05 Eylül 2015 11:34

Komşumuzun kapısını şimdi çalmayacaksak ne zaman?

Her yeni güne ölüm, çatışma, şiddet haberleriyle uyandığımız günlerden geçiyoruz. Hepimizin boğazında bir yumru duruyor her an. “Bir şey yapmalı, ama ben ne yapabilirim?” sorusu, yaşananlara tepki duyanların ortak sorusu belki de. Ülkeyi savaşa sokan kocaman politikalar karşısında bu savaşı durdurmak için nasıl bir katkıda bulunabiliriz?

Paylaş

Ülkü AKKAYA

Her yeni güne ölüm, çatışma, şiddet haberleriyle uyandığımız günlerden geçiyoruz. Hepimizin boğazında bir yumru duruyor her an. “Bir şey yapmalı, ama ben ne yapabilirim?” sorusu, yaşananlara tepki duyanların ortak sorusu belki de. Ülkeyi savaşa sokan kocaman politikalar karşısında bu savaşı durdurmak için nasıl bir katkıda bulunabiliriz? Bu soruya yanıt bulunamayan her durum ise, yapabileceklerimizi sınırlayan, bizi sadece “izleyici” pozisyonunda tutan bir engele dönüşüyor ne yazık ki.  
İşte bu sorunun cevabını kendi oturduğumuz yerde bulabilmek için Batıkent Kardelen Mahallesi’nde, birbirine yakın evlerde oturanlar, yani komşu kadınlar olarak bir araya geldik. Haberleri izlerken ne düşündüğümüzü, ne hissettiğimizi ve savaşı durdurmak için ne yapabileceğimizi konuştuk.
 

SAVAŞIN SORUMLUSU KİM?
Ne yapabileceğimizi bulmak için önce birbirimizin ne düşündüğünü anlamamız gerekiyordu. Bir anda tekrar savaş ayarlarına dönüldüğü bir ortamda her birimiz kendi evlerimizde haberleri izlerken kafamız karışıyor mu, savaşı kim başlattı, kimin çıkarı var, kim suçlu? Haftalardır yaşanan şiddetin sorumlusu kim?
Çözüm sürecinin bir anda bırakılarak tekrar çatışmalara dönülmesi tartışma başlıklarımızdan biriydi. Gördük ki, hepimiz çözüm sürecini farklı değerlendiriyoruz aslında. Kimimiz çözüm sürecinin başından beri doğru olmadığını ve Türk-Kürt ayrımı yapmak için AKP tarafından kurgulandığını düşünüyor. Kimimiz çözüm sürecinin doğru olduğunu ama AKP’nin istediği gibi oylarını artırmasına neden olmadığı için bırakıldığı fikrinde. Kimimiz Türklerle Kürtler arasında bir problem olmadığını, problemlerin politikacılar tarafından oluşturulduğunu; kimimiz de Kürt sorununun silahla çözülmeyeceği anlaşıldığını bu nedenle çözüm sürecinin başlatılmak zorunda kalındığını düşünüyor.
Ama ortaklaştığımız iki nokta ortaya çıktı. Çözüm sürecinde bazı noktalarda farklı düşünsek de, Kürt halkının çözüm sürecinden beklediği temel haklar olan anadilde eğitim hakkından %10 barajının kaldırılmasına, hasta tutsakların bırakılmasından eşit yurttaşlık haklarının tanınmasına, özgür siyaset yapma hakkından demokratik haklara tüm taleplerin, birlikte yaşayabilmek için gerekli haklar olduğu konusunda hemfikiriz.
Ortaklaştığımız ikinci nokta ise AKP’nin istediği oyu alamadığı ve seçimlerde HDP barajı aştığı için çözüm sürecinden vazgeçtiği ve yeniden çatışmaları başlattığıydı. Yani bu süreçte yaşadıklarımızın asıl sorumlusu AKP ve Erdoğan olduğu konusunda benzer düşünüyoruz.
Hem AKP hem de medya, çatışmaların yeniden başlama gerekçesi olarak HDP’yi göstermesine bir arkadaşımız şöyle tepki gösteriyor: “AKP on üç senelik sürede insanlarda şükretme kültürünü geliştirdi. Seçimlerde istediği sonucu alamadı. HDP’nin gücünü gördü ve çözüm sürecini bitirdi. Seçimler sürecinde HDP’ye yapılan saldırıları gördük. Ben anneyim, biri benim çocuğumu dövüyorsa eğer, bir uyarırım iki uyarırım üçüncüde gider ben de kavga ederim onunla. Sürekli saldırı da bunu getirir. Bu anlamda, seçimler zamanında Diyarbakır, Adana, Mersin ve daha birçok bölgede yapılan saldırılarda HDP’nin çok sabırlı davrandığını düşünüyorum”
 

