Gözyaşının rengi farklı değil!
(FOTOĞRAF: Ayakkabı ustası İbrahim Kurtoğlu, 'Annelerin gözyaşları acıdır! İki taraftan da önde gelen insanların bir araya gelerek, geçmişle yüzleşerek, kamuoyuna açık olarak çözüme ulaşılacağına inanıyorum. Konunun kökten çözülmesi için masaya oturmak gerektiğini düşünüyorum' diyor.)
Kübra YETER / Haşim DEMİR
İstanbul
Türkiye gün geçtikçe daha çok çatışmanın içine sürükleniyor. AKP Hükümeti’nden ve Cumhurbaşkanı’ndan savaşı kışkırtan açıklamalar yapılsa da başta cenazeler olmak üzere her yerden hükümete tepki artıyor, ölümlerin bir an önce sona ermesi isteniyor. Bu çatışmalı sürecin sona ermesi, yeniden adil kalıcı bir barışın sağlanması için neler yapılması gerektiğini düşündüklerini öğrenmek için İstanbul’da Çekmeköy’de halka sorduk. Hangi bölgeden olursa olsun Gözyaşının renginin farklı olmadığını söyleyen Çekmeköylüler, ölümlerin ve çatışmaların durmasını barışın sağlanmasını istiyor.
BARIŞ BLOKU’NUN YAYGINLAŞTIRILMASI GEREKİYOR
Veysi Öncel (Tekstil işçisi, 32 yaşında): Bu saldırılara toplumsal olarak örgütlenerek cevap vermek lazım! Çeşitli alanlarda, iş sahalarında, mahallelerde, ilçelerde, sosyal alanlarda örgütlenerek hareket etmek lazım! Haziran seçimlerinde olduğu gibi birleşerek bu savaşa dur dememiz gerekiyor. İşçi dernekleriyle, esnaf dernekleriyle, sosyal medya örgütlenmeleriyle, mahalle örgütleriyle bunun önüne geçilebilir. Bunun yanı sıra görüşmelerin tekrar başlaması gerekli. Barış Bloku bu süreçte önemli bir adımdır. Barış Bloku’nun tek bir bölgede değil de il, il; ilçe, ilçe yaygınlaştırılması ve herkese anlatılması gerekiyor. Sonuçta savaş herkesi etkileyecek; emekçileri ve işçileri… Fabrikalar olsun, firmalar olsun; her alan etkileniyor. Bu süreç dış ticareti etkiliyor, işsizlik artıyor. Bu çatışma ortamın işçilere bir getirisi yok. İşçiler böyle bir ortamda daha çok sömürülecek. Bunun olmaması için de çatışmaların durması için adımlar atılmalı.
BARIŞ ENİNDE SONUNDA GELECEK
Muhammet İmre (Esnaf, 23 yaşında): Çatışma ortamını başlatan Cumhurbaşkanıdır! HDP Meclise girince, hedefine ulaşamayınca daha çok kızdı. HDP, MHP ile aynı sayıda milletvekili çıkarmasına rağmen HDP’yi tanımıyorlar bile… Milli iradeden bahsederlerken halkın iradesini yok sayıyorlar. Ben çözüm süreci olmadığını, AKP tarafından oynanan bir oyun olduğunu düşünüyordum. Ki bunu da istedikleri oya ulaşamadıkları için yaptıkları hareketlerle anlamış oluyoruz. Bu barış sürecinde HDP’nin daha da güçlendiğini düşünüyorum. Zaten oylara da yansıdı. AKP’de bunu fark ettikten sonra tekrar çatışma ortamını yarattı. Kandan beslenen bu durumda onlar oluyorlar. Bizler her zaman barış taraftarı olmalıyız. Çünkü bu ölümlerin bir sonu yok. Karşılarında bir ordu değil halk var. Dünyada bunun birçok örneği var. Sonuç olarak karşılıklı masaya oturarak bir çözüme ulaşılabiliniyor. Türkiye’ye demokrasi tam anlamıyla da gelmiş sayılmaz tabii. Ama eninde sonunda masaya oturulacağını düşünüyorum. Türkiye’de ne kadar da zor olsa, zaman da alsa barış olacaktır. Pes etmemek lazım!
