Yaşamak istediğimiz bir gelecek var
Bilgesu KARAKULAK
Üniversitelerin birçoğu yarın açılacak ve yeni döneme başlanacak. Kampüsler açılacak açılmasına da nasıl bir süreçte açılacağı da önemli bir soru. Ülkede yaşanan her olayın, politik durumun üniversitede doğrudan bir karşılığı olduğunu düşündüğümüzde içinde bulunduğumuz süreç de bizlere üniversitenin yeni dönemi hakkında ipucu veriyor aslında. Biraz göz gezdirelim son durumlara. Bir tarafta “550 vekil isterim de isterim” diyen bir cumhurbaşkanı, çocukların dondurucuda bekletildiği Cizre, tüm saldırılara rağmen sokağa çıkıp, Barış Bloku’nda birleşen binler, bir tarafta da her geçen gün yaşamı daha da zorlaşan işçi sınıfı ve emekçi kesimler... Bir yanda geleceksizlik kaygısı had safhaya ulaşmış üniversitedeki niteliksiz eğitimden beklentisi kalmamış, sermaye partilerinin oy deposu, sermayeninse iş gücü olarak gördüğü biz üniversite öğrencileri. Elbette gündemi günlük olarak değişen bir ülkenin son dönemini bu cümlelerle anlatmak yeterli olmaz. Bize ayrılan sayfalarda zaten ülkenin son gündemini anlatmak da yeterli olmaz. O yüzden bu özet cümlelerden yola çıkarak devam edelim.
Nerede kalmıştık en son sermaye partilerinin hedefindeydik öyle değil mi? Gönül isterdi ki her daim akıllarında olalım da “Şu gençlerin hali ne olacak”tan öte birkaç kelam etsinler ancak bizleri ne hikmetse bir tek o çok önemli seçim zamanlarında hatırlıyorlar. Böyle dönemlerde “Aman gençlerimiz geleceğimiz, onlar bizim için çok önemli; onlar için birçok yeni planımız, projemiz var” gibi sahte, artık bizim gözümüzde hiçbir inandırıcılığı kalmamış sözler sarf ediyorlar. Halbuki onlar da bizler gibi üniversitelerin durumunu çok iyi biliyorlar ve omuz omuza yürümekten çok memnun oldukları patronlar kulaklarına ne fısıldasa üniversitede yerine gelsin istiyorlar. Hatta geçenlerde bir CEO kulağa fısıldamayı da geçmiş bir mektup göndermiş YÖK’e. Tahmin edeceğiniz gibi bu bir aşk mektubu değil. Bu mektup üniversite öğrencilerinin sermayenin ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte olması için üniversite eğitiminin ona göre şekillenmesi gerektiğini belirten bir iş mektubu. Patronlarla YÖK arasındaki samimi ilişkiyi siz düşünün artık. Peki siyasetçilerin de patronların da gözdesi biz gençleri nasıl bir üniversite bekliyor bu dönem? Asıl konumuz buydu galiba saptık biraz ama n’apalım sevgili Evrensel okurları bir üniversiteli genç olarak söylemeliyim, çok doluyuz çok!
Öyleyse devam edelim. Ülkenin içerisinde bulunduğu çatışmalı ortam yukarıda bahsettiklerimizden bağımsız gelişmiyor. Bugün ülkede 6 milyon seçmene, mecliste 80 milletvekiline sahip bir partinin binaları kundaklanmaya çalışılıyorsa, taşlı sopalı saldırılara maruz kalıyorsa, Cizre’de yaşandığı gibi keskin nişancılar sokaklarda konuşlanmış, çocuklar ölüyorsa, ekonominin gidişatı açık ve net bir şekilde kötüye gidiyorken halk gittikçe yoksullaşıyorken savaşa, silahlara ayrılan para git gide artıyorsa kusura bakmayın ama filmlerdeki o eğlenceli müzikler eşliğinde başlayan üniversitenin ilk günü hali bizler için geçerli değil. Bu kadar çatışmalı ve gergin bir süreçte bizi de aynen böyle bir ortam bekliyor aslında. Ülkedeki kutuplaştırma politikaları tam gaz devam ederken üniversite de bunun dışında kalmıyor. Kardeşi kardeşe düşürmekte ustalaşmış AKP, bu dönemde de üniversitelerde ayrıştırma ve kutuplaştırma çalışmalarına devam edecek.
ÜNİVERSİTEDE DE BİR KARŞILIĞI VAR
Tüm bu çatışmalı süreçlerin üniversitedeki tek yansıması somut çatışmalar olmayacak elbette. Yani IŞİD yanlılarının, ırkçı-saldırgan güruhların saldırılarına bu dönem devam edeceği aşikar ancak bir de bu yaşananların üniversitede başka bir karşılığı var. Zaten demokrasiden, akademik özgürlükten muaf üniversitelerde bu talepleri savunur olmak deyim yerindeyse marjinal hale gelecek; demokrasi, akademik özgürlük gibi kelimeler normalde geldiğinden daha yabancı gelecek bize. Yani hükümet kendinden yana herkesi üniversitede kadrosu haline getirip muhalif ses çıkaran her akademisyeni soruşturmalarla yıldırmaya hiç düşünmeden devam edecek.
Bu dönem de demokratik bir üniversite için, talepleri için, hakları için mücadele eden öğrencilere sayısız soruşturma açılacak, başları beladan kurtulmayacak! Ülken savaş halindeyken başka bir şeyden bahsetmek suçmuş gibi tüm taleplerimizi bir sineye çekmemizi bekleyecekler. Her zaman olduğu gibi bu sefer de yanıldıklarını fark edecekler. Bu savaş bizlerin savaşı değil, bu savaş ülkedeki demokrasi ve barış seslerinden rahatsız olmuş, koltuğu tahta çevirmeye çalışırken koltuğu da altından kayan, tek adam olmak için uğraşanların savaşı.
Bizim oralarda (derken Saray’ın dışını kastediyorum) düşmanlıklar halklar, komşular arasında olmaz. Bizim buralarda para kazanmaya doymayan, işçilerin bedenleri üzerinden yükselen rezidanslarla zengin olan sermayedarlarla; ekmek parasını kendi emeğiyle kazanmaya çalışan, hakkı için “ölmek var dönmek yok” diyen metal işçileri arasında uzun bir tarihi olan derin bir düşmanlık vardır. Bu yüzden de Saray’ların savaşlarına karşı barış çağrısını her daim büyütmeye devam edeceğiz.
Üniversitelerimizde Barış Bloku’nun büyümesi ve her kesime ulaşabilmesi için çaba göstermeye devam edeceğiz. Bizim yaşamak istediğimiz eşit ve özgür bir gelecek var ve barış yoksa gelecek de yok!
Evrensel'i Takip Et