Cumhuriyeti’nde doğan çocuklarınınkini birbirinden ayırmalıyız. 4-Dominikli ebeveynlerden doğanlarla Haitili ebeveynlerden doğanları birbirinden ayırmalıyız çünkü kimse yasal olarak Dominikli kabul edilen bir vatandaşın annesinden ve babasından bağımsız kabul edilebileceğini hesaba katmıyor.
Bu yazıda açıklanan her şey göçmenlerin nesillerinin Haitili değil Dominikli olduğunu görmemiz içindir.
*BİRLİK VE MÜCADELE OCAK 2014 SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.