01 Ekim 2015 00:56

Savaş politikalarına karşı 10 Ekim Mitingi ve nasıl bir hazırlık

Paylaş

Kadir YALÇINKAYA

7 Haziran seçimleri başkanlık sistemine geçit vermediği gibi, AKP’nin tek başına hükümet kurmasına da olanak tanımadı. İşçilerin, emekçilerin, yoksul halkın tutumu, başkanlık sisteminin ve tek başına hükümetin Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın ve AKP’nin kursaklarında kalmasına neden oldu.

Ortaya çıkan bu durum karşısında iktidarını sürdürmek isteyen AKP ve Erdoğan çatışma ve savaş politikalarını devreye soktu. Bu anlayışın halk düşmanı politikalarının amacı, ülkeyi kan gölüne çevirerek, halklar arasında düşmanlığı körüklemek, olağanüstü koşullara yaratarak egemenliğini sürdürmektir.
Cumhurbaşkanı, AKP, bütün bu politikaları sürdürürken devlet aygıtının silahlı, silahsız tüm güçleri etrafında tahkim ederek ilerlemektedir. Cumhurbaşkanı ve AKP Hükümetinin halka açtığı savaşta “sivil” güçler olarak nitelenen ve içinde Türk-İş, Hak-İş, Kamu-Sen ve Memur-Sen gibi emek örgütlerinin bulunduğu kurumlar bu politikaların yedeğine düşmekten kurtulamadı. Kendilerine Sivil Toplum Kuruluşları (STK) adını vermiş olmaları, onları sermayenin ve burjuva hükümetlerin üniformasız kuvvetleri olmaktan kurtarmaz. Yapılan Ankara ve İstanbul mitinglerine dolgu malzemesi vazifesi gördüler.

Şimdi bu yaşanan çatışma ortamında, saldırılar karşısında “Kim gerçek barış istiyor, kim savaştan yana tutum alıyor?”u anlatmak için DİSK, KESK, TTB ve TMMOB’nin çağrısını yaptığı, diğer demokrasi güçlerinin de katıldığı 10 Ekim’de Ankara’da merkezi miting yapılacak. Bu mitingin hazırlıkları başlamış durumda. Bundan önceki merkezi mitinglerin gösterdiği deney, sadece miting kararı almanın, tek başına o mitingi örgütlemenin, kitlesel katılım anlamına gelmediği defalarca ortaya çıkmıştır. Düzenleyici dört örgütün çalışması ve diğer demokrasi güçlerinin katılımı, barış ve kardeşliğin bir kez daha en ilerden ifadesinin yansıyacağı miting için belirleyici olacaktır.

Şurası çok açık ifade edilirse, son dönemlerde yapılan eylemlerin kitleselliği ve ortaya çıkan durum pek iç açıcı değildir. Bir iki örnek vermek gerekirse, KESK’in son TİS sürecinde Ankara merkezli yaptığı eylemlere en ileri kadroları bile ilgi göstermemiştir. Bu durum DİSK açısından da farklı değildir. Alınan miting kararının gereğini yapmadan durumun değişmesi mümkün olmayacaktır. Onun için DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin mitingin hazırlık sürecini örgütlemesi, tüm imkanları seferber ederek hazırlanması gereklidir.

Burada çok açık olan, keskin konuşmalarla, yukarıdan çağrılarla yığınların sokağa dökülmediği gerçeğidir. Mitingin kitlesel geçmesi, savaşa karşı barışı savunmak öncelikle yığınların içinde çalışma yapmakla mümkün olabilir. Hükümetin yedeğine düşen “sivil” kuvvetlerin tabanındaki işçi ve emekçilerin aydınlatılması ve gerçeklerin ulaştırılması yapılacak bu çalışmaya bağlıdır. KESK ve DİSK öncelikle kendi yöneticilerini, temsilcilerini işyeri çalışmasına katarak, kendi üyelerini barış politikalarına kazanarak bunu başarabilirler. Ve diğer “sivil” kuvvetlerin üye tabanına seslenerek barışı ve kardeşliği anlatabilirler.

Özellikle kamu emekçileri sendikalları alanında işyerlerinde bölünmüş bir sendikal yapı varken, sadece kendi üyelerine seslenen, pirincin içinden taş ayıklar gibi yapılacak bir kitle çalışması karşılık bulmayacaktır. Bu durum işçi sendikaları için de geçerlidir. Yukarıdan devletin ve onu yönetenlerin böldüğü emek örgütlerini aşağıdaki çalışma ve birlik duygusu yeniden birleştirebilir. Dağıtılacak her bildiri, asılacak her afiş, işyerinde yapılacak her toplantı ve işyeri açıklamaları, okun sivri ucu sermayeye ve onların savaş avanelerine yöneltilerek yapıldığı koşullarda mitingin amacı yerine gelecektir.

Milyonlara seslenmiş bir miting çalışması, yüz binleri toplayabilir, savaş ve çatışma ortamında barış haykırışı olarak yükselebilir. İşyerlerinden kopmuş bir çalışmanın yeniden işyerlerine dönmesi, emekçilerin içine girilmesi anlamına gