Janet BARIŞ
Filmekimi her yıl olduğu gibi sonbaharın da habercisi. Geçtiğimiz yılın köklü festivallerinden cımbızla ayrılarak seçilen filmlerin çoğu her sinemasever için bulunmaz bir kaynak. Cannes, Sundance gibi dünyanın sayılı festivallerinde gösterildikten sonra Türkiye’de gösterim şansını Filmekimi ile bulan filmler 2 Ekim-11 Ekim tarihleri arasında seyircisini bekliyor olacak.
CAROL
Her yıl olduğu gibi bu yıl da Filmekimi’nin diğer filmler arasından bir iki adım öne çıkan, parlayan diğerlerine oranla daha çok konuşulan filmleri var. Bunlardan bu yıl için sayabileceğimiz filmlerden biri Carol. Cannes’da ödüller açıklanana dek favori gösterilen Todd Haynes imzalı Carol 50’li yıllarda birbirine aşık olan iki kadının hikayesi. Stilize, temiz ve duygusal bir film Carol. Cate Blanchett ile Rooney Mara oyunculuklarıyla göz dolduruyor. Hem 50’lerde hem de lezbiyenlik gibi bir mesele üzerinden ilerlediği için zor bir işin altından kalkmış yönetmen. Aşkı, kadını, kadının doğasını, sevme biçimini hem fiziksel hem de içerik olarak yansıtıp seyirciye bu yasak aşkın sınırları arasında dolanma fırsatı veriyor.
İNSANIN DOĞASI (LA LOI DU MARCHE)
İşsiz kaldıktan sonra bir markette güvenlik görevlisi olarak çalışmaya başlayan Thierry’nin hikayesini anlatan İnsanın Doğası (La loi du marche) görülesi filmlerden biri. Kapitalizmin marketin güvenlik kameralarında dolaştığı bir yerde vicdanı ve insanlığı arasında kalan Thierry’nin iç hesaplaşmasını yönetmen Stephen Brize o kadar zarif ve ince anlatmış ki görmeden geçmek olmaz. Başrol oyuncusu Vincent Lindon’ın Cannes’dan en iyi erkek oyuncu ödülüyle döndüğünü de eklemekte fayda var.
GENÇLİK (YOUTH)
Paolo Sorrentino’nun son filmi Gençlik (Youth) Cannes’da favoriler arasında gösterilse de festivalden eli boş döndü. Youth yönetmenin bir önceki filmi Muhteşem Güzellik (La Grande Belleza) kadar ihtişamlı ve görkemli olmasa da oyuncularıyla öne çıkan bir yapım. İki yaşlı adamın son demlerinde düşündükleri ve anımsamaları üzerine kurulu olan filmde başrol oyuncuları Michael Caine ve Harvey Keitel adeta oyunculuk dersi veriyor. Konusu ilgi çekici olmasa da Sorrentino’nun bu iki usta oyuncuyla ortaya çıkarttıklarını görmekte fayda var.
KRONİK (CHRONİC)
Kronik (Chronic) kendi halinde, ana karakterin hattıyla şekillenen ama zaman zaman da sertliğini elden bırakamayan bir film. Özellikle başrol oyuncusu Tim Roth’un performansıyla öne çıkıyor. Cannes ana yarışmada rakipleri arasından senaryo anlamında çok öne çıkmıyordu ama Coen Kardeşler’in başkanlık ettiği jüri Krronik’i senaryo anlamında güçlü görmüş olacak ki film Cannes’dan senaryo ödülüyle döndü.
DHEEPAN
Jacques Audiard’ın Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye aldıktan sonra epey konuşulan filmi Dheepan güçlü rakipleri arasından sıyrıldığı ve aslında çok da favori olmadığı halde Altın Palmiye’yi kucaklamasıyla ilgi çekmişti. Filmekimi’nde Cannes’da Altın Palmiye almış filmi es geçmek olmaz ama yine de filmin bir göçmen hikayesini kafası karışık ve batılı bir gözle anlattığının da altını çizmek gerek.