NE YAPMALI?
Peki bunca sorumsuz davrananlar karşısında biz ne yapacağız diye konuşmaya başladığımızda, herkesin ilk aklına gelen, seçimlerde AKP’nin daha da zayıflatılması gerektiği oluyor. Güner, bugün savaşa karşı yapılan işlerin yeterli olmadığını, AKP’nin durdurulması için daha çok çalışmak gerektiğini düşünüyor. Kendisinin 7 Haziran seçimlerinde HDP’ye oy verdiğini, ama yeni seçimde sadece kendisinin oy vermesinin yeterli olmayacağını, daha çok çalışarak, akrabalarından ve tanıdıklarından da HDP’ye oy vermelerini isteyeceğini söylüyor. Bu düşünceleriyle ortak duyguyu da ifade etmiş oluyor.
Peki ya seçim olana kadar savaşı izleyecek miyiz? Savaşı hemen şimdi durdurmak için ne yapacağız? Cevabını bulmada en çok zorlandığımız soru buydu. Merkezlerde yapılan eylemlere, mitinglere katılmak ilk ve tek akla gelen “yapılacak şey” oluyor. Bunu yapacak imkan, vakit, sağlık durumuna sahip olmadığımızda ise başka hiçbir şey yapamayacağımız duygusu hakim oluyor. Kuşkusuz sözümüzü ortaklaştırmak için eylemlere katılmak çok önemli. Ama yapabileceklerimizin sadece bununla sınırlı olmadığını konuştukça ortaya çıkartıyoruz.
Düşündüklerimizi yaygınlaştırmak, başka kadınlara, başka insanlara duyurmak, aynı şeyi düşündüğümüzü hissettirmenin önemli olduğunu konuşuyoruz. Medya birbirimizi görmemizi, barış isteyenlerin sesini duyurmamaya ant içmişse eğer, biz kendi sesimiz kendi olanaklarımızla duyurmalıyız. Aslında bu yazının ortaya çıkışı da bu konuşmanın sonunda oldu. Başka kadınlara sesimizi duyurmanın bir adımı olsun istedik. Bir sonraki benzer buluşmamızı da aşure zamanında yapmak üzere sözleşerek ayrıldık.


ŞİMDİ BARIŞI KONUŞMA ZAMANI
Dedik ya medya hepimizi savaş taraftarı haline getirmeye çalışıyor diye; bizi getiremediği belli. Peki her gün sokakta, çarşıda karşılaştığımız komşularımız, mahalledaşlarımız ne düşünüyor? Aynı şeyleri düşünüyorlarsa artık daha güçlüyüz demektir, aynı şeyleri düşünmüyorlarsa, onları da barışa kazanmamız gerekir. O yüzden her gün medyanın söylediği yalanları teşhir etmeyi, birlikte değerlendirmeyi, medyadan öğrenemediğimiz gerçekleri daha çok kişiyle paylaşmayı ve yaygınlaştırmayı hedeflemeliyiz diye düşündük. Burada karşımıza çıkan sorunlardan birinin, hepimizin tanıdığı, sohbet ettiği, evine gidip geldiği kişi sayısının sınırlı olduğu gerçeği olduğunu gördük.
Daha az ama daha güvenli ilişkiler kurmaya alıştırıldığımızdan, hepimizin hayatları yeterince koşturmacalı olduğundan ortaya böyle bir sonuç çıkıyor doğal olarak. O zaman, bugün barış gibi acil bir ihtiyacımız varsa; hiç tanımadığımız komşumuzun kapısını bugün çalmayacağız, barışı konuşmak için tanışmayacağız da bunu ne zaman yapacağız? Şimdi daha çok kişiyle tanışıp konuşma, barış için birlikte çalışma zamanı.
Batıkent’te yeni kurulan barış meclisinin yapacağı etkinleri de birlikte takip etmenin, bu etkinlikleri mahallede duyurmanın ve birlikte katılmanın Yenimahalle’de yapılacak barış çalışmalarına da katkıda bulunacağını değerlendirdik.

ÖNCEKİ HABER

Asker yakını jandarmaların tanıklığıyla 'Cumhurbaşkanına hakaret'ten tutuklanmış

SONRAKİ HABER

Barış istiyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa