16 Eylül 2015 16:44
/
Güncelleme: 22 Mayıs 2023 12:51

Bir özlem ki adı barış...

Ela İpek ERDOĞDU
Kayseri

Bir yangın yeri memleket, bir özlem ki adı: barış... Bir daha yeri doldurulamayacak acılarla geçiyor memlekette son günler. Ölümler, kanlar, talanlar… Doğudan batıya ucumuzu bucağımızı saran kirli soluklarda çatışma sesleri, atmaktan bıkmadığımız-bıkmayacağımız barış naralarını bastırmaya çalışıyor. Gönüllerde kin, iki yıla yakın süredir çatışmasızlık süreciyle uykuya daldıysa da ne yazık ki savaşı tetikleyenlerin ellerinde yeniden uyanıyor, belki de uyandırılıyor. Ülkenin her yerinde barışın daha acil bir ihtiyaç haline gelmesini yok sayarak saldırganlığa yol açarcasına çağrılar yapılmasından çekinilmiyor. 'Terörü lanetlemek' adına ırkçı şoven çevreler terör estirmeye, sokağa davet ediyor. Tam da bu sırada insan durup düşünüyor, gerçekten kim bu sokaktakiler? Doğu illerine giden otobüslere taşlarla sopalarla saldıranlar, eskiden HDP seçim bürosuydu diyerek dükkânları yerle bir edenler, bir de tüm bunları asker cenazelerinin arkasına sığınarak yapanlar, asker ailelerinin seslerini hiç mi işitmiyor? Oysa ki kulak verilse o ailelere, olayların 400 vekil için yaşandığını anlamak çok da zor olmayacak. Ancak ailelerin tüm yaşanan acı olayların kaynağını işaret eden çığlıkları da yok sayılıp, ölen insanların vicdan borcu üzerinde hiç düşünülmeden sivillerden soruluyor.
ÇIKARIN KULAKLARINIZDAN KÖRLÜĞÜN TIKAÇLARINI
Kimileri sarayı hedef alarak sokaklardaki yerini aldı bu kirli oyunun içinde. AKP karşıtlığı kılıfıyla sokağa çıkıp sarayın savaşına çanak tutanların 'AKP karşıtlığı' suratlarda acı bir gülümseme bırakıyor. Mevsimlik işçilere saldırarak, insanların ekmek kapılarını yakıp yıkarak hangi sarayın karşısında oldukları epey düşündürüyor insanı... "Bir halk deniliyor, ancak başka bir halkla zenginlik ve güzellik kazanır. Kimse kimseyi kendine benzetecek kadar üstün değildir..."* Hafızamız, asla unutulmayacak resimlerle kana bulanıyor Cizre'ye yüzümüzü dönünce. 35 günlükken ölümle tanışan bebekler, kokmasın diye cenazesi buzlara sarılan gencecik bedenler… Şükrü Erbaş'ın "Bunca kanın helalini kim kime nasıl öder? /Mezar taşlarıyla barış olur mu?" sözlerini akıllarımıza getiriyor. Yine Şükrü Erbaş'ın sözlerini kullanarak yazıyı noktalayalım.
Eşitlik zayıflık değil bilgeliktir. İyi olmaktan bu kadar korkmayın. Bir kez olsun sevgiyle bakmayı deneyin dünyaya. Hiçbir halk sonsuza dek efendi, hiçbir halk tutsak olarak yaşayamaz. BARIŞ hepimizi onurlu ve özgür yapacak tek olanaktır. Çıkarın kulaklarınızdan körlüğün tıkaçlarını…
*Şükrü Erbaş


BENİM BAŞIMA GELMEZ DEME
Bütün savaşları, dövüşemeyecek kadar korkak olan, bu yüzden de kendileri adına dövüşmesi için gençleri öne süren hırsızların çıkardığını unutmadan, hemen şimdi barış için mücadele edelim. Bu yaşananlar benim başıma gelmez deme bizzat sen de yaşarsın şehrinde. Barışı kurmak onu yok saymaktan her zaman daha zor olacak. Bu yüzden sen de yol yakınken iç savaşı örgütleyen ırkçılığın karşısında dur. Sonra bir bakarsın hiç bilmediğin topraklarda kıyıya vurur bedenin…

Evrensel'i Takip Et