Beraber yaşamak isteyenlerin ülkesi
Ebru Nihan CELKAN*
“Bu kitap ne bir şikayet ne de bir itiraftır. Sadece savaşla yok edilmiş bir nesilden söz etmek istemektedir... O insanlar bombalardan ve mermilerden kurtulmuş olsalar da!’”
Erich Maria Remarque
“Batı (Garp) Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” Erich Maria Remarque tarafından yazılmış savaşı ve savaş kışkırtıcılarını en iyi tasvir eden romanlardan biridir. Kendisi de 1. Dünya savaşında savaşmak zorunda kalan Remarque romanda savaşı romantize edenleri, savaşa hevesle giden gençleri Paul Baeumer karakterinin gözünden anlatır. Paul Baumer henüz lise öğrencisiyken arkadaşlarıyla beraber gönüllü olarak Alman ordusuna katılmaya karar verir. Bu görünürde “gönüllü” olma hali aslında iktidar tarafından titizlikle hazırlanan bir sürecin sonucudur. Savaş ve savaşmak romantik bir ideal haline getirilir ve propagandası heryerde yapılır. Cepheye hevesle giden gençler daha ilk andan itibaren savaşın bir oyun alanı olmadığını anlar ve o andan sonra artık geri dönüş yoktur. Savaş süresince yaşadıklarıyla gençler, romanın ana karakteri Baumer’in sözleriyle “ya hayatlarını ya da ruhlarını kaybederler” Roman savaşı her yönüyle ele alır. En kritik roman karakteri ise savaşmanın yüceliği, milliyetçiliğin önemi gibi konularda öğrencilere etkileyici söylevler veren okul müdürü Kantorek’dir. Kantorek hamasi konuşmalarla gençleri savaşa yönlendirmek konusunda maharetli biridir. Cephede gençler öldükçe savaşma sırası ona gelir. Tabi ki savaş gençler için olduğu kadar onları hamasi savaş güzellemeleriyle cepheye yönlendiren, savaşmak için yüreklendiren Kantorek için de korkutucudur.
Son 3 aydır hemen hergün Türkiye’nin dört bir yanına cenazeler giderken gerek iktidar partisinin gerekse milliyetçi partinin Kantorek’leri şevk ve hevesle ortaya atıılıyor, vecd ile savaşı, ölmeyi, öldürmeyi bir mutluluk, gurur duyulacak bir durum gibi sunuyor.
ÖLÜM AMİGOSU
“Benim amacım Allah nasip ederse şehit olmaktır.”
Taner Yıldız / Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı
Son günlerde ne yana yüzümüzü dönsek Türk bayrağıyla sıkıca sarılmış kesif sessizliğiyle uzanan tabutları görüyoruz. Bir gencin daha çalınmış hayatı ve yaşayabileceği tüm olasılıklar bir daha açılmamak üzere Türk bayrağıyla örtülüyor. Ölüm kesindir. Olasılık barındırmaz. Böyle net bir son olan ölüm hakkında methiyeler düzercesine konuşmak akla, vicdana ve mantığa hakarettir. İnsan ölümün acımasız kesinliği karşısında sessizliğe bürünür, matem boşluğu doldurur. Sevdiklerini kaybetmenin acısını yaşayan insanların matemine saygı duymak onların acısını duyumsamakla mümkün, duyumsamaksa kesintisiz bir sessizlikle... Bu sessizlik bugünlerde saygısızca şehvetli “şehitlik” propagandalarıyla paramparça ediliyor.
Bakanlığı süresince bildiğimiz tek “özverisi!” iki gün gömleğini değiştirmemek olan biri şehit olmayı amacı olarak beyan ederken, devlet tarafından zorunlu görevle hayatı gasp edilmiş insanların yakınlarının acısıyla en ufak bir empati kurmuyor. Üyesi olduğu geçici hükümetin tekrar başlattığı savaşta ölen gencin sorumluluğunu alıp ar etmek, sessizce insanların acısını paylaşmak yerine daha fazla ölüm için amigoluk yapmayı tercih ediyor. Mermilerden ve bombalardan sağ kurtulan insanların umudunu da kelimeleriyle öldürmek istiyor.
Kelimeleri kullanmanın sorumluluğu vardır. Kelimelerinizi kitlelerle paylaşıyorsanız sorumluluğunuzun yükü daha da ağırdır. Toplumu neredeyse hayatlarından vazgeçme noktasına gelecek kadar umutsuzluğa itecek cümleler kurmak politika yapmak değildir. Mesela enerji bakanıysanız bakanlığınız süresince meydana gelen ve sorumlusu olduğunuz iş cinayetleri bir daha olmasın diye, insanlar daha iyi koşullarda çalışsın diye çözümler geliştirmek, yönetmelikler hazırlatmak, iş kazalarının önüne geçmek için işverenin uyması zorunlu yasalar çıkarmaktır politika yapmak. Politika insanlar için daha uzun ve daha iyi koşullarda yaşamayı mümkün kılmaktır.
KÖTÜLÜĞÜ İFŞA ETMEK
Şehit ailelerinin dile getirdiği ve muhattabı iktidar olan haykırışlar savaşın sorumlusunun kim olarak görüldüğünü gayet sarih bir şekilde ortaya çıkarıyor. Bizler de kötülüğü dile getirmekten, işaret etmekten çekinmemeliyiz. “Gençleri zorla savaşa göndermek kötülüktür, gençleri savaşa özendirmek kötülüktür, ölüm amigosu ses kes! İnsanlar barış diye haykırıyor” diyebilmeli, barışta ısrarımızı usanmadan tekrarlamalıyız.
Radikal kötülüğe karşı net çözüm sandıktan çıkacak ağır bir mağlubiyetle olacak. Bunun için seçimin güvenli bir ortamda geçmesini sivil insiyatifler kanalıyla sağlamalı, alınabilecek tüm önlemleri de talep etmeliyiz. Saf kötülük tarafından ele geçirilmiş Türkiye’nin alternatifini son seçimlerde gördük, hayallerimizi gerçek temellere dayandırdık. Beraber olduğumuzda ve birbirimize güvendiğimizde yaşam alanlarımıza sahip çıkabildiğimizi, oylarımızı çaldırmadığımızı, çocuk kamplarına el koydurmadığımızı, yeni bir Türkiye umudunu yeşertebildiğimizi gördük, görüyoruz.
Türkiye’nin birlikte yeni bir hayat kurma arzusuna sahip insanların ülkesi olduğunu hatırlatmak zorundayız. Tezer Özlü’nün sözünü tersine çevirme zamanı geldi.
Biz barıştan zinhar taviz vermezsek, biz birbirimize güvenmeye devam edersek, burası artık bizi öldürmek isteyenlerin değil beraber yaşamak isteyenlerin ülkesi olacak.
* Oyun Yazarı