KOLTUK SEVDASI UĞRUNA...
Veysel (Esnaf, 38 yaşında): Bu sürecin düzelmesini AKP’den, MHP’den bekleyemeyiz. Çünkü bir yerlere gelmek için, koltuk sevdaları uğruna o bölgedeki halka, kanı reva görüyorlar. Ben bir vatandaş olarak onları huzuru sağlayacak muhataplar olarak görmüyorum. Bu süreç kötü bir süreç! Sırf koltuk sevdası uğruna, yolsuzlukların üstünü kapatmak uğruna bu halka ölümü yakıştırıyorlar. Süreç seçime doğru gidiyor. AKP’nin, MHP’nin bu kaosa katkısı olduğunu artık görmeliyiz. Ben HDP’nin, CHP’nin ve tüm grupların bir araya gelerek halka önayak olması gerektiğini düşünüyorum. Halkı doğru bilinçlendirmek gerekir. Barış Bloku’nun oluşması, aydınların bir araya gelmesi önemli. Fakat bunun biraz daha kapsamlı olması gerekir. Batıdaki halkla, Doğu’da Güneydoğu’daki halkın bir araya getirilmesi şart! Bu çatışma ortamının tamamen koltuk sevdası yüzünden olduğunu, kimsenin savaştan yana olmadığını anlatmak gerekir. Yaşanılanların nedeni birilerinin kendilerini kurtarmaya çalışmasıdır. Bunları halka duyurmak gerektiğini düşünüyorum. Barış Bloku’nun adımları olumludur fakat yeterli görmüyorum. Bu çabalar ilçe, ilçe her alanda olmalı. Asker ailesinden, korucu ailesine, sivil halktan gerilla ailesine kadar bir araya gelinmeli. Niye bir bakanın çocuğu değil de gariban ailelerin çocukları ölüyor. Bu çete zihniyetine dur denmeli…
BARIŞ SÜRECİ DEVAM ETMELİ
Aydın Toptaş (Esnaf, 36 yaşında): Ben her zaman barış sürecinden yanayım. Barış sürecinin devam etmesini istiyorum. İnsanların, özellikle Kürt ve Türk halkının birbirini kırmasına kesinlikle karşıyım. Orada ölen bir askerle bir gerillanın hiçbir farkı yok benim gözümde. Çünkü sonuçta hepimiz bu ülkenin evlatlarıyız. Fakat bizi yönettiklerini düşünenler ölümlerin olmasını istiyor. Seçimden önceki güne kadar barış süreci devam ettiriliyordu. 7 Hazirandan sonra barış sürecinin bittiği Cumhurbaşkanı tarafından açıklandı. Bugün hükümetin kurulmamasının en büyük nedeni de budur. Barışı bazı kesimler istemiyor. Bu ortamdan bir an önce uzak durulmasından yanayız. Ben bir Kürt vatandaşı olarak kimliğimi hiçbir zaman gizlemedim. Ben bir an önce savaşın bitmesinden yanayım. Barış Bloku’nun sadece Çekmeköy’de değil yaşadığımız her alanda olması gerektiğini düşünüyorum. Bazı temeller atılmış ama bir an önce kapsamlı projelerle hayata geçirilmesi gerekiyor. Halk bu süreçte bölünmeye çalışılıyor. Kitlelere ayrılmaya çalışılıyor. Bizim tek ama tek isteğimiz; Barış, Barış, Barış.
