23 Ağustos 2015 04:24

Hacer YÜCEL

Şişşt... Bu yazıyı okuyan; evet sana sesleniyoruz! Bil bakalım bugün günlerden ne? Çok doğru, pazar. Kocaman bir “pekiyi” sana. Geldik ikinci soruya. Peki, pazardan sonra hangi gün gelir? Evet, onu da doğru bildin; pazartesi. Bizden sana bir “pekiyi” daha. Notu bol öğretmenlere ve kolay sorulara denk geldin, bunu bil.
Ve diğer sorular? Onlara da doğru cevaplar vereceğine eminiz. O vakit başlayalım:
- İşini seviyor musun?
- Çok çalıştığın halde hakkını aldığını düşünüyor musun?
- İş ortamın güzel mi?
- Patronun ya da müdürün “nemrut” biri mi?
Soruların kolay olduğunu söylemiştik. Bununla birlikte yazının bundan sonraki kısmını daha bir dikkatli oku; çünkü amacımız sana yardım etmek, yükselişe geçmeni sağlamak.
Ey okur, yukarıda sıraladığımız son dört soruya verdiğin yanıtlar olumsuzsa, bil ki gün akşama dönerken için daralmaya başlayacak, yüzün düşecek, pek bir gergin olacaksın. Evet, üstünde en fazla geyik yapılan sendromların en tatlısı kıskıvrak seni sarmış durumda. Sabah gün ağarınca ise bütün bu belirtiler “tavan” yapacak.   
Şu ana kadar bilmiyorduysan, öğren, “pazartesi sendromu” bu.
Bundan sonrası sana kalmış. Ancak bizden bir iki tavsiye sana. Madem pazartesi sendromcularındansın sen de, o vakit sosyal medyada geyiği bol “caps”ler yayınlayabilir, havanı atıp bir sürü “like” alabilirsin.
Bu önerimizi yabana atma. Sosyal medyada yarattığın ya da içine dahil olduğun geyik ortam seni rahatlatacak, üstelik yüksek “like” almak şimdilerde pek bir popüler, mazallah fenomen bile olabilirsin. Kısacası iyi değerlendir sendromunu! Olmadı bir de “pazartesi sendromu” adı altında blog açarsın. O vakit gelecek “like”larla, takipçi oranlarındaki artışla “sendromun” falan kalmayacak. Emin olabilirsin.
Yok ben bunu yapamam, o kadar “güldürüklü” bir tip değilim, yaratıcı bir insan değilim diyorsan; üzülme onun da çaresi var. Hoş güldürüklü ve yaratıcı bir tip olsan zaten “pazartesi sendromu”na yakalanmazdın. Çünkü işini sevmesen bile, hakkını alamadığını düşünsen bile, “güldürüklü ve yaratıcı kişiliğinden” ötürü çalışma arkadaşların arasında popüler olurdun, herkes seninle arkadaş olmak isterdi, herkes seninle vakit geçirmek isterdi. Patronun seni severdi, “şeytan tüyü var bunda” derdi, iltifat ederdi. Bu durum diğer bütün olumsuzlukları alır götürürdü.

ÇARE CUMARTESİ

Neyse, bu saatten sonra bu meziyetleri kazanamayacağına göre ikinci çareye gelelim. Evet, çare cumartesi! Cumartesi de çalış. Çünkü yapılan pek çok araştırma, haftada altı gün çalışanlarda “pazartesi sendromu”nun daha az görüldüğünü ortaya koyuyor. Bizce doğru bir tespit! Düşünsene bir, cumartesi de çalışmışsın, ‘pazar’a ne kaldı? Söyleyelim hemen; bir sürü ev işi, dağ gibi çamaşır, ütü, pazar alışverişi, misafir ağırlama, çocuğun varsa okula hazırlık çalışmaları vs...
Dinlenmeye vaktin olmayacak, diğer günlere oranla 45 dakika daha fazla uyumuş olmanın dışında... Ne demiş büyüklerimiz “işleyen demir ışıldar”...
“Hem daha fazla çalışacam, hem aynı parayı alacam, bu nasıl tavsiye?” diyorsan o vakit yapman gereken şey belli. Eylem güzeli ol, hakkını ara, örgütlen, sendikalı ol, sendikanın durumundan memnun değilsen düzeltmek için uğraş... Yani çaba harca... Yok ya bunlar bana gelmez diyorsan da, sendromunla mutlu olmaya bak.  
Gerçekliğini kabul et. Öte yandan “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” zaten bu hayatın gerçekliği, bunu bil. Azıcık psikoloji yap...

HAYAT İÇİN SON BİR ÖNERİ

Yazının başında söylemiş bulunduk bir kere; sözümüzün arkasındayız, sana yardım edeceğiz... Ve şimdi son önerimize geldik.
Kendine yeni sendromlar bul. Böylece pazartesiyi önemsizleştir. Mesela neler olabilir?
“Bu Kürtler ne istiyor?” iyi bir sendrom olabilir. Öte yandan Kürtlerde de benzer bir sendrom yaşanıyor, “Bunlar bizden ne istiyorlar?” adı altında. Belki çare sende ve yakalandığın sendromdadır. Zira bizden cevap bekliyorlar. Hayır, dağa çıkmalarını istemiyoruz, ovaya inmelerini istemiyoruz, haklarını vermek istemiyoruz, siyaset yapmalarını istemiyoruz, meclise girmelerini istemiyoruz... Geçenlerde bir sosyal paylaşım sitesinde gördüm, “Ne istediğinizi söyleyin de onu yapalım bari” diye sormuşlar.
Soru doğru ve yerinde. Belki çare sende gizlidir, bence kapılman gereken sendrom bu. Hem “çare”yi bulursan havandan geçilmez. Kaç on yıllık meseleyi çözmüş olacaksın.
Ya da “başkanlık sendromu”na yakalan; ama tersten. Sarayın “başkanlık sendromu”nun sonuçlarını gördün, sen kendi başkanlık sistemini içeriksel olarak oluştur, topluma kamuoyuna sun. Sayın Cumhurbaşkanımızı da buna ikna ettiğini bir düşünsene... Havan 1500 olur, bizden söylemesi.
Asker, gerilla ayırımı yapmaksızın “ölümlere irkilme” sendromuna yakalanman da mümkün. ‘İrlikmekten’ korkma, sonuç olarak yaşadığın şey insani bir tepki, bunu bil.
Hem belki bu sendrom halka halka genişler ve iş kazaları sonucu, trafik kazaları sonucu ya da pisipisine diyebileceğimiz diğer ölüm biçimlerini de kapsayacak bir boyuta ulaşır.
Herkesin bu sendroma yakalandığını düşün, sonucu muazzam bir şey olabilir. Sendromun getirdiği tepki yarınları güzelleştirebilir.
Öte yandan bu yazıyı yazan bir “şizofren”; sana hitap ederken kullandığı “biz” öznesinden bunu anlamış olmalısın. Dolayısıyla yazılan çizilenleri hiç dikkate almadan, güzel bir pazar günü geçirmeye bak. Ama şunu bil ki, yarın pazartesi ve AKP ciddi şekilde bu günün sendromunu yaşıyor. Hem de hepimizi etkileyecek şekilde, hem de haftanın bütün günlerine yayacak şekilde...
Ama dedik ya, sen keyfine bak, bugün pazar...

Evrensel'i Takip Et