23 Ağustos 2015 06:03

Avuçlarımızda bir çığlık

Paylaş

C.  Hakkı ZARİÇ

belki de bir çığlık mı bu, bu seziş, bu   yakınma
bir çığlık, hem de nasıl, katılmış, donmuş, yaşıyorcasına
uzansak ellerimizde uzansak avuçlarımızda, bir çığlık

                                                                   Edip Cansever

Bir ırmağın çağladığı yerde dağın ya da göğün sustuğu nedir?
Soruyu Ekin Van adına soralım. Soruyu Kevser Eltürk adına soralım. Farklı iki adı olan bir kadın adına kendimize ve insan olma onuruna soralım. Devlete sorsak yanıt almamız mümkün değil. Dağa çıkmanın, bir halkın geleceği için matara ve kurşun taşımanın nedenleri değil merak ettiğimiz şey. 10 Ağustos 2015 tarihinde Muş’un Varto kırsalında devletin güvelik güçleriyle HPG gerillaları arasında çıkan çatışmada öldürülen Ekin Van/ Kevser Eltürk çırılçıplak soyundurularak teşhir edildi. Neden?
***
Gelecek için umut biriktirenler soruların ve yine soruların perçeminde uyanırken güne, ağaçlar umudun yaprağını yeşillendirir. Geceden sabaha biriken uykusuzluk değil bir halkın göz kapaklarındaki direniş türküleridir.
Ihlamur kokusuyla gülümseyen Diyarbakır sokaklarında dik omuzlarıyla yürüyen kadınlar, elleriyle biçim verdikleri gökkuşağını taşır saçlarında. Korunaklı dağlara bakarlar derin nefes alarak. Kaç zamandır kızları ve oğulları umudun adımlarıyla doruklardadır.
Saltanatı sürsün için kurulduğu günden bu yana şiddetin sesiyle çemkiren devlet biçim değiştirerek kutsuyor varlığını.  Kendi kolluk güçlerinin yetmediği yerde, nefrete tapanları sürüyor namlunun ucuna. Onları 6-7 Eylül’den tanıyoruz. Daha öncesinde Ermeni Soykırımı’nda görev almışlardı devlet adına. Bazen palayla dolaşıyorlar sokaklarda bazen kartopuna bıçakla karşılık veriyorlar.
Merminin yetmediği yerde nefreti palazlansın için ormandan, dağdan, ırmaklardan alıyor öcünü devlet. Boşaltılmış köylerden geriye kalan taş yığınlarında kimsenin geçmişi yokmuş gibi davranarak toplumsal belleğin körelmesi için elinden geleni yapıyor. Zamanın o yakasında kimse orada yaşamamış;  ne düğüne tanık olmuş insanlar ne cenazeye. Çocuk doğmamış, yaşlılar amcaların gözü içli türkülerle nemlenmemiş hiç.
Yakılan ormanların gerillayı saklamaktan vazgeçeceğini uman zihniyet böcekler, kuşları, hayvanları aklına bile getirmemiş. Çakmış kibriti.
Nefret ve kinle cümle kurmanın bütün ayrıntıları kendilerinde gizlidir. Biriken ve tehdit eden barış duygusu o kadar ürkütmüş olmalı ki, sadece bir kısmını bile dışa vurdukları öfke, insanlık adına utanılacak boyutta.
***
Bir dönem öldürülen gerillaların cesetlerine ayaklarıyla basıp fotoğraf çektirmek geleneği hüküm sürdü dağların yamaçlarında. Devlet adına silah kuşanan paramiliter güçler gururla poz verirken, objektiften dünyaya yansıyanın onur değil utanç olduğunu akıllarına getirmediler elbette. Onca insanı evinden sürgün eden güç, ölü beden üzerindeki ayağı yüzünden cezalandırılmayacak, soruşturmaya bile uğramayacaktı nasılsa.
Bu zevat ölü gerillalara işkence yapmaktan aldığı zevke, kulak kesmeyi de ekledi. Öldürülen gerillaların kulaklarını keserek biriktirmeye, kesik kulak koleksiyonu yapmaya başladılar. Askerden dönerken yanında kulak getirmek o kadar sıradanlaştı ki o kadar olur.
Devlet adına bin operasyon gerçekleştirdiğini söyleyenler, devletin güdümünde konakladıkları hapishaneden çıkarken bir kahraman gibiydiler. Memleketin bütün ileri gelenleri ziyaret etmiş, karşılama heyetinde yer almak için birbirlerini ezmeyi göze almışlardı.
***
Kevser Eltürk’ün çıplak bedenini gururla teşhir edenlerin özel harekât mensupları olduğu yazıldı gazetelerde. Muş valiliği duruma aceleyle müdahale edip bu durumdan basını ve sosyal medyayı sorumlu tuttu. “Kamuoyu ve valiliğimizce kabul edilemeyecek şekildeki bu görüntüleri çeken, yayınlayan ve sosyal medya’ya servis eden kişi veya kişiler hakkında adli ve idari soruşturma başlatılmıştır”.  Suç ve teşhir yapanın yanına fiyaka olarak işlendi. Bu teşhiri insana ait görmeyenler için devletin yasaları tehdit olarak öne sürüldü zaman kaybedilmeden.
Katilden kahraman yaratmak geleneği bütün çirkinliğine rağmen sürerek zaman ve mekân ölçeğinde biçim değiştiriyor sadece.  Egemen ve erkek egemen paradigma, kadın bedenini sergilemekten ve onun cansız bedenine hükmetmiş olmaktan aldığı hazzı yansıtıyor devlet adına. O fotoğrafta ayakta duranlar, gerilla kadının çıplak bedeni üzerinden mesaj verenler, hangi silahlı birime mensup olursa olsun durum değişmez, temsil edilen güç devlettir.
Sosyal medyada, interaktif sözlüklerde insanlık dışı bu durumu savunanlar nefretin diliyle kendilerini aklama telaşına düştüklerinde, “bizden olmayanın canı cehenneme” saçmalığını devlet adına dile getiriyorlar, aslında. Galatasaray meydanında sürüklenen Cumartesi Anneleri için parmağını kımıldatmayan, kadın cinayetleri meselesinde toplumun tepkisini abartılı bulan devlet, kadının sokağa çıkmasına bile tahammül etmezken, gerilla bir kadının cansız bedeni üzerinden dile getirilen doğal tepkileri de geçersiz kılacaktır kuşkusuz. Hukuk ve argüman bunun için yeterlidir. 

ÖNCEKİ HABER

Asker yakınlarının tepkileri: Savaşın insan kaynaklarını kurutmak

SONRAKİ HABER

Ekin Wan’ın bedeninde ifşa olan devlet ya da kadınlar sıra bizde

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa