Lafın ölümü açtığı iktidar
Gencecik yaşımızda, gencecik bedenimize, gencecik dilimize bu kadar ölümü sokan iktidarın ve onun sırtını dayadığı kapitalist sistemin nasıl çökeceğini konuşmalı asıl… Bu iktidar da laf lafı, laf ölümü açar. Konuşmalı, yazmalı ama en çok yaşanılası bir dünya için –ki bu bizim nefesimizdir- canhıraş çalışmalı…
Veli Ergin
İstanbul
Başka bir ülkeye gitmek nasip olur da, “ülkenizde nasıl bir iktidar var?” sorusuyla karşı karşıya kalırsam sanırım ağzımdan, “ölüm terzisi” lafı çıkar. Tabii laf lafı açar... Hele lafı Erdoğan’dan, iktidardan açarsak o laf uzar da durur. Lafı uzatmak değil maksadımız. Ama bu dönemde birkaç kelam söylemeden edemiyor insan.
“400 vekil olsa bunlar olmazdı” deyip halkı tehdit eden ve gençleri savaşın içine iten Erdoğan’ı mı yazsak yoksa onun uzvu AKP Gençlik Kolları başkanı ve İstanbul milletvekili Abdurrahim Boynukalın’ın Kasımpaşa özentiliğiyle Hürriyet gazetesini basmasını mı?
Dindar, kindar nesil yetiştirmeyi kendine görev edinmiş bir iktidarın verdiği görevi kendine amaç olarak gören gençliğin, Kürt işçisinin evlerini yakmasını mı? Duble yollar yaptığıyla övünüp, doğu illerinden batıya gitmek üzere yaptığı yollara çıkan araçların taşlamasını mı?
ROBOSKİ’NİN KANI KURUMADAN...
Caminin ırkı olur mu? Olmaz demeyin bu iktidarda o da olur. Kürt’ün camisi olması hasebiyle alıp eline makinelileri kurşunlanmasını mı ezan anonsu yerine, ‘hepiniz Ermeni’siniz’ deyip ölüm haberciliğini yapmalarını mı yazalım?
Roboski’ nin kanı ellerinde kurumadan, Cizre’ye dönüp çocukları terörist ilan etmesini mi yoksa Bismil’de çocuğu devletin hedefine oturtmalarını mı?
Jöle görmemişin bir jölesi olmuş tutmuş hepsini saçına sürmüş dedirten danışmanının “önce beni öldürün” deyip elleri silaha uzattıran sözlerini mi tartışsak yoksa…
İktidara kim karşı çıkarsa anında terör listesine yazılmasını mı yoksa asker ailesi kendisine tepki gösterdi diye ailenin “karakteri bozuk” ilan edilmesini mi?
TOPRAKLARIMIZDAKİ SİYAH SU
İhtişamı, halklara karşı olan, her geçen gün halkların korkuluğu haline gelen ‘Saray’ın özel harekâtçılarının Cizre’de yaptığı katliamı mı?
İki süngüyü yanına almadan konuşamayan haksızlıklarını mı?
Soma, Ermenek yüreklerde hala tüterken cacığa malzeme temsilcilerinin, “Kürt işçilere saldırmayın. Bizim için onlar ucuz iş gücü” iyi niyetliliğini mi?
Siyah bir su gibi bölgeye sızıp yaptıkları katliam sonucu susuz kalan çocuğun, sıkı mı sıkı yönetimlerinden sonra yerden su içen fotoğrafını mı?
Aklımıza gelmezse yüreğimizin kuruduğuna işaret olan Kobane’ li çocuğun, sahile vuran bedenini mi?
Okullar her açıldığında Kürt halkına anadillerinin boyunlarında zincir olduğunu hatırlatan ‘tek dil’ sloganlarını mı?
Başkan olamadı diye yoksul pencerelerinin üstünde artan kurşun izlerini mi?
ÖLÜ YIKAMAYI ÖĞRENMEK
Aynaya bakıp, “var mı benden daha güzeli” diye soran çirkin mi çirkin kraliçeyi, yalnız kendi suretini görmek istediği basını yaratma çabasıyla hatırlatmasını mı?
Dışı içi bir olmuş, savaşı esas aldığı politikaları nedeniyle patlama sonucu Reyhanlı’da elleri havaya doğru kalkmış annemizi mi?
Garip bir boşlukta çivili kalmış demokrasiyi mi?
Ali İsmail’i, Ethem’i, Abdullah’ı, Medeni’yi, Berkin’i mi?
Erdoğan’ın kızının mezun olduğu imam hatip lisesinde, “ölü yıkamayı öğrenin” deyip yine lafı ölüme getirmesini mi?
Ölümlerden uzak bir memleket hayali yerine, genç kuşakların ufkunu ölümle daraltmasını mı?
Ölüm, katliam yazmaktan ellerim usandı… O sebeple son birkaç şey yazıp bitireyim…
Gencecik yaşımızda, gencecik bedenimize, gencecik dilimize bu kadar ölümü sokan iktidarın ve onun sırtını dayadığı kapitalist sistemin nasıl çökeceğini konuşmalı asıl… Bu iktidar da laf lafı, laf ölümü açar. Konuşmalı, yazmalı ama en çok yaşanılası bir dünya için –ki bu bizim nefesimizdir- canhıraş çalışmalı…