05 Eylül 2015 10:13

Çarşafların, örtülerin anlattığı

Maya kadınları acılarını, dirençlerini, yaşama isteklerini ilmek ilmek işleyerek hayatta kalmaya, hayat vermeye devam ediyor

Paylaş

Müslime KARABATAK

Birkaç hafta önce Silvan’da ölümlerin yaşandığı şiddetli çatışmalar sırasında bir olay dikkat çekiciydi. Halk keskin nişancılardan korunmak için çarşafları, örtüleri ve brandaları yan yana dikip evden eve astı. Böylece çocuklarını ve kendilerini kurşunların hedefi haline gelmekten kurtaracaklardı. Bu çarşafların, örtülerin çağrışım yaptığı şeyler oldu bende.
Çarşaflar, örtüler, örgüler, halı desenleri… Nedense bana hep kadınları ve yok edilmeye çalışılan toplulukları çağrıştırır. Erkekler bu işi hiç yapmaz diye değil, ama sanki kadına aittir, sanki onun gizli kitabıdır. Bir erkek bile dokusa o halıyı, işlenen desenler hep kadınların umutlarını, hikâyelerini, korkularını anlatır. Öyle sessiz durduklarına bakmayın, susturulmaya çalışılanın çığlığıdır bu desenler. Ben hiç duymadım bir erkeğin dileğini ilmek ilmek bir halıya işlediğini, o gider hakkı olsa da olmasa da zorla alır istediğini. Geçmişin hikâyesi böyledir yani.

KIYIMLARA GÖĞÜS GEREN KADINLAR
Burada örgülerinden, desenlerinden bahsedeceğim kadınlar, Guatemala’daki Maya halkından kadınlardır. Guatemala diye bir devlet henüz kurulmamışken orada yaşamlarını sürdüren ve kendi hallerinde bir halk olan Mayaların toprakları 16. yüzyıldan sonra ‘beyaz adamlarca’ istila edilmeye başlanmış. O gün bugündür canlarını, canlarıyla beraber de kültürlerini korumaya çalışan bir halk da diyebiliriz. Ölümlerle, kaybedilmelerle defalarca yüz yüze kalmışlar. En sistematik kıyım da gerillalarla devlet arasında 1960’larda başlayan ve 36 yıl süren Guatemala İç Savaşı’nda gerçekleşti. Devlet, gerillaları destekleyen Mayalara ve köylü yoksullara karşı bir soykırım başlattı. İçlerinde yerli aktivistlerden profesörlere ve öğrencilere, gazetecilerden sokakta oynayan çocuklara, sendikacılardan köylülere binlerce kişi öldürüldü ya da zorla kaybedildi. Öldürülenlerin yüzde 90’a yakınının Mayalar olduğunu yazıyor kaynaklar.
Her savaş ortamında olduğu gibi, geride kalanların çoğu eşlerinin ve çocuklarının öldürülmesinden endişe duyan, hatta onların öldürülüp öldürülmediğini bile bilmeyen kadınlardı. Askerler tarafından şiddete, tecavüzlere uğrayan Maya kadınları köylerini boşaltmak zorunda kaldı; kimi dağa çıktı, kimi görece güvenli kentlere, kimi de Guatemala City’nin belirsizliğine göç etmek zorunda kaldı.
Maya halkının kadınları bir yandan yıllarca süren savaşın, militarizmin, sömürünün kurbanıyken, diğer yandan da savaştan kurtulanların büyük çoğunluğunu oluşturdular. Artık savaşın acısını da taşıyarak geçmişten gelen kültürleriyle yeni bir yaşam kurmaya başladılar. Eskiden evin bütün bakımıyla, dokumacılıkla uğraşan, dışarıda bir işte çalışamayan kadınlar artık kocalarının ekonomik baskısı altında değillerdi belki, ama bu sefer de anadillerinden başka bir dil bilmeden, hem devletin baskısı altında yaşama hem de yaşamlarını sürdürebilecek bir iş bulma telaşına düştüler.


