20 Eylül 2015 07:16
/
Güncelleme: 15:34

Özgün E. BULUT

“Acının heykelini yontmak için kalbine çekiçler vuran bir adamım. Kalbimi yontabilir miyim? Kalbime ancak bu şekilde söz geçirebileceğimi düşünüyorum. Çekiçle vurarak, kırarak. Sığ ve sahte bir dünyadan ancak böyle uzaklaşabilirim. Kendimi belki böyle kandırabilirim.”

1. gün
“işlensin sözün ruhuna bütün sızılar
buna ağlasın dengbejler
bize gülsün meddahlar
kanat çırpsın kelebekler acımıza
kana öfke değmesin” 1
Günlerdir özlüyorum, günlerdir ağlıyorum, günlerdir içini içime katmış soluk almaya çalışıyorum. Bu kadar acı, bu kadar keder. Hak etmediğimiz yaralar aldık. Hançeri olabildiğine derin sapladılar. Çeksek kan fışkıracak. Bu zamana ne yazık ki hançerle gelindi.
Dalım kırıldı. Yaprakları yerlere uçuştu. Ruhum hüzünle bütünleşti. Koca bir çöküş. Dibin dibi. Artık kendimi atacağım son liman da yıkıldı. Son diyorum. Sona doğru gidiyorum. Son nefes, son bakış, son kırılma. Kendime kendimi teslim ettim. Kırılgan iki varlık. Ürkek iki kelime gibi... Yalnızlık şarkıları gibi…

2. gün
“gözlerine baktığım gün gönül perdelerimden gireceksin
gözlerinden kalbine değdiğim gün zindandan kurtulacağım
gözlerine gözlerimi eklediğim gün kendimi tamamlayacağım
sonra sadece susacak ardından yere çukur kazacağım” 2
Bugün gözlerimi gözlerine taşıyorum. Gözlerini gözlerime. Evrene senin gözlerinle bakacağım. Senin de benimkiyle bakmanı istiyorum. Işığımızı birleştirelim. Dünyayı ışığımızla silkeleyelim. Ayna olalım birbirimize. Gökkuşağı olalım. Beyaz olalım, kar olalım. Soğuk olalım, özleyelim.
Bazen insanın gözleri daldığında, çok çok uzaklara, sonsuzluğa, adı olmayan bir coğrafyaya, bir düş ülkesine gidebiliyor. Son zamanlarda hep böyleyim. Sanki uzayda toz bulutları arasına gizlenmiş küçük bir dünyadayım. Aynı koku var üzerimde. Derin derin alıp ciğerlerime kadar indirdiğim o büyülü koku. Rüzgar sanki her yanıma o kokuyu taşıyor. O kokuyla yatmamı istiyor. O koku benim kırık sözlerime iniyor ve söz büyüyor.

3. gün
“en karamsar olduğunuz anlarda bile, ayak ucunuza değil, ufka bakın. umudu göreceksiniz mutlak. göremiyorsanız bir daha bakın, görene kadar bakın.” 3
Akıntının gittiği yönün tersine bir akış benimki. Sıra dışı ve sır dünyamla dalmışım o akışa.
İçimde içime sığmayan bir sen kokusu taşıyorum. Biliyorum daha çok keder ve daha çok kırılmanın olacağı mevsimler göreceğiz. Ama gelip, geçecek. Tek bir mevsim aynı kalacak. Bahar aynı kalacak. Ne kadar uzak olursak olalım bahar en mavi, en yeşil, en coşkulu hali ile hep bizim mevsimim olarak kalacak. Bileceğim ki içimdeki sevinç, kederimle birlikte beni alıp götürecek. Bileceğim ki bir ucu mutlaka sana değecek. Bileceğim ki nerede olursam olayım kokun hep benimle olacak.

