5 Eylül 2015 09:37

O koca duvar tek tek kaçış yolları bularak aşılmaz

Bu, İstanbul'dan Ankara'ya gelişin öyküsü. Daha doğrusu kadın olmanın getirdiği engelleri yıkışın öyküsü. Evet, benim hayatım. İlk Ankara’ya geldiğimde hemen herkesin sorusu neden İstanbul'dan Ankara olmuştu. Buna birçok sebebim var. Ama en önemlisi kadın olmam.

O koca duvar tek tek kaçış yolları bularak aşılmaz

Bu, İstanbul'dan Ankara'ya gelişin öyküsü. Daha doğrusu kadın olmanın getirdiği engelleri yıkışın öyküsü. Evet, benim hayatım. İlk Ankara’ya geldiğimde hemen herkesin sorusu neden İstanbul'dan Ankara olmuştu. Buna birçok sebebim var. Ama en önemlisi kadın olmam.
Ben ve birçok kadın üzerimizde baskılarla yaşamak zorunda bırakılmışız. Sorgulamaksızın uygulamaya programlanmışız sanki. Sanki iplerimizi elinde tutan bir güç emrediyor ne yapacağımızı.
Tam olarak toplum kuralları böyle değil mi? Kadın olarak ne yapacağımızı, nasıl konuşacağımızı, nasıl oturacağımızı, nasıl yürüyeceğimizi, ne yapıp ne yapamayacağımızı.... Adeta kurallardan oluşmuş bir çember çizip her birimizi içine koymuşlar. Eğer birimiz bu çemberin dışına çıkarsak başımıza gelecek her şeyi hak etmiş olacağız. Mesela her gün karşılaştığımız taciz olayları. Sorgulamadan hemen herkesin söylediği şey, kadın bir şey yapmıştır. Açık giyinmiştir, onu teşvik etmiştir.
13. Gençlik Yaz kampında katıldığım Ekmek ve Gül kadın çalışmaları atölyesinden örneklerle kuralların bize nasıl dayatıldığını somutlayabiliriz aslında. İlk olarak medya. Medyadaki kadın düşmanlığı ya da cinsiyetçi söylemler. Çeşitli din adamları ve bazı bakanlarımız bize tam olarak nasıl iyi kadın olunmalıyı tarif ederler. Bize bu kuralları sürekli hatırlatırlar. Bir bakanımız mesela der ki kadın toplumda yüksek sesle gülmemeli, kadının evdeki işlerden başka işi olmamalı, eğer evdeki işimizden başka işimiz varsa da orada nasıl davranmamız gerektiğini bize söylerler; yakın zamanda duyduğumuz gibi: ‘Bir kadın olarak sus’. Şayet bunlar olmasa biz yolumuzu şaşırırız ne yapacağımızı bilemeyiz(!). Çünkü biz kadınlar erkekler olmadan düşünemeyiz onların üzerimizdeki egemenlikleri olmasa tabiri caizse ‘hafif kadın’ oluruz!!
Peki ya ebeveynlerimiz? Kadınlar olarak çok sık duyarız “ben sana güveniyorum ama dışarıya güvenmiyorum”. Yani derler ki “çemberin dışına çıkma, başına aman kötü bir şey gelmesin kızım”. Ben de bu yüzden kaçışı sanırım şehir dışında buldum. Çünkü kampüs hayatı yaşayacaktım, toplu taşıma kullanmayacaktım, yurtta kalacaktım. Yani aslında ben tam olarak o çemberin içinde kendime bir dünya kurup tacizden, tecavüzden, korkudan uzak biraz olsun baskılardan kaçış olarak bireysel kurtuluşumu düşündüm.
Ama ben ODTÜ'de bambaşka bir şeyle karşılaştım. Çemberi çoktan kırmış bir araya gelmiş kendilerinin birey olarak var edebilmiş, kadına saygı duyulan, tacizin minimuma indiği bir ortam gördüm. Kadın çalışmaları atölyesinde de konuştuğumuz çözüm hiçbir zaman bireysellikle gelmeyecek, mücadelemizi hep birlikte birleşerek daha güçlü şekilde vermeliyiz. Yüzyılların birikmiş baskısı var üzerimizde ve bu kocaman duvar tek tek sağından solundan kaçış yolu bularak aşılmaz. Ancak her birimiz birleşirsek tek güç olursak aşabiliriz.
Esma UĞUR / ANKARA

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Erdoğan-Şimşek programıyla ücretleri açlık sınırının altına inen asgari ücretli işçiler ve emekliler, ramazan ayının ilk iftarını boş sofralarda karşılıyor: “Kırmızı eti zaten görmüyorduk, bu sene orucu açacak zeytin bile alamıyoruz…” Diyanet İşleri Başkanlığı da ‘Asgari ücretliler ve emeklilere fitre verilebilir’ fetvası yayımlamıştı.

İftar sofrasına 1 yılda gelen zam: Yüzde 45

Dört sene içinde güllaça gelen zam: Yüzde 1100

Pideye 2 yılda gelen zam: Yüzde 150

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et