Sarayın savaşına verilecek her oy çocuk ölülerinin üstüne atılan toprak olacak
Batı sınırında ölü çocuk bedenlerinin sahile vurduğu, doğu sınırında ölü çocuk bedenlerinin analarının kucağını kana buladığı bir ülkenin karanlığını tarif edecek kelime yok…Bu karanlığın içinde yaşamanın gazabını da…
Batı sınırında ölü çocuk bedenlerinin sahile vurduğu, doğu sınırında ölü çocuk bedenlerinin analarının kucağını kana buladığı bir ülkenin karanlığını tarif edecek kelime yok…
Bu karanlığın içinde yaşamanın gazabını da…
Milyonlarca insanın evlerinin sıcağından sığınmacılığın soğuğuna itildiği, savaştan kaçarken yollarda öldüğü, hayatta kalanların ölenlerden tek farkının nefes alıp vermek olduğu bu karanlık çağının yaratıcılarının arsızca “üzüntü” belirttiği o boğulmuş bebek fotoğrafına iyi bakalım!
Aylan bebeğin her birimizin yavrusuna, torununa, kardeşine, yeğenine, kuzenine, sevdiğine benzeyen o güzelim bebek bedenini sahile vurmuş ölü bir mülteci bedenine çeviren bu savaşın sorumlularını iyi tanıyalım:
Komşu ülkenin halklarının demokrasi mücadelesinin üstüne besledikleri barbarları salarak, yarattıkları karışıklıkta “Ortadoğu’nun hamisi” olma hesabı yapanlardır onlar!
Sığınmacıları batılı ülkelere bir koz olarak kullanmaya çalışarak, tutmayan hesaplarının faturasını milyonlarca yerinden yurdundan edilmiş insana ödeten; ülke içinde yürüttükleri düşmanlık politikalarıyla insanlığın yüz karası linçleri, mülteci düşmanlığını, kardeş kavgasını besleyenlerdir onlar!
Aylan’ı boğanlarla, Cizre’de 7 yaşındaki Baran’ı özel eğitimli keskin nişancılarıyla sol kulağından vurarak öldürenler aynıdır… Kendi çocuklarını pamuklara sararken, bize çocuklarımızı kendi hesaplarına “feda etmemizi” salık verenlerdir!
Onlar, sınırötesi savaş tezkeresini onaylayanlar, sınırlara sahillere sokaklara yüreklere düşen ölü çocuk bedenlerine yenilerini ekleyecek olanlardır!
21. yüzyıl saltanatlarının, tek adam iktidarlarının, saraylarının her şeyi belirleme kapasitesini artırma uğruna hayat çalmaktan imtina etmeyen, bunun adını da “vatan müdafası” koyanlardır onlar!
Artan yoksulluğa, işsizliğe, şiddete, baskıya olan halk öfkesini gizlemek için, “terörle mücadele” kılıfıyla imha politikalarını devreye sokan, seçimde uğradıkları yenilgiyi hazmedemeyip yeni bir seçimde tabutları oy sandığına çevirerek iktidar olma hevesi taşıyanlardır onlar.
Çok açık; bu seçimlerde onlar lehine atılacak her oy, çocukların tabutunun üstüne atılan bir avuç toprak gibi olacaktır!
İyi bakalım olan bitene… Geçmişin karanlık günlerinden çıkardığımız derslerin üstüne bugün gördüklerimizi koyalım. Soralım birbirimize; her gün yeniden soralım, bu kan siyasetinin karşısında durmak için bugün ne yapacağız?
Soralım; yaşamı yeşertecek toprağa mı bulaşsın istersin ellerin, mezar kazıcılarının üstümüze sıçrattığı çamura mı?
Kadınlar savaşı seçmedi. Bu seçimde de savaşı seçmeyecek.
Mahallelerde, işyerlerinde, okullarda, sokaklarda her muhabbetin barış buluşmalarına döndüğü bu süreçte, “kadınlar savaşı seçmedi, seçmeyecek” cümlesini özgüvenle kurmamızı sağlayan deneyimler var dergimizde. Dergimizin bu sayısı, kadınların barış seçiminin haklı nedenlerini, dünün deneyimlerinden çıkan sonuçlar, bugün yaşadıklarımıza ilişkin yorumlar ve yarına dair umutlar ile ortaya koyuyor. Her bir mektup, her bir yazı, her bir tartışma “bu kimin savaşı” sorgulamasına kadınlar cephesinden yanıt veriyor.
Örgütlü ve örgütsüz kadınların, birbirinden haberi olan ve olamayan kadınların, birbirinden farklı hayat tarzları, beklentileri, kimlikleri, kökenleri, gelecek tahayyülleri olan kadınların bütün bu farklılıklar içinde ortaklaştığı sözün “barış” olmasından korkması gerekenler var! Ve umutlanması gerekenler de…
Bu dergiyi barışa yazdık. Hep beraber. Çünkü barış, ancak sınırsız, savaşsız, sömürüsüz bir gelecek arzusunun hep beraber talep edilmesiyle, bu arzu için hep beraber mücadele edilmesiyle sağlanabilir.
Bu yazıya harf veren tüm kadınlara selam olsun!
ekmek ve gül