4. gün
“o kadar çok çocuk, annesiz babasız kaldı ki. O kadar çok anne baba çocuksuz kaldı ki, kendi çocuklarımıza sarılmaktan utanıyoruz.” 4
Yalnızın yalnızla olan derin hesaplaşmasını yaşıyorum. Derin sessizlikler, acılar… Acının heykelini yontmak için kalbine çekiçler vuran bir adamım. Kalbimi yontabilir miyim? Kalbime ancak bu şekilde söz geçirebileceğimi düşünüyorum. Çekiçle vurarak, kırarak. Sığ ve sahte bir dünyadan ancak böyle uzaklaşabilirim. Kendimi belki böyle kandırabilirim. Belki dalıma yeniden böyle tutunabilirim. Oysa dal gitti, yaprakları süpürdüler. Toprak doldu ortalık. İzleri korumaya aldım. İzlerden yola iniyorum. Kokluyorum. Sokakları koklayarak ilerliyorum. Koku, kalıcı olan en derin soluğun yansıması.
Bu da böyle bir gün işte.

5. gün
“kimseye gücüm yetmeyebilir. Ama nefsime yeter. Ölümü seyredeceğime, ölürüm daha iyi.” 5
Ruhumun sana değdiği zaman. Karanlıktan, geceden sızıp sana değiyor işte. Örselenmiş ve parçalanmışlığı kırdığı anlar. Kısa mektupların, kısa notların kenara alındığı, bir fotoğraftan destan yaratıldığı anlar. Kocaman bir yangının ortasındayım artık. Kaçsam kurtulacağım. Ancak ben o yangını kendim çıkardım ve kaçmıyorum.

6. gün
“Her şey geçecek. Bu abluka dağılacak. Barış en kıymetli hazinemiz olacak. Çöpler ait oldukları yerlerde çürüyecekler.” 6
Yazarken düşlerden geçiyorum. Geçmişten. Benim geçmişim önümdeki zaman dilimiydi değil mi? Geleceğim ise dün yaşanındı. Yaşam tam da bu değil mi? Dün yaşanan aslında gelecek ve gelecek de aslında dünden ibaret. Bu kadar açık ve net. Halkların tarihlerine bakıldığında ne derin felsefeler var. Ne sosyolojik değerlendirmeler yapmışlar. O sıradan insanların da o küçük toplulukların da bilgeleri var işte. Oysa şimdi. Kaybolan bir bilgelik ve akıl tutulması yaşanıyor. Öfke sokaklara inmiş. Haklının çığlığını barbarlıkla yok etmek isteyen bir çılgınlık.

7.gün
“ah ey tanrım nasıl sana söyliyeyim
tenimden yorgunum tenimden usanmışım” 7
Bir rüzgar gibi gelip geçiyorsun. Yağmurla karışık bir lodos. Bense boşuna kürek sallayan, dalgalara kendini teslim etmiş, çaresiz bir denizci çırpınışındayım. Yorgunum, ellerim tutmuyor, kollarımın takati kesilmiş. İnandığım her şey beni terk etmiş, çaresizim. Gün akşama geçerken zehir kıvamında, gece kaybolduğum bir işkence hali. Bedenime, aklıma, ruhuma inen bir darbe bu. Sözlerim deli divane, uçup gidiyor. Şimdi ellerimin içi buz gibi, avuçlarım donmuş. Sıcak bir el arıyorum.

8. gün
Bir yalan gibi.

9. gün
“Herkes bu ayrıntıları kaldıramaz ki ortadan. Kaldırsalardı; cennet olurdu buraları. Cennet.” 8
Sabrı sende öğrendim. Dayanmayı, sevmeyi, aşkı, içtenliği, kalbe sarılmayı, gözlerinde kaybolmayı, çoğalmayı, umudun bir kor parçası olduğunu. Seni benden, beni senden öğrendim...

1, 2, 6 Özgün E. Bulut
3, 4 Selahattin Demirtaş
5 Leyla Zana
7 Furuğ/ Çev: Haşim Hüsrevşahi
8 Yılmaz Güney

Evrensel'i Takip Et