20 Eylül 2015 07:23

Duvarlar halkın matbaasıdır

Kentlerin arka sokaklarından, apartmanların en alt katlarından, kimi zaman karanlık bir köşeden uzanır o el. Biraz da 'öteki'nin sesidir. Toplumun bastırılmış, susturulmuş, lanetlenmiş, ötekileştirilmiş her şeyi duvarlarında yazılarından bize seslenir.

Duvarlar halkın matbaasıdır

Başak ŞAHİNDOĞAN

Her şey meçhul atamızın o mağara duvarına yaptığı ilk resim ile başladı…
İnsanın derdini anlatma ve iz bırakma çabası onu tarih boyunca farklı yöntemler aramaya itti. Kısıtlı alan ve zaman içinde kalan konuşma eyleminin yanında çizme ve bir nevi yazma eylemini de keşfedince önünde bu yönde koca bir çığır açıldı. Zaman içinde modern çağ ile birlikte mağara resimlerinin ve çivi yazılarının yerini kitaplar, gazeteler, dergiler alsa da insan mağara duvarına resim yapan atalarının mirasını hiç terk etmedi.
Ölümsüzlüğü bir türlü keşfedemeyen insan, ölüm karşısında kendini biraz da o duvarlara bıraktığı izle savunmaz mı? Dar alanlara sıkışmış bedenine inat yazdığı o yazıyla ruhundakini evrenin sonsuzluğuna bırakmaz mı?
Zamanlar mekanlar değişse, yaşamlar fani dünya içerisinde kayıp gitse de insan her zaman duvarların halkın matbaası olduğuna inandı. Adeta kendinden bildi ve yaşama dahil etti ve dili kıldı. Gün oldu kimselere söyleyemediği aşkını yazdı, gün oldu giden sevgiliye özlemini haykırdı. Ama en çok da o duvarlarda isyanını görünür kıldı. Güncel olan, gündemde kalan ne varsa inceden inceye işledi o duvarlara.

HER DUVAR YAZISI KOCA BİR ÇIĞLIKTIR
“Ben de varım” çığlığı, “O iş öyle değil” çığlığı, “Yeter artık” çığlığı, “Dünyada başka şeyler de oluyor” çığlığı, “Meydan okuyorum” çığlığı… Kimi zaman sadece bir insana yükselirken o çığlık, kimi zaman koca bir topluma hatta otoriteye seslenir.
Duvar yazıları taşıdıkları bu muhalif tavır nedeniyle de toplumsal tepki oluşturmada kullanılan en eski yazı türüdür. İnsanı sıkıştırıp şekilsizleştiren, tüm toplumsal, siyasal, ekonomik ve dini kalıplar, kimliksizleştiren tüm baskılar duvar yazıları ile bertaraf edilir.

SOKAĞIN DİLİ
Duvarlar sokakların ve mekanların en işlevsel unsurlarıdır. Ve duvar yazılarını yazanlar ise bu mekanlar ve sokaklarla sıkı ilişkileri olan insanlardır.
“Açsanız zenginleri yiyin” yazısını yazarken o fırçayı tutan el elbette açlığı bilen bir insanın elidir.
Kentlerin arka sokaklarından, apartmanların en alt katlarından, kimi zaman karanlık bir köşeden uzanır o el. Biraz da “öteki”nin sesidir. Toplumun bastırılmış, susturulmuş, lanetlenmiş, ötekileştirilmiş her şeyi duvarlarında yazılarından bize seslenir. Bir yaradan boşalan kirli kan gibidir. O satırlardan akan kan iyi gelir, temizler, iyileştirir. Hayatını sadece kapalı mekânlarda sınırlı alanlarda geçiremeyen, yaşamın tam merkezinde mekânı sokak olan insanlar duvarlara yazı yazar. Tam da bu nedenle duvar yazılarının en büyük düşmanı ya yaşamı dört duvar arasına sıkışıp kalmış insanlar ya da insanları sınırlar ve kalıplar içerisine hapsetmeye uğraşan otoritedir.
Duvar yazıları gerek halkın dilini yansıtması gerekse yaşananları kitlelere ve geleceğe aktarması nedeniyle başlı başına bir güç olarak karşımıza çıkar. İnsanlar o yazıları okuyarak birlik duygularını güçlendirirler. Bireyden birlik ve topluluk duygusuna dönerler. Bu nedenle de insanlar duvarlara ayrı bir rol biçerek onu da yazı, slogan ve resimlerle yaşamın içine dâhil ederler. Hal böyle olunca sizin söyleyemediğinizi söyleyen, tam da sizin gibi düşünen, acınızı alaycı bir dille yumuşatan, içinizde birlik duygusu oluşturan bilinmez ama kalabalık bir dost sesidir.

YAŞAMI YAZMAYA DEVAM!
Her türlü otorite duvar yazılarını yok etmeye çalışsa da insan atalarından beri o satırlara koca bir yaşam sığdırır…
Duvar yazıları;
 “Bu bayram içinizdeki öküzü kesin” ,  “Civcivleri boyamasanıza” ya da “Yalnızca hayvanlar kürk giyer” diye seslenecek kadar hayvan severdir.
Aşkını “Bizimkiler sana yenge demek istiyor” sözleriyle anlatacak kadar mahcup , “O da sevecekti işi çıktı demek ki, yoksa kesin severdi” diyecek kadar optimisttir.
“Alkol işinizi engelliyorsa işinizi bırakın”  ve “Tatil kölelere verilen kırıntılardır, afiyet olsun!” diye seslenerek aklınızı çelecek kadar davetkar ve “Düşünün lan kafanız acımaz” diyecek kadar gerçekçidir.
Bazen de “Sigara iç dedeni gör, sigara içme torununu gör” diyerek nasihat eder.
Toplumsal cinsiyetçiliğin en net deşifre olduğu yerlerdir. Erkek egemen dünyanın yüzüne tokadı “Erkekliğiyle övünür kadından doğan erkekler” satırlarıyla atar.
Her durumda “Biber gazı sıkmanıza gerek yok bayım, zaten yeterince duygusal çocuklarız” , “Ya ameliyatlı yerime gelseydi?”, “Sıkma demiyorum hobi olarak yine sık”  ve “Neşe direnişin kahkahasıdır”  diyecek kadar mizah yüklüdür.