NAHİD
Cannes’da ‘Belirli Bir Bakış’ bölümünde gösterilen ve İranlı kadın yönetmen Ida Panahandeh’in ilk uzun metraj filmi olan Nahid bir kadının tek başına hayata tutunma çabası. Film, kocasından ayrıldıktan sonra sadece kendi ayakları üzerinde durup özgür bir yaşamı arzu eden Nahid’in kendi yolunu çizmeye çalışması ile toplumsal baskılar arasında kalışını anlatıyor. Filmekimi’nde İran sinemasından bir örnek görmek isteyenleri cezbedebilir.
SALTANATIN MEZARLIĞI (CEMETERY OF SPLENDOR)
Bu yıl Cannes’da neden ana yarışmada değil de Belirli Bir Bakış kısmında gösterildiğini anlayamadığım Saltanatın Mezarlığı (Cemetery of Splendor) bir Apichatpong Weerasethakul rüyası gibi adeta. Gerçekle rüya arasında sıkışıp kalan film seyircisini de gözü açık rüya görmeye zorluyor. Yönetmenin tarzını daha önceki filmlerini sevenleri yine çok iyi bir film bekliyor.
GÜNEŞ TEPEDEYKEN (THE HİGH SUN)
Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde gösterilen ve jüri özel ödülüyle dönen Güneş Tepedeyken (The High Sun) üç farklı hikayeyi aynı oyuncularla şekillendiren ilginç bir yapım. Her hikayenin kendi içinde bütünlüğü olmasının yanı sıra zaman aman yarım kalmış gibi bir his de bırakmıyor değil.
BAYAN AMERİKA (MİSTRESSAMERİCA)
Bayan Amerika (MistressAmerica) da Amerikan bağımsız sinemasını sevenler için biçilmiş kaftan. Noah Baumbach ve Greta Garwig birlikteyken ne yapsa takip edilir, sevilir. En son Frances Ha’da birlikte gördüğümüz ikiliyi Filmekimi’nde kaçırmak ayıp olur.
SAUL’U OĞLU (SAN OF SOUL)
Yahudi soykırımına günümüz sinema dilini kullanarak kendine özgü bir bakış açısı getirip seyircisini rahatsız eden Saul’u Oğlu (San of Soul) Cannes’da da ilgi çekmiş ve Büyük Ödül’le dönmüştü. Filmekimi’nin de öne çıkan, merak edilen konuşulan filmlerinden biri.
EL CLUB (THE CLUB)
Tony Manero ve No gibi bol ödüllü filmlerin yönetmeni Pablo Larrain’in son filmi El Club (The Club) da Filmekimi programında. Küçük bir sahil kasabasında günah çıkarmak için toplanan rahipler üzerinden kilise ve dine dair birçok şeyi sorguluyor yönetmen. Sözünü esirgemeyen bir yönetmen olan Larrain’in El Club’ı konusu ve işlenişine dair merak uyandırıyor.
BEN, EARL& ÖLEN KIZ (ME, EARL ANDTHEDYİNG GİRL)
Ben, Earl& Ölen Kız (Me, Earl andtheDying Girl) yılın en sevilen Amerikan bağımsızlarından biri olmuştu. Sundance’te de çok konuşulan film ergen hikâyesi sevenleri özellikle cezbedebilir.
PAULİNA (LA PATOTA)
Cannes’da Eleştirmenler Haftası bölümünde gösterilmiş ve büyük ödül ile FIPRESCI ödülünü almış olan Paulina (La Patota) özellikle konusu ile de ilgi çekici Filmekimi filmlerinden.
ANNEM (MI MADRE)
Nanni Moretti Türkiye’de de sevilen bir yönetmen. Son filmi Annem (Mi Madre) vasat bir Moretti olsa da yönetmenin sinemasını takip etmek isteyenler için ilgiçekici tarafları olabilir.
EX MACHİNE
28 Gün Sonra ve Günışığı gibi sevdiğimiz felaket/bilim-kurgu filmlerinin yazarı Alex Garland’ın ilk yönetmenlik denemesi olan Ex Machine aynı zamanda bu yıl Filmekimi’nin tek bilimkurgusu.
Evrensel'i Takip Et