‘Millî’nin serüveni ve Erdoğan’ın hamlesi
Erdoğan, iki ayrı siyasi kampın lügatında iki ayrı karşılığı olan ‘millî’ kavramını tekleştirerek, iktidarının karşısına dikilen halk güçlerine karşı ulusçu-dinci bir harç olarak kullanmak istiyor.

Mithat Fabian SÖZMEN
Tıpkı toplumlar gibi kesintisiz bir değişim halinde olan kelimeler, bu değişimlere bağlı olarak farklı anlamlar kazanabilir, kavramsallaşabilir ve yine bunun sonucu olarak ideolojik bir çatışmanın ev sahibi haline gelebilir.
KISACA ‘MİLLET’ VE ‘MİLLÎ’
Aramice “konuşmak” anlamına gelen “Milla” kökünden Arapçaya geçen ve Kur’an-ı Kerim’de çok sayıda ayette kullanılan “Millet” kelimesi de bunlardan biridir. “Aynı dili konuşanlar”ı imleyen bu sözcük, Kur’an-ı Kerim’de “İbrahim’in milleti”, “Yâhud milleti” ifadelerinde kendine yer bulur. İslam’ın Araplar içerisinde ve sonrasında başkaca coğrafyalarda hızlıca yayılmasıyla “Millet” artık belli bir dine mensup insanları işaret etmeye başlar. Yani “Millet” deyince artık anlaşılan Müslümanlardır.
Osmanlı’ya gelindiğinde ise Müslümanların dışındaki dini grupların da aynı imparatorluğun çatısı altında kalmasıyla ‘Millet Sistemi’ gündemi gelir. Üstün görülen Sünni Müslümanlara “Millet-i Hakime”(Aleviler ve Çingeneler dışarıda bırakılır), Rum, Ermeni, Yahudi gibi diğer gruplara ise “Millet-i Mahkume” denir.
İKİ ‘MİLLÎ’
19. yüzyıldan itibaren ulusçuluğun etkilerinin Osmanlı’ya ulaşmasıyla mahkum milletler bağımsızlık arayışına girer. Tanzimat Fermanı’nın “Bütün tebaa eşittir” maddesinin engelleyemediği bu arayışın etkileri ve denkleme Türkçülüğün dahil olması “Millet”in ve “Millî”nin kazanacağı yeni anlamları da şekillendirir.
“Milli Mücadele”, Anadolu’daki Müslümanların mücadelesi şeklinde “Milli” sıfatını kazanır. Büyük Millet Meclisi de Müslümanların meclisi olarak kurulur.
Ancak 1924 ve sonrasında “Millet” ve “Millî” yeni bir içerik kazanır. Millet artık modern anlamda ulusun karşılığı olarak kullanılır ve “Türk”e karşılık gelir.
Cumhuriyetin kurucu aklı bu söylemi benimserken, eski kullanım da dini cemaat ve tarikatlarda yaygınlığını sürdürür. Millî Görüş Hareketi’nde siyasal karşılığını bulan İslamcılık, ilk partilerini Millî Nizam ve Millî Selamet adıyla kurar. Millî’den kasıt Müslümanlardır hatta ‘Millî’nin Türk ulusçusu olan yerleşik kullanımına eleştiri vardır.
Karşı cephede de “Millî”nin serüveni sürer. Ulusçuluğun etkisindeki ‘sol’un bir kesiminin devrim stratejisine verdiği isim ‘Millî Demokratik Devrim’dir örneğin. Devrimci hareketlerin henüz emekleme günlerinde “Millî” bir süre, “ülkenin tam bağımsızlığı” yolundaki talepleri içeren başlıkları formüle etmede kullanılır. Ulusçuluktan kurtulamayanlar bunu halen sürdürür. Örneğin Aydınlık ve Vatan Partisi cenahı halen “Millî hükümet” çağrıları yapar durur.
2000’LER: MİLLÎCİLER ERDOĞAN’A KARŞI
‘Millîcilik’ iki farklı anlamıyla 2000’lere gelirken “Millî Görüş gömleğini çıkartıp” siyaset sahnesine geri dönüş yapan Recep Tayyip Erdoğan, AB ve ABD’nin tam desteği ve BOP Eş Başkanlığı gibi sıfatlarla donatılarak partisinin iktidarını sağlamlaştırır.
O dönem dilinde millîlik yoktur. Aleyhindeki gayri millîlik iddiaları ise gırladır. Bugün en yakınında duran ve hatta “yerli-millî” retoriğinin arkasındaki isim olduğuna dair ciddi veriler bulunan Yiğit Bulut’un da dahil olduğu ‘Sol’ Millî Cephe(moda adıyla ulusalcılar) ve Erbakan ile MHP’nin dahil edilebileceği Sağ Millî Cephe* onu “gayri millî” olduğu gerekçesiyle yerden yere vurur.
Dış güçlerin ve burjuvazinin desteğini kazanmanın yolunun liberal söylemlerden ve neoliberal ekonomik dayatmalardan geçtiği bu dönemde söylenilenleri harfiyen yerine getiren Erdoğan, yerini, gücünü sağlamlaştırdıkça lügatını da günceller.
2013 SONRASI: BAŞ MİLLÎ ERDOĞAN!
2000’lerin başından itibaren kendisine ‘gayri millî’ diyerek söven iki ayrı ‘millîci’ cephenin tüm propaganda cephanesi artık onun bayrağı altındadır.
‘Yeni Türkiye’de hak arayan, iktidarı sorgulayan, eleştiren, mutsuz olan herkes “Dış güçler”in piyonudur.
AKP iktidarının ilk yıllarında ‘Sol’ Millîcilerin dilinde olan ve AKP’ce küçümsenen bu “dış güçler” söylemi, Gezi direnişi, Suriye fiyaskosu ve Gülen Cemaati’yle kavganın ardından liberal “aydın”ların AKP saflarından kopuşuyla iyice güçlenir.
AKP karşıtı isyanın “darbeci” olduğu iddiasıyla yarattığı şiddete meşruiyet bulmaya çalışan Erdoğan ve ekibi, önce “Millî irade” söylemini piyasaya sürer, son 1 yıl içerisinde ise “yerli ve millî”yi ısıtmaya başlar. “Emperyalistler”, “Faiz lobisi” vs. gibi söylemler artık dillerdedir.
Millîciliği kullanan iki akımın kesişim noktası olarak “eski Erdoğan düşmanı yeni Erdoğan sevdalısı” ve sık sık büyük harflerle vurguladığı üzere ‘LİDER’in sağ kolu Yiğit Bulut’un bu dönemdeki köşe yazılarına bakmak yeterince fikir vericidir. Keza, “Millet-i mahkume”den olsa da Erdoğan’ın himayesine girebilmek için epey çabalayan Markar Esayan da son 6 aydır “yerli ve milli”yi cümle içerisinde kullanmaya özel bir önem vermektedir. Saray sakininin, emrindeki kalemlere “anahtar kavram” vermeyi sevme huyu hesaba katılırsa bu şaşırtıcı değildir. Bugünlerde Kurtuluş Tayiz’inden Akit’ine hepsi yerliliğin ve millîliğin önemine vurgu yaparken hepsinin tepesindeki Yiğit Bulut da köşe yazılarını “YAŞASIN ‘MİLLİ’ OLAN....VE BU YOLDA ATILACAK ADIMLAR...”(Bağırmalar Bulut’a aittir) şeklinde bitirmeye başlamıştır.
Açık ki, başkanlık hayaliyle, HDP ve onu destekleyen güçleri baraj altında bırakmak için gündeme gelen bu söylem, Erdoğan’ın her türlü baskı ve terör yöntemini kullanmaya gönüllü olduğu çaresiz saldırganlık döneminde sayısız kez karşımıza çıkarılacak. Erdoğan karşıtı olduğunu iddia edenlerin ‘Saray savaşı’yla birlikte nasıl hizaya geldiğini hatırlarsak bu ‘Millî karma’ girişiminin hangi “hassasiyet”lere güvenerek gündeme getirildiğini anlamamız da kolaylaşır.
* Elbette bu gerçek bir cephe değildir. MHP ile Millî Görüş, ‘millî’ tanımı konusunda hiçbir zaman aynı noktada durmamıştır. Ülkücü Ozan Arif’in, ‘Adil Düzen’ şarkısındaki “Nasıl milli görüş ki millilik güdülmedi Tahran’a gidildi de Bakü’ye gidilmedi” sözleri ayrımın hangi noktada olduğunu açıkça ortaya koyan bir örnektir.
Evrensel'i Takip Et