'Tek satırını okumadan Yaşar Kemal’i ananlar var'
Feridun Andaç, 'Yaşar Kemal Sözün Büyücüsü' kitabında usta yazarın edebi yolculuğunu anlatıyor, metinleri çözümlüyor, anlattığı coğrafyada yazarın ana karasını arıyor. Andaç, kitabının yazım sürecini ve Yaşar Kemal’in sözlerindeki büyüyü anlattı.
Hakan GÜNGÖR
İstanbul
Yaşar Kemal’i “sözün büyücüsü” olarak nitelendiren Feridun Andaç, büyük ustanın yazdığı ana karada onun izlerini arıyor. Kitaplarını tekrar tekrar okuyup cümlelerinin derinliklerine yol alıyor. Yalnızca Yaşar Kemal’i değil, onunla birlikte bir dili, bir kültürü, bir coğrafyayı irdeliyor. Bu yolculukta edindiği izlenimleri aktarıyor Andaç.
“Yaşar Kemal okumalarım onu daha iyi anlamaya yöneltti beni. Ortaokul yıllarımda İnce Memed’i okuyarak tanıdım Yaşar Kemal’i” diyor Andaç. Yaşar Kemal kitaplarını okurken notlar aldığını söylüyor: “Onun sözcüklerini, tümcelerini, anlatılarında geçen birçok yer, bitki, börtü böcek adlarını da yazardım. Öyle ki, zamanla ‘Yaşar Kemal okuma defterleri’, giderek de arşivi oluştu” ifadelerini kullanıyor. 1980’li yıllarda Yaşar Kemal’le yüz yüze konuşmalarıyla zihninde kitap yazma fikri gelişmiş Andaç’ın. “Yaptığımız söyleşilerde zaman zaman kendisi de bu konuda teşvik etmiştir beni. Bugün, üçüncü bir Yaşar Kemal kitabı üzerinde çalıştığımı söylersem, bunun nasıl bir yolculuk olduğunu sanırım anlatmış olurum” diyor Andaç; “Yakında okura ulaşacak olan ikinci kitap ‘Yaşar Kemal: Söz Tufanı’ da böyle oluştu. Onun anlatı dünyasına adım attığınızda yazma, imgelem gücünü, dilsel yaratının gezindiği yerleri görürsünüz.”
HALEN BİR YAŞAR KEMAL ENSTİTÜSÜ YOK
Yaşar Kemal’in yaşadığı dönemde kıymeti bilinmiş ender edebiyatçılardan biri olduğunu söylediğimizde bunun tam olarak doğruyu yansıtmadığının altını çiziyor Andaç: “Okur katında öyle, ama yeterince yapıtına, anlatı dünyasına yöneldiğimiz söylenemez. Bakın bir dönem ardı ardına üniversiteler ‘fahri doktora’ unvanı verip sempozyumlar yapmaya başladılar, ama ortaya çıkan tek bir ciddi araştırma, inceleme yok.” Türkiye’de bir “Yaşar Kemal Enstitüsü” oluşturulmadığını hatırlatıyor Andaç ve “Oysa Latin Amerika’da Marquez bir dil/anlatı atası olarak her yerdedir” diyor. Andaç günümüzde geniş kitlelerin aslında Yaşar Kemal’i okuduğunu düşünmüyor. “Hele bugünün sığ, kültürsüzlük ortamında. Çoğumuz da, tıpkı Shakespeare gibi, adını biliriz ama tek bir satırını okumamışızdır. Dilerim okuryazarlarımızın çoğu bu engeli Yaşar Kemalvari bir yazarla aşsınlar.”
