Vera'yı güzel kılan şey neydi?
Marx’ın sırf okuyabilmek için Rusça öğrendiği, Lenin’in Menşeviklere karşı ateşli bir şekilde savunduğu yeni insanları anlatan “Nasıl Yapmalı?” ya dönelim. Rahmetov’da vücut buluyor mesela o yeni insan önce denklemin bilinmeyenlerini buluyor sonra çelikten bir irade ile harekete geçiyor.
Kocaeli
Ne yön verir insanın eylemlerine? Kiminle arkadaş olacağına karar verirken hangi kıstasları ele alır insanlar? Ya da akşam hangi yemeği yiyeceğini düşünürken nasıl karar verir insan? Kariyer planını çizerken, yalan söylerken, hangi çantayı alacağına karar verirken… Her zaman rastlantısal gelişmelerin ortaya koyduğu sonuçlar mıdır insan eylemini belirleyen sürecin baş faktörü?
Estetik ve ahlaki denklemlerin sonucu olarak ortaya çıkan doğru ve güzel gibi bu olgular insan eylemini belirlemede oldukça önemli bir role sahip gibi görünüyor. Geriye ise denklemin bilinmeyenlerini ortaya koymak kalıyor. Bu denklem kimi zaman birinci dereceden iki bilinmeyenli bir problem olarak karşımıza çıkarken kimi zaman beşinci dereceden çok bilinmeyenli bir denklem olarak problem olabiliyor. Bilinmeyenlerin her biri insanın gerçekleştirdiği eylemin farkına varmasını, bilinci keşfetmesini sağlar.
İnsan neden üzüldüğünün, neden aşık olduğunun, neden bedel ödediğinin bilinmeyenlerine ulaştıkça yaptığının doğruluğuna ve güzelliğine ulaşıyor. Öğrenilen her bir bilinmeyen yaptığı eylemden o kadar mutlu kılıyor insanı veya güzel olana o kadar yönlendiriyor. Güzel olan uğruna o kadar çelikleştiriyor.
YARININ İNSANLARI İLHAM VERİYOR
Çernişevski’nin ‘Nasıl Yapmalı?’ romanındaki denklemin bilinmeyenlerine ulaşan, yapacağı eylemin sebebinin farkında olan, amaca ulaşma uğruna eylemlerini disiplinli bir şekilde senkronize eden yarının insanları ilham veriyor bu paradigmaya. Kısaca “Güzel olan, hayattır; hayatı anladığımız tarzda gördüğümüz varlık güzeldir; güzel, hayatı dile getiren ya da hayatı bize hatırlatan şeydir.”, “Güzel olan, bizim idealimizi, dileklerimizin ve sevgimizin hedefini ve konusunu dile getiren şeydir.” diyerek özetliyor.
Yaşadığı döneme kadar süregelmiş olan estetik anlayışına da ya da sanatın ve şey’in güzelliğine de “Hayattır.” diyerek yeni bir yol açıyor. “Tabloya oranla gravür ne ise hayata oranla sanat odur” “İnsanlar sanata rağbet gösteriyor ise bu gerçekteki güzelliğin onları tatmin etmiyor olması değil bazı sebeplerden ötürü ulaşılamıyor olmasıdır.” diyerek fikirlerini özet geçiyor.
Çernişevski idealist sanat teorisini çürüterek güzelin olması gerektiği gibi olan hayat olduğunu ve sanatın genellikle güzel hayatı kopya etmeye çalıştığını söyler. Ancak insanın hayat hakkındaki fikirlerinin tarihte nasıl değiştiğini anlayamamıştır. Fuerbach’cı kaba materyalist yaklaşımı benimsemiş ancak yaşadığı dönemde tarihsel materyalizme ulaşamamıştır.
İNSANA ÖZEL BİR İŞ GEREK
Marx’ın sırf okuyabilmek için Rusça öğrendiği, Lenin’in Menşeviklere karşı ateşli bir şekilde savunduğu yeni insanları anlatan “Nasıl Yapmalı?” ya dönelim. Rahmetov’da vücut buluyor mesela o yeni insan; önce denklemin bilinmeyenlerini buluyor sonra çelikten bir irade ile harekete geçiyor. Dönemin romanlarındaki şehvetli aşklar arayan veya yüksek mertebede zengin aristokrat ile şöhret ve para için evlenen kadın tiplerinin aksine Vera’ ya kulak verelim. “Ama senin benim gibi kartal olmayan insanlar özel birtakım duygularıyla boğuşup dururken başkalarını nasıl düşünecek! Yüreği özel duygularından kaynaklanan acılarla burkulan bir insan inançlarının peşinden nasıl koşabilir! Hayır! İnsana özel bir iş gerek, tüm yaşamını bağlayacağı; zorunlu, vazgeçilmez bir iş, öyle bir iş ki, bütün gönül akışlarından, heveslerinden, çok daha önemli olsun, yalnız böyle bir iş insana güç verir insanı dinlendirir. Ben böyle bir iş istiyorum kendime” İşte Vera’ yı “güzel” kılan şey bu. İşte Çernişevki ve ‘Nasıl Yapmalı?’sı yeni insanları gören, o insanlardan bir nüve de olsa barındırmayalım diyen bir nesli ortaya çıkarmıştır, ilham vermiştir ve ilham vermeye devam etmektedir.
YANLIŞLAR DA YOK DEĞİL
Ancak Çernişevski’nin ‘Nasıl Yapmalı?’ya yansıyan yanlış fikirlerine de değinmek gerekiyor. Çernişevski’nin yaşadığı dönemde kapitalizm, sanayileşme Rusya’da henüz gelişmemiş ve proletarya sınıf olarak ortaya çıkamamıştı. Dolayısıyla devrimin yegane unsuru olarak proletaryayı ele almamıştı. Çernişevski bunun yerine aristokratların, toprak ağalarının altında ezilen köylüleri ve onların kuracağı komün köyler aracılığı ile gelebilecek bir devrime inanıyordu. Ancak kapitalizmin gelişmesi ile birlikte parçalanmış köylülerin bir kısmı aşırı yoksullaşırken bir kısmı palazlanarak kulaklalar ortaya çıkmıştır. Artık yoksullaşan köylü yığını gözünü işçi sınıfına çevirmiştir. Kapitalizmin Rusya’da geç gelişmesi Çernişevski’yi Marx’ın doktrinlerinden uzaklaştırmış olsa da tarihin itici gücü olarak her zaman kitleleri görmüş ancak sadece işçi sınıfı öncülüğünde bir devrimin sosyalist devrim olacağını görememiştir.