10 Eylül 2015 13:23

Emin Alper: Filmi çekerken, filmdeki dünyada bulduk kendimizi

Paylaş

Esma ÇAKIR

Venedik’te dünya prömiyerini gerçekleştiren, İstanbul’da büyük bir siyasal karmaşa ve terörün gölgesinde iki kardeşin hikayesini konu edinen “Abluka” filminin yönetmeni Emin Alper, acı bir tesadüfe dikkat çekti. Alper, “Biz bu filmi çekerken, Türkiye’deki politik güncellikle ilişkisini kaybedecek, diyorduk. Maalesef öyle olmadı ve ne tesadüftür ki Venedik davetiyesinin gelmesinin ertesinde Suruç patlaması oldu, ateşkes sonlandı ve şu an filmde anlattığımız dünyanın içinde bulduk kendimizi” diye konuştu.
Lido Adası’nda gerçekleştirilen 72. Venedik Film Festivali, Emin Alper’in yazıp yönettiği, güvenlik ablukasına alınan bir gecekondu mahallesinde, güvenlik güçlerinin terörist avına çıktığı, bombaların, silahların patladığı distopik bir İstanbul’da geçen hikayeye odaklanan “Abluka (Frenzy)” filminin galasıyla devam etti.

İkinci uzun metraj eseriyle, Nuri Bilge Ceylan’ın da jürisinde yer aldığı ve cumartesi günü sahibini bulacak olan büyük ödül Altın Aslan için 20 filme karşı mücadele verecek olan Emin Alper ile filmin oyuncuları, Venedik’te Doğan Haber Ajansına konuştu.

‘FİLM İLE TÜRKİYE’NİN DURUMU ARASINDA BAĞLANTI KURULABİLİR’

Yönetmen, Türkiye’de 6 Kasım’da vizyona girmesi beklenen filminin Venedik gibi önemli bir festivalde yarışıyor olmasından duyduğu mutluluğu ifade ederken, filmin önemli temalarından bir tanesinin politik şiddet olduğuna dikkat çekerek, “Bu ortam içerisinde yollarını bulmaya çalışan, tabiri caizse bu döngünün içersine kendini kaptıran iki kardeşin hikayesi bu. Mümkün olduğunca sert bir üslup tutturmaya çalıştık, hem filmin karanlık olması hem de bazı sahneler açısından” diye konuştu.
Festival Direktörü Alberto Barbera’nın, verdiği bir röportajda Abluka’yı, “politik alegori tarafı olan, sert ve güçlü bir film” diye nitelemesinden memnunluk duyan Alper, “Türkiye’nin mevcut politik durumu ile film arasında bağlantı kurulabilir mi?” sorusuna şöyle yanıt verdi:
“Maalesef kurulabilir. Filmin hangi zamanda geçtiği bilinmiyor. Geçmişte de olabilir, gelecekte de olabilir. Tabii filmdeki birçok öge fantastik. Filmin fütüristik ve apokaliptik bir tarafı da var, ama bir taraftan da geçmişte olan şeylere aşina olduğunu gösteriyor filmde gördüğümüz imgeler.
Filmi çekerken hep şunu diyorduk: ‘Galiba bu film eskiyecek artık, politik güncellikle ilişkisini kaybedecek.’ Maalesef öyle olmadı ve ne tesadüftür ki Venedik davetiyesinin gelmesinin ertesi günü Suruç patlaması oldu, ateşkes sonlandı ve şu an filmde anlattığımız dünyanın içinde bulduk kendimizi.”

‘UMARIM BU FİLM BARIŞIN SESİNE KATKIDA BULUNUR’

“Biz bu filmi çekerken böyle bir şey yaşanmasın, böyle dünyalar yaşanmasın arzusu ve isteğiyle çekiyoruz” diye konuşmaya devam eden Alper bu filmin, barışın sesine katkıda bulunması umudunu dillendirdi.
Alper, bu işin başka çıkış yolu olmadığını, bir an önce barışı konuşmanın gerektiğini toplumun tam anlamıyla anlaması ve bunu sahiplenmesini de diledi.

TÜLİN ÖZEN: YAŞADIĞIMIZ TOPRAKLAR SERTLEŞTİ

Senaryoyu çok sevdiğini anlatan yardımcı roldeki Tülin Özen ise film hakkında, “Benim için geleceği anlattığımızı düşündüğüm bir filmdi, ama Venedik’e gelene kadar yaşadığımız topraklar da sertleşti gerçekten. Bu sert filmin bir versiyonunu tabii ki de yaşıyoruz. Dünyada da yaşanıyor, biz de yaşıyoruz. O anlamda, doğru bir filmi anlattığımızı, çektiğimizi düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
Filmde biraz erkekler dünyasının olduğunu belirten 35 yaşındaki aktris, “Ama içinde kadın çıktığında aslında her şeyin ne kadar değiştiğini de gösteren bir film. Kadının yeri yok gibi gösterse de aslında bayağı etkisi var” dedi.
Gittikçe sertleşen şiddet ortamında yaşamı anlatan senaryoyu okuduğunda kendisinde korku hissi yarattığını dile getiren Özen, “Çok tanıdık ögeler var, ama bunların çok sertleştiği bir zamanı gösteriyordu. O anlamda hayatın daha sertleşeceğini gösteren unsurlar bulunduran bir atmosfer yarattığını düşünüyorum. Biraz, ileriki bir gazeteyi okuyormuş gibi bir hissi var filmin. Bu nedenle izleyici için de kıymetli olacağını düşünüyorum. O fotoğraflara, hikayelere şimdiden bakmak, umarım insanları daha yumuşak ve daha doğru bir şekilde etkiler” diye sözlerini sürdürdü.

‘BARIŞI SEVEREK BÜYÜDÜK’

 “Biz doğduğumuzdan beri barışı severek büyüdük, barışın güzel olduğunu öğrenerek büyüdük” diyen ve “Öğrendiğimiz şeylere sahip çıkmalıyız diye düşünüyorum” ifadelerini ekleyen Özen, kadınların politikada daha fazla yer alması gerektiğine dikkat çekti.
Kadınların, erkekler gibi düşünmediğine ve bir yere kadar sert olabileceklerine inanan güzel oyuncu, “Kadın politikacılarla dünya değişecektir. Birçok şeyin erkeklere kalmaması lazım. Yıllardır gördüğümüz bu” dedi.

BERKAY ATEŞ, EN İYİ ERKEK OYUNCU DALINDA ADAY

Abluka’nın başrolünü paylaşan ve canlandırdığı, sokak köpeklerinin itlafından sorumlu belediye görevlisi Ahmet karakteriyle Venedik’te “En İyi Erkek Oyuncu” dalında aday olan Berkay Ateş, “Senaryo çok etkileyiciydi. Bence çok derinlikli yazılmış. Emin Alper’le çalışmak şans” diye konuştu. Ateş, jürisinde çok değerli isimlerin yer aldığı ve çok önemli yönetmenlerin filmlerinin bulunduğu Venedik’te ana yarışmada olmanın, Türkiye adına da çok büyük gurur olduğunun altını çizdi. Ateş, yaşanan tüm sıkıntılar içerisinde, insani değerin bu kadar ön plana çıktığı, tartışıldığı ve onlarca soru bıraktığı için ve bugün Ortadoğu’da, dünyada yaşanan bütün bu sıkıntılarda bazı sorular sorması bakımından filmin çok önemli olduğunu savundu.

‘ÇATIŞMALARDAN ETKİLENEN BİNLERCE İNSAN VAR’

Oynadığı karakterin gerçekten yalnız ve paranoyaları artan, kendi içine kapanan, asosyal bir karakter olduğunu anlatan Ateş, “Böyle yüzlerce, binlerce insan var. Dışarıda yaşanan bu çatışmadan etkilenen, hayatı kararan, hayatta belli sıkıntılar yaşayan. Maalesef bugün de yaşanıyor. Umarım filmi izledikten sonra bunu yaşamayacağımız günlere doğru ilerleriz. Çünkü filmin anlattığı hikaye, belli bir zamana tekabül etmiyor, ama şu an dünyada ve Türkiye’de yaşananları resmediyor” şeklinde konuştu.
Ateş, canlandırdığı karakteri şöyle anlatıyor:
“Ahmet çok yalnız, eşi ve çocukları tarafından terk edilmiş bir karakter. Yokuş aşağı inecekken hayata tutunacak bir şey, bir köpek karşısına çıkıyor ve kendi içerisindeki duygusallığı, sevgisi, o köpeğe olan bağlılığı ve hem köpek hem de kendi adına hayatta kalma mücadelesi yaşanıyor. Film aslında hayata tutunulacak şeylerin, nefes aldıkça var olabildiklerini de bence Ahmet’le birlikte ortaya koyuyor. Bir köpekle oynamak benim için keyifliydi ve önemli bir deneyimdi.”  

‘İSTANBUL’DA GECEKONDU AZALMIŞ’

Filmin kast ve mekan çalışmasını titizlikle yaptıklarını anlatan Emin Alper, aradıkları tarzda bir gecekondu mahallesini bulmak için çok dolaştıklarını söyleyerek, “İstanbul ciddi bir kentsel dönüşüm içerisinde ve gecekondu mahallelerinin sayısı da sandığımdan daha fazla azalmış enteresan bir şekilde. Bu gördüğümüz yer çok farklıydı. Şahintepe, Küçükçekmece Gölü’nün üstünde. Burası 90’larda kurulmuş ve en yeni gecekondu mahallelerinden biri. Başakşehir’in gökdelenleriyle çevrilmiş, izole bir mekan ve aynı zamanda İstanbul’un da sonu” diye konuştu. (Venedik/DHA)

ÖNCEKİ HABER

Senem Tüzen: Kadın yönetmenler ciddiye alınmak için erkek karakterler üretiyor

SONRAKİ HABER

Rusya, ABD’nin ‘Suriye’ iddialarını reddetti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa