Düğünlerin org ile imtihanı ya da gazel düştü bağlara
Orgun Türkiye’nin değişik bölgelerindeki düğünlerde icra edilmesine bakacak olursak; birbiriyle bağlantılı iki farkı misyonu üstlenmiş durumda. Birincisi, çalındığı yerin otantik müzikleri üzerindeki yozlaştırma etkisi; ikincisi ise ülkenin tüm düğünlerini aynı şarkılardan ibaret kılma etkisidir.

Cömert Uygar ERDEM
Bir kısmı gelinin, bir kısmı ise damadın çıktığı evde gerçekleştirilen ritüelleri kapsayan köyümün düğünleri, birden fazla günü işgal eden, başladı mı bitmek bilmeyen bir etkinlik programı gibiydi. Gelinin ve damadın çıktığı evler, yaşadıkları evlerden ayrı evlerdir. Düğün süresince bu evler, gelin ve damadın evi işlevi görür, gündüz ve geceleri bu evlerde eğlenceler yapılır, yemekler yenilir, şerbetler içirilir, çerezler-kampetler dağıtılırdı. Düğün mekanları; ev içi ve ev dışı olmak üzere iki ayrı mekandan oluşurdu. Dış mekan olarak halayın rahatlıkla çekilebileceği düzlükler tercih edilir. Düğün ritüelleri, düğün mekanına göre değişiklikler gösterirdi.
Ev dışındaki mekanda gerçekleştirilen düğünün ritüeli, davul-zurna ve halaydı. Özellikle yaz aylarında, elektriğin bugün dahi ulaşamadığı Gundik Yaylası’nda, bir traktörün farlarının ve traktör üzerine kurulu gaz lambalarının ve ay ışığının yarattığı bir aydınlıkta çalan davul ve zurna eşliğinde Erzurum-Kars-Ardahan Bölgesi’nin halay ve barları icra edilirdi. Etkinliğin son günü halayın sonuna doğru yaklaşıldığında, talepler “Koçeri” diye anılan bar üstünde yoğunlaşırdı. Önce çocuklar ve kadınlar alandan çekilirdi. Erkekler, üzerlerinde ağırlık yapacak ceketlerden, kazaklardan ve diğer eşyalardan arınarak birbirlerini omuzlarından tutacak şekilde sıralanır ve sıkı bir kondisyon gerektiren bir halaya kendilerini teslim ederdi.
Ev içinde gerçekleştirilen düğünde ise ekseriyetle atışmalı şarkılar söylenir, bağlama çalınırdı. “Karşıki dağdan al mendile sarılı kar getirmesi için dil dökülen Emine Can”ın yorgunluğunu umursamadan, “Çocuk yaşta gelin olan Fadike”nin acısını görmezden gelerek, ortasında bir direk olan taş evin içinde küçük bir çemberinin etrafı defalarca turlanırdı.
Söylenen şarkılar yıllar içerisinde değişmeye başladı. Üniversite okumak için kentlere giden, gördüğü halayları ve duyduğu şarkıları yazları köylerine getiren köyümüz gençliğinin -farkında olmadan- köyün ritüelini kentte tanıştığı ritüellere benzetmek suretiyle aşındırdığı bir gecede hep bir ağızdan bağırarak söylenen “Gulamin Cizîra Botane” sözlü şarkıya, Cizre’nin öyküsünden bihaber alkışla tempo tutmaya başlamıştık. 90’lı yıllardaydık henüz.
Bu ritüel yerini daha sonraki yıllarda, jeneratörünü yanında taşıyan, iki büyük hoparlör ve orgunu üzerinde düğün, nişan ve kına gecelerine davet edebilmemiz için iletişim bilgilerine yer verilen bir minibüsle köyümüze gelen müzik gruplarına bıraktı. Şarkılar ile danslar insan eli marifetiyle yeni bir modele sürüklendiler. Gecenin sonunda piyanist şantörün çağrısıyla alan gençlere bırakılmaya, sosyal medyada anılan ismi ile apaçhi halayı(!) çekilmeye başlandı.
Zazaca ve yöre aksanlı Türkçe halay şarkılarının yanına Kurmanci şarkılar eklendi ilk. Org döneminde ise ipin ucu kaçtı. Köyümüz şarkılarını ayırt edebilmek için oyunu baştan takip etmek gerekiyor. Saman alaşımlı çamurlu harç ile yapılan, bilinçli olarak arka tarafının bir kısmı yerin altında bırakılan taş evlerin önce sıvanmaya başlandığı, zamanla yerini betonarme yapılara bıraktığı bir yerde meydana gelen değişimlerin tüm faturasını org icracılarına sunacak değilim elbette. Kentteki düğün alışkanlıkları ile kırda yapılan düğünlerde karşıma çıkan tuhaflıklara adaptasyon sürecim biraz zaman alacak gibi duruyor.
DÜĞÜNLERİN ORG İLE İMTİHANI
Hopa merkezde bulunan bir düğün salonundan yükselen bir orgun sesi bölüyor geceyi. Orga has ve karmaşık yapısıyla kafa karışıklığı yaratan ritim eşliğinde, Hemşin Hopa diye adlandırılan bir horon ezgisini çalınıyor. Tulum, kaval gibi enstrümanlardan medet uman deli gönül gecenin ilerleyen saatlerinde “Dilara gazel düştü bağlara /Dilara karlar yağdı dağlara” sözlü şarkının Hopa semalarındaki yükselişine baka kalabiliyor. Hopa, Ulukışla, Denizli, Eskişehir ve Ankara’da bizzat karşılaştığım, İzmir, İstanbul, İzmit’teki düğünlerde de çalındığının bilgisine ulaştığım bu şarkının eşliğinde oynama ritüeli de aynı. Nakarat kısmında piyanist şantör susarken, oynayan kitle ellerini tezahürat yapan taraftarın el hareketine benzeterek hep bir ağızdan “Dilara Dilara” diye bağırır, piyanist şantör kalan sözlere devam eder; “Gazel düştü bağlara…”
İlk yapımının M.Ö. 150-200 tarihine dayandığı söylenen, geçen yüzyıllar içerisinde yapısal değişikliklere uğrayan, tiyatro ve sirklerde din dışı çalgısı olarak nitelendirilirken çok sesli müziğin kiliselerdeki varlık savaşını kazanması sonrasında kilise müziğinde de yer edinen org ile yapısal bir eleştiri getirme haddine sahip olmadığımı peşinen şerh düşüyorum. Kilise müziğine girme gibi tarihsel bir mücadeleden gelen bir enstrümanın, düğünlerimizin yerleşik elemanı haline gelmesinin, yine bu tarihsel misyon içerisinde nasıl değerlendirildiğini çok merak ediyorum. Orgun düğünlerde icrasına çok mu sert yaklaşıyorum bilmiyorum.
Etnik müzik ve popüler müziğin etkileşimi üzerine birçok tartışma yapıldı. Senfoni, rock ve caz altyapılı müzikler kabul görürken, elektronik müzikler halen varlık savaşı yürütüyor. Bir de popüler kültürün bıktırana kadar dinlettiği müzikler var. Görece daha geniş bir coğrafyayı aynı şarkılar altında birleştirmeyi hedefleyen bir zihniyetin hayatımıza yansımasını düğünler ve org pratiği üzerinden görebilmek mümkün. Davut Güloğlu furyasının arttığı dönemde, Karadeniz müziğinin nasıl yorumlanması ve icra edilmesi gerektiğine yönelik yürütülen tartışmalarda, Kazım Koyuncu konuyu başka bir cepheye taşımak istemiş ve bölgedeki düğünlerde çalınan orglardan bahsetmişti.
Orgun Türkiye’nin değişik bölgelerindeki düğünlerde icra edilmesine bakacak olursak; birbiriyle bağlantılı iki farkı misyonu üstlenmiş durumda. Birincisi, çalındığı yerin otantik müzikleri üzerindeki yozlaştırma etkisi; ikincisi ise ülkenin tüm düğünlerini aynı şarkılardan ibaret kılma etkisidir. TRT’nin derleme çalışmaları sonrasında, Türkçe sözler yazılarak “Devlet arşivine” kazandırılan(!) Diyarbakır-Artvin-Trakya şarkılarında aynı sözlere rastlamanın şaşkınlığının üzerine kat çıkıyoruz ve gittiğimiz her düğünde ”“Dilara” isimli şarkıya eşlik etmeye başlıyoruz. Giderek de alışıyoruz.
Neyse, gazel düştü bağlara…
Evrensel'i Takip Et