Kitapta Yaşar Kemal için “Homerosoğlu” diyor Andaç. Bunun nedenini “sözlü gelenekle” açıklıyor ve şunları söylüyor: “Az buz bir geliş değildir onunkisi; adeta kültürler kavşağında buluşan bir coğrafyadan çıkmıştır Yaşar Kemal. Bir yanda Kürt epopeleri, Gılgamış Destanı, Dede Korkut hikayeleri…Ötede Mezopotamya ve Doğu Akdeniz kültürünün izleri, beride ise Homeros esintisi…” Yaşar Kemal’i Avrupa kültürünün başyapıtlarıyla buluşturan kişilerin Arif ve Abidin Dino kardeşlerle Güzin Dino olduğunu hatırlatıyor. “Eğer Yaşar Kemal bu klasik kültürle buluşmasa ve sözel kültürün içinden gelmeseydi bugün bir Yaşar Kemal’den söz edemezdik.”
ONUNKİ GİBİ BİR RÖPORTAJCILIĞI BUGÜN GÖREMİYORUZ
Yaşar Kemal’in gazeteciliğine geliyor konu. “Yaşar Kemal bir çağ yazarıydı. Tüm çağ yazarları gibi zamanının ruhuyla beslendi; yaşadığı yeri, coğrafyayı ve insanını tanımak istedi. Bunun en önemli yolu da, bence, alana çıkmaktı; yani gazetecilikle, özellikle de röportaj yazarlığıyla başlamaktı işe. Tıpkı Hemingway, Steinbeck gibi yaptı o da; topluma gitti” ifadelerini kullanıyor Andaç. Yaşar Kemal’in ülkenin en temel sorunlarıyla yüzleştiğine dikkat çekiyor: “Dikkat edersen eğer, en önemli romanlarını bu süreç sonrasında yazdı. Onun röportaj yazarlığını, romancılığı için bir hazırlık dönemi olarak da değerlendirebiliriz. Ama, bu arada da, önemli bir şey yaptı; bu türün gazetecilikte başat olmasını sağladı, ilk ve en güzel örneklerini verdi.”
Andaç, bugün gazetelerde bu tip bir röportajcılığın eksikliği olduğundan yakınıyor. “Burada ondan el alan önemli bir röportaj yazarı, gazeteci Celal Başlangıç’ın adını anabilirim. Şu bir gerçek ki, Cizre olayını iyi bir röportaj yazarından okumak görsel medyanın gösterdiklerinden daha da etkin, kalıcı olabilirdi. Ama ne yazık ki bu gelenek pek oluşamadı” diyor.
‘TÜRKLERİN EN KÜRT’Ü, KÜRTLERİN EN TÜRK’Ü’
Peki, Yaşar Kemal çatışmalar ve ölüm haberleri ile ilgili neler söylerdi? “Yaşar Kemal barışı istiyordu elbette. Ama kızınca da; ‘Ah bu Kürtler, aptallık ediyor’ derdi. Kürt kimliğini hiçbir zaman saklamadı, savundu da Kürtlerin varoluş mücadelesini. Ama ayrılarak değil, birlikte bir arada yaşayarak var olmayı istedi hep.” Yaşar Kemal’in Türkçe yazmayı bir onur gibi taşıdığını vurguluyor Andaç ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu onun Türkiyelilik kavramına bakışını da güzelce anlatır. Bir arada yaşamak için ortak kültür mirası yaratmış halkların savaşı değil, barışı seçmelerinin ne denli elzem olduğunu yazıp etti de…Başına bu yüzden gelmedik de kalmadı. Barış, onun en temel çağrısıydı. Son romanı ‘Bir Ada Hikâyesi’ dörtlemesini de bu amaçla kaleme aldığını hatırlatmak isterim. Türklerin en Kürt’ü, Kürtlerin en Türk’ü tanımı Sait Faik’ten ona yadigardır, bilirsiniz.”
“Yaşar Kemal’i okumak; Anadolu’yu tanımak, edebiyat duygusuyla beslenmek, bir dilin tınısını derinden hissetmek, bu topraklarda var olan kültürler katmanının taşıdığı zenginliğe tanık olmaktır” diyor Andaç ve ekliyor: “Belki bugün onun, Anadolu gerçeği, insanı ve toprağı ile tütsülenmiş, birlikte dirlik işaret eden yapıtlarını bir kez daha okumak için en uygun gün...”