SÖYLEYEMEDİKLERİMİZE İNAT
Ve tabiî ki gücü ellerinde tutanların canını fena halde sıkar duvar yazıları. Çünkü kendi dünyalarının dışında, daha gerçek, daha renkli ve yalansız bir dünyanın olduğunu alay edercesine hatırlatır onlara. Görünmesini istemediklerini gösteren bir aynadır o satırlar. Yalnızca duvar yazılarını okuyarak o yerin o toplumun ruhunu anlaşılabilir. Her ne kadar naif bir elden çıkmış olsa da duvar yazılarının etkisi ve çekim gücü inanılmazdır. Bir duvar yazısı görüp de okumadan geçecek bir babayiğit bulamazsınız. Çünkü duvar yazıları elden geçirilmemiş, yalın, sansürsüzdür. O satırları yazan kimliksizdir. Yani hem hiç kimse hem de aslında herkestir. Ve bir kere o duvara yazılmışsa o satırlar artık herkesindir. İşte tüm bu nedenler de tahmin edileceği gibi her türlü otorite tarafından tehdit unsuru olarak algılanır.
İşte o zaman hemen yasaklar, cezalar devreye girer. Otorite büyük bir korkuyla temizlik çalışmasına girişir. O satırlarla yaşama düşülmüş notu silmek için düzenli olarak “ temiz”lerler duvarları.  
Ama bilmezler ki hafızaları silmek imkansızdır.
Bilmezler ki mağaraya o ilk resmi yapan atamızdan beri tüm duvarlar halkındır.
Ve en önemlisi o korkuyla temizlenmiş duvarlar, söyleyecek sözü olanlar için yazı yazmaya hazır boş duvarlardır…

FAŞO HES
Pek çoğumuzun adını köylerine HES yaptırmamak için verdikleri mücadele ile duyduğumuz Torosların yamacında bir yayla köyüdür Boğazpınar. Köylünün 2012 yılında başladığı mücadele için de zaman zaman haklarında açılan davalara tanık olurken, zaman zamansa yaptıkları festivallere konuk olduk. Ortaya koydukları birlik ve mücadelenin zafer haberini ise geçtiğimiz aylarda aldık.
Boğazpınar’ın diğer mücadele noktalarından en büyük farklarından biri köy bakkalından başlayarak tüm köye yayılan duvar yazılarıdır. Köy sokaklarında yürürken adeta geçen zaman içinde yaşananları satır satır okuyabilirsiniz. Son olarak köy meydanındaki bakkalın önüne geldiğinizdeyse duvarlar köyün dili haline dönüşür. O özgürlük mavi duvarda bolca şiir ve şarkı sözünün yanı sıra aşkı, isyanı, sitemi, mücadeleyi ve mizahı bir arada görebilirsiniz.
Kimi yerde, “Alışverişini marketten yaparsınız ama cenazenize bakkalınız gelir” diye sitem ederken,
Kimi yerde “Arhavi Boğazpınar kardeş, HES’çiler kalleş” diyerek diğer mücadelelere koca bir selam çakar.
Bir köşede ”Aşk mı kaderi kovalar, kader mi aşkı kovalar?” sorusuna “Kaçan kovalanır be usta!” diyecek kadar naifken,
Bir diğer köşede “Aynı gökyüzü altında direniyoruz” diyecek kadar mağrurdur.
Ve en önemlisi köyünün mücadelesinde “Faşo HES” yazısıyla yer alacak kadar bilgedir…
İşte bu duvar mücadele zaferle sonuçlandıktan sonra da köye renk katmaya, hem köyün gençlerinin hem de köye gelen ziyaretçilerin uğrak noktası olmaya devam etti. Ta ki üzerindeki yazıdaki gibi FAŞO bir zihniyeti rahatsız edene kadar. Çünkü bu 40 yıllık emektar bakkal geçtiğimiz günlerde “Üzerinde sakıncalı yazı bulundurmak” gerekçesiyle idari bilimlere şikâyet edildi.  Yaşamın aynası olan o yazıların neye ve kime sakıncası olduğu,  kimi rahatsız ettiği bilinmez ama bu durumun otoritenin ve insanların ruhun işlemiş faşizmin yok etme çabasının ürünü olduğu su götürmez bir gerçektir.
Ama bu çaba boşuna.
Çünkü o bakkalın duvarları hayatın ve halkın dilidir. Yaşamın ta kendisidir.
Faşizm en çok da sınırsızlıktan korkar. Halbuki o satırlar gerçekleri olduğu gibi yazacak kadar korkusuzdur.
Faşizmin tüm saklı-gizli sinsiliğine karşın o satırlar alabildiğine cesurdur.
Faşizm kendinden başkasına göz açtırmamak için her yolu denerken o duvarlar her duyguya yer açma çabasındadır.
Faşizm karanlık ve yalnızken o satırlar inadına renkli, alabildiğine kalabalıktır.
Faşizm her ne kadar yasaklamak ve yok etmek üzerine kurulsa da er ya da geç o rahatsız olduğu duvarların altında kalmaya mahkûmdur.  Çünkü özgürlük tüm duvarları içine alabilecek kadar güçlüdür.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik

Yüksek voltajlı teşvik

Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et