MAYALARIN KİMLİĞİ: HUİPİL
Maya kadınları hakkında internette bir araştırma yaparsanız göreceğiniz ilk şey, rengarenk huipil isimli örtüleridir. Bu rengarenk örtüler, kadınların dokuma tezgahlarından çıkar. Dokumacılığın tarihi en az antik Mayalar kadar eskidir ve dokumacılık Mayaların en önemli kültürel etkinlikleri arasındadır. Geleneklerinde, kadınlar dokudukları huipilleri parlak takılar ve kemerlerle, başlarına taktıkları tüy ve mücevherlerle tamamlıyorlarmış. Bu Mayalarda zenginlik, soyluluk ve zengin zanaatın bir ifadesiymiş. Hatta kadınlar evlenme çağına geldiğinde, dokuma becerilerine göre değerlendirilirmiş!
Mayalarda her köyün, her topluluğun kendine ait belli desenleri var. Kim ne giyiyorsa, üzerindeki huipil’den nereden geldiği anlaşılır. Bir nevi kimlik yani. Huipillere işlenen geleneksel desenler kuş, böcek, hayvan, meyve ve bitkilerdir; insan figürü

EL İŞİ DİRENİŞ
16. yüzyılda toprakları işgal edilmeden 2000 yıl öncesine dayanan Maya dokuma kültürüne bugün de devam ediliyor. Fakat 36 yıl süren iç savaş dokumaya da darbe vurdu. Maya halkına karşı soykırımla birlikte Mayaların kültürü ve tarihi de yok edilmeye çalışıldı. Devlet kültürel kıyafetlerini giymelerine izin vermiyor, dahası dokuma tezgahlarını da yok etmeye çalışıyordu. Bir yandan üretim yapılmasını engellerken, bir yandan da huipil desenlerini bir bir öğrenmeye koyulmuştu. Böylece gerillaya katılanların hangi köylerden olduğunu anlayabilecekti. İş öyle bir haddeye geldi ki, bir süre sonra herhangi bir köylü kadın da askerin gözünde şüpheliydi ve bölücüydü!
Savaş boyunca kimliklerini unutmaya zorlanan Maya kadınları, savaş bittikten ancak çok yıllar sonra tekrar dokuma tezgahlarının başına geçebilmiş. Etnik kökenlerinin, dayanışmanın, pasif bir direnişin ve hayatta kalmalarının bir simgesi olarak geleneksel kıyafetlerini tekrar giymeye ve ailelerini geçindirebilmenin bir yolu olarak dokumaya başlamışlar. Yeniden köylerine ait renkleri, desenleri kullanmaya başlamışlar.
Maya kültürünü tekrar canlandırmak ve dayanışmayı artırmak üzere kurulan bir derneğin projesiyle Guatemala’nın El Quiché kentindeki Maya kadınları, huipil’e ek olarak nakış işlemeye de başlamışlar. Ancak bu nakışları sıradan işlerden ayıran bir yanı var. Mayaların yoğun olarak yaşadığı El Quiché’de iç savaş boyunca çok büyük katliamlar olmuş. Proje yöneticileri, savaşın yükünü ağır bir şekilde kaldıran kadınların hem gündelik yaşama adaptasyonunu hem de gelir elde etmelerini kolaylaştırması adına bu projeyi hazırlamışlar. Fakat, nehirden su getirmek, çocuk bakmak gibi günlük aktivitelerini işlemesi beklenen kadınlar, helikopterlerden bombaların düşme sahnelerini ya da insanların katledilmelerini resmetmeye başlamış. Örtülere hem acılarını, hem dirençlerini, hem de yaşama isteklerini ilmek ilmek işlemişler. 2000’li yıllardan sonra nakış giderek yerini dokumacılığa bırakmış tekrar. Bugün iç savaş yok, ancak Maya kadınları bugün yoksulluk, açlık, temiz içme suyuna ulaşamamak ya da eğitim yetersizliği gibi sorunlarla boğuşuyor.
Maya kadınları yaşadıklarını, kaybettikleri yakınlarının anılarını, kazandıkları dirençlerini, her ama her şeyi gelenekleriyle birleştirerek kendi tarihlerini böyle yazmış. Yüreklerindeki her acıyı direnişlerinin yongası yaparak hayata, hayatta kalmaya, hayat vermeye devam ediyorlar. Kadınları çağrıştıran, kadın işi görülen ne varsa, o da bir direniş aracına dönüşebiliyor böylece.

ÖNCEKİ HABER

EMEP seçimlere ilişkin tutumunu belirledi

SONRAKİ HABER

Gürsoy: CHP'yi daha tutarlı bir çizgiye davet ediyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa