Amaç korkutmak ve sindirmek ama bunun kimseye faydası yok
Ceren SÖZERİ*
Türkiye’de son dönemde basına yönelik saldırıların ve baskıların tek bir amacı var, haber alma ve verme hakkını engelleyerek toplumun bir kesimini korkutmak ve sindirmek.
Geçtiğimiz bahar aylarını 7 Haziran seçimi sonrası medyaya operasyon yapılacağı beklentisiyle geçirdik. Seçim sonrasında AKP’nin tek başına iktidar olamaması, koalisyon görüşmeleri bu tehlikenin geçtiği izlenimi yaratırken biraz rahatlamamıza hatta umutlanmamıza neden oldu. Ancak hükümet kurma çalışmalarının başarısız olması ve yeni bir seçim tarihinin belirlenmesiyle aynı kâbusa geri döndük. Yaşananlar geçmiş katliamları, hedef göstermeler Hrant Dink’in öldürülmeden önce uğradığı saldırıları, tehdit edilme sürecini hatırlatıyor. Bu linç hareketleri son bulmazsa hem ülke hem basın tarihi açısından yeni bir kara döneme tanıklık etmiş olacağız.
Anketler hemen hemen aynı sonuçların alınacağına işaret etse de yeniden seçim sürecine girilmesi, operasyonlar ve PKK’nin bunlara karşılık vermesi ülkeyi iç savaşın eşiğine getirdi. Daha dün Suruç’ta katledilen 33 gence dair verilen haberlerdeki etik sorunları tartışırken ülkenin koca bir bölgesinde gazetecilik yapma olasılığı ortadan kalktı. Vice News muhabirleri “Hem IŞİD’e taraftar kazandırmak, hem de YDG-H yardım etmek” gibi tuhaf bir gerekçeyle tutuklandı ve ülkeden ihraç edildi. Gazeteci Frederike Geerdink “terör örgütü propagandası” yaptığı iddiasıyla gözaltına alındı ve sınır dışı edildi. Cumhuriyet, Özgür Gündem ve Evrensel gazeteleri hükümet tarafından hedef gösterildi. Çatışmaların, saldırıların olduğu yerlerden haber almak için en önemli kaynak olan Kürt medyası ise erişim engelleri ile mücadele ediyor. Bu yazı hazırlanırken Dicle Haber Ajansı 16. adresine taşınmıştı.
Ayrı bir “terör örgütüne destek” suçlamasıyla İpek Grubu’nun, medya dâhil, şirketlerine operasyon düzenlendi. Bu dönemde hatırı sayılır bir okuyucu kitlesine sahip olan Sözcü gazetesi kendisine yönelik bir operasyon düzenleneceğini okurlarına manşetten duyurdu. Aldıkları ihalelere müteşekkir bazı medya patronları hükümeti kızdıran ya da kızdırabilecek pek çok iyi muhabirin, editörün işine son verdi. Yıllardır medyaya yönelik eleştirilerimizin baş öznesi, ülkenin en büyük ve en etkili gazetesi olan Hürriyet’e iki saldırı gerçekleşti. Gerek ana akımda gerekse muhalif medyada gazeteciler tehditler alıyor, linç edilme korkusu yaşıyor ama çoğu bunun haberini bile yapamıyor.