ANNELERİN GÖZYAŞLARI ACIDIR
İbrahim Kurtoğlu (Ayakkabı ustası, 45 yaşında): Hiçbir insan canı kıymetsiz değildir. İnsanlar şehir hayatını bırakıp, dağa çıkıp oradaki koşulları tercih ediyorsa bunun altında bir neden aramak lazım. Bu nedenleri Türkiye Cumhuriyeti hiçbir zaman sorgulamamıştır. İnsanlar niye ölüme gidiyor? Bir annenin gözüne yaş düşmüşse, bu hangi taraftan olursa olsun acı vericidir. Ülkenin kuruluşunda bir yanlışlık olduğunu düşünüyorum. Bir sürü etnik gruplar varken sadece bir ulusun ön plana çıkartmak yanlıştır. Kürdü yok saymak doğru değildir. Yıllar önce insanlar çocuklarının adını ‘Şivan’ koydukları için yargılanıyorlardı. Demek ki bir problem var. Son çatışmalara gelecek olursam da bu sürecin kirli siyasetten dolayı başladığını düşünüyorum. İki tarafında açık olması gerekir. AKP tek başına iktidar olamamasının gerginliğini yaşıyor. AKP bence kendi başına bir örgüttür. İster Türk olsun ister Kürt; gerillası olsun, askeri olsun ölümler acıdır. Annelerin gözyaşları acıdır! İki taraftan da önde gelen insanların bir araya gelerek, geçmişle yüzleşerek, kamuoyuna açık olarak çözüme ulaşılacağına inanıyorum. Konunun kökten çözülmesi için masaya oturmak gerektiğini düşünüyorum.
BU ATEŞ HEPİMİZİN EVİNE DÜŞEBİLİR
Fatma Gürhan (Tekstil işçisi): Savaş ilk yıkımını kadınlarda ve çocuklarda gösteriyor. Kobanê’de, Rojava’da gördüğümüz örnekler gibi… Ben Suruç’a gittiğimde ilk gözüme çarpan çocuklar olmuştu. Kimisinin annesi, kimisinin babası IŞİD’in elindeydi. Oradan gözlemlediğim savaş kadınlara ve çocuklara vuruyor öncelikle. Barajın aşılmasından bugüne kadar olan süreçte çatışma ortamı yeniden alevlendi, ölümler çoğaldı, köy boşaltmaları arttı. Lice’de, Silvan’da, Varto’da ve birçok yerde kuşatmalar başladı. Savaşın ekonomik boyutu da var tabii… Ben bir tekstil işçisiyim. Çekmeköy’de irili ufaklı birçok atölye vardı. 7 Hazirandan sonraki süreçte de çözüm sürecinin bitmesiyle birlikte piyasalar durgunlaştı. Böyle olunca da hem işçi zarara uğruyor hem de küçük atölyeler. Savaşın işçi sınıfına yansıması olumlu olmadı hiçbir zaman. Önümüzde erken seçim var. O gün cumhurbaşkanı “Kendinize güveniniz varsa parti olarak seçime girin” dedi. Kendimize güvenimiz vardı; seçime girdik ve barajı aştık. Bu süreç 400 vekilin intikamıdır. Eşit koşullarda bir savaş yok. Ortada saray saltanatı korumak için cepheye 18, 20 yaşlarında ateşe gönderdiği genç çocuklar var. Bunun önüne geçmek için Barış Blokları önemli bir adımdır. 81 ilin köyüne, mezrasına, mahallesine varana kadar yerelleştirilmesi gerekiyor. Çünkü Doğu’da, Karadeniz’de, Ege’de gözyaşının rengi farklı değil! Anneler acılarda ortaklaşıyorlar. Devlet birine şehit birine terörist diyor. Terörist dediklerine baktığımızda anadillerine ve kimliklerine olan inançlarıyla ilgili verdikleri mücadeleyi görüyoruz. Doğu’da anneler ölümleri durdurmak adına canlı kalkan oluyorlar. Batı’da ise kadınların sesini daha çok yükseltmesi gerektiğine inanıyorum. Bu süreçte elini taşın altına koyacak olan kadınlardır. Sokağa çıkmaksa sokağa çıkmak, ev, ev gezmekse ev, ev gezmek… Elimizden ne geliyorsa onu yapmakla yükümlüyüz. Benim çocuğum yaşamıyorsa vatan sağ olmasın; bu ülkede barış varsa, ekonomik istikrar varsa, halkların ortak yaşam alanları varsa, çocuklarımız yaşıyorsa vatan sağ olsun! Bu ateş hepimizin evine düşebilir.
BİZİM ÇOCUKLARIMIZ ÖLÜYOR
ÖLÜM, ÖLÜMDÜR!
Yadigâr Aslan (Mimar Sinan Mahallesi Muhtarı): Ben kesinlikle siyasetin her alanında kadınların olması gerektiğini düşünüyorum. Benim için hangi tarafta ölüm olmuş önemli değildir; ölüm, ölümdür! Ben bir anneyim ve bu konuda çok üzülüyor ve yıpranıyorum. Artık haberlere dahi bakamaz hale geldim. Geçenlerde de Cumhurbaşkanının muhtarlarla toplantısındaki konuşmalarını dinledim ve çok üzüldüm. Ben orada olsaydım konuşmak isterdim. Bizler insanları mı ifşa edelim? Bizim tek bir sorunumuz var birleşemememiz. Bu çatışmaların durması için artık birleşmeliyiz. İnsanlar bir araya gelmeli, bir olmalı! Bunun başka bir çaresi yok!
BERABER HAREKET ETMELİ
Filiz Çekmek (Ev işçisi): Öncelikle her iki tarafın kadınlarının da birbirine destek olması gerekiyor. Ne Kürt, ne Türk fark etmiyor. İki tarafında evlatları ölüyor. İkisinin de ciğerleri yanıyor. Bu yüzden de her şeyi birlikte yapmalılar. Eyleminden, yürüyüşüne kadar her konuda beraber hareket etmeliler. Aksi takdirde bu gözyaşları devam eder. Ben çocuklarımın geleceğinden endişe duyuyorum artık. Bu süreç başladı başlayalı ben kızlarımı günde birçok defa arar oldum. Olan gariplere oluyor. Villadakilerin değil gecekonduların çocukları ölüyor. Bizim çocuklarımız ölüyor. Bu yüzden her iki tarafta birleşmeli.
BİR EVLAT KOLAY BÜYÜTÜLMÜYOR
Şefika Altay (Ev Kadını): Ben 12 Eylül dönemine geri dönülmeye çalışıldığını düşünüyorum. Başkan olamadığı için bu ülkeye kanı, gözyaşını geri getirdi ve bu insanlara acılar yaşatıyor. Polisi, askeri de ölse bu toprakların insanıdır; gerillası, sivili de ölse bu toprakların insanıdır. Biz kesinlikle savaş itemiyoruz. Tam insanlar birbiriyle kaynaşmaya, barışmaya başlıyor demişken bu sürecin bozulmasına anlam veremiyoruz. Şimdi yine insanların bakış açıları değiştirildi. Biz büyük şehirlerde de korku yaşıyoruz. Ben iki tarafa da sesliyorum, Cumhurbaşkanına sesleniyorum; Yeter artık! Bu anaların gözyaşı daha fazla akmasın! Çünkü bir evlat kolay büyütülmüyor. Şimdi erken seçime gidiyoruz ve ben bu süreçte çok kaygılıyım. Doğuda insanlar alacak ekmek bulamıyor, işsizlik desen almış başını gidiyor… Bu çatışma süreci ekonomimizi de çökertiyor. Bütün annelerin de yan yana yürümesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü acının dili yoktur; Kürdü, Lazı, Türkü, Çerkezi hiç fark etmez! Herkes omuz omuza olmalı! Silvan’ın en yüksek dağından metropolüne kadar… Bu süreci ancak kadınlar yürütür. Çünkü kadın yıllarca mücadelenin içindedir ve kolay kolay pes etmez! Barışı ancak kadınlar getirir.