GAZETECİLERİ HAİN İLAN ETMEK BİR İKTİDAR GELENEĞİ
Bugüne dek ne askerlerden ne sivillerden gelen basına yönelik baskılar, tehditler, “andıç”lar yaşananların üstünü örtemedi. Gerçekler eninde sonunda ortaya çıktı. Gazetecileri hain ilan etmek ülkemizde bir iktidar geleneği. Hoşa gitmeyen haberler yaptıkları için, ki gazetecinin asıl işi budur, hain damgası yiyenler itibarlarını koruyarak işlerini yapmaya devam ediyorlar. Zamanın muktedirleri ise utançla anılıyor. Birkaç örneği hatırlayalım:
“Sıkıyönetim Komutanlığına getirilen Nurettin Akmaz diye bir paşa vardı. Olayların ardından bu paşa İstanbul’daki gazetelerin sorumlularını, yazı işleri müdürlerini ve sahiplerini çağırarak bir toplantı yaptı. Bu toplantıda gazetecilere ipe sapa gelmez 10 maddelik ‘talimat listesi’ verdi. Ben o dönem Ankara temsilcisi olduğum için arkadaşlar bu ‘talimatları’ bana da ilettiler. İlk madde: ‘Haberler bundan sonra zekâ ışığı altında yapılacak.’ İkinci maddeye göre de olayların komünistler tarafından çıkarıldığının anlaşılacağı haberler yapılacak.” Oktay Ekşi’yle görüşen Elif Akgül, 6-7 Eylül Olaylarında Basının Rolü”, 6 Eylül 2013, http://bianet.org/bianet/toplum/149700-6-7-eylul-olaylarinda-basinin-rolu
“Korgeneral Sayın ‘bazı gazete muhabirleri PKK’nın lehine, devletin aleyhine yazılar yazmayı görev saymışlar sanki. Bunlar belki bilmeyerek, yanlış bilgi ile oluyor ama bazıları da özel nedenlerle yazıyorlar’ diyordu… Her ne kadar gerek ulusal, gerekse de uluslararası hukukta haberimizin doğruluğu tescil edilse de bugüne kadar verilen her brifingde hem Genelkurmay’ın koridorları, hem de kulaklarım çınladı hep “vatan haini” diye.” Celal Başlangıç, “90’ların İşaret Fişeği: Yeşilyurt Köylülerine Yedirilen Dışkı”, Bianet, 20 Aralık 2014, http://bianet.org/bianet/medya/160934-90-larin-isaret-fisegi-yesilyurt-koylulerine-yedirilen-diski
“Bir saatlik bir gerginliğin ardından tam ortalı sakinleşti derken, haberi gazeteye yetiştirebilmek için harekete geçtim, ancak ansızın savrulan tekmelerle kendimi yerde buldum. Ben de Özel Tim’le ilk kez o tekmelerle tanışmış oluyordum. İçlerinden biri, kin ve öfke kusan bir sesle; ‘Siz de teröristsiniz!’ diye bağırıp fotoğraf makinamı elimden zorla aldı, içindeki filmleri çıkartıp yaktı.”, Faruk Balıkçı (Namık Durukan ile birlikte yazdıkları Ölümün İki Yakasında kitabından, yıl 1989, Silopi, s.55-56)
“90’lar epey şiddet dolu yıllardı, özellikle de Güneydoğu’da. Hala 90’ları o girişimler ve toplumda bir şeyleri değiştirme yönündeki ortak dilekle hatırlıyorum. O zamanın aktivistleri mücadelenin önemine ve daha güzel günleri göstereceğine inanıyordu. Türkiye’ye uzaktan baktığım bu günlerde aklıma şu soru geliyor: Şimdi nasıl acaba?”, Leena Reikko, “90’lar Türkiyesinde “Yabancı” Gazeteci Olmak”, Bianet, 20 Ocak 2015, http://bianet.org/bianet/medya/161649-90-lar-turkiyesinde-yabanci-gazeteci-olmak
Leena Reikko’ya verecek güzel haberlerimiz yok maalesef, basının bu yolla kontrol edilemeyeceği, insanların ikna edilemediği bir kez daha görülecek. Baskılara hiç alışılmadı bundan sonra da alışılmayacak. Bugün yapılanlar yukarıda sayılan örnekler gibi tarihe geçecek, yapan ve teşvik edenler de geçmişin sabıkalıları ile aynı kaderi paylaşacaklar. İktidarın basın özgürlüğünün arkasına sığınılacak bir bahane değil, vazgeçilmez temel bir insan hakkı olduğunu anlaması gerekiyor. ‘Davanızı’ meşru yollarla savunabileceğiniz, sizi destekleyen azımsanmayacak sayıda gazeteniz ve televizyonunuz var. Ama öncelikle size destek olan bu medya kuruluşlarındaki gazetecileri de özgür bırakın, zira müdahaleleriniz sonrası bu gazete ve televizyonlar medya olma özelliğini dolayısıyla ikna ediciliğini çoktan yitirdi. Bunun ülkeye olmadığı gibi size de bir faydası yok.
* Doç. Dr. Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi
Evrensel'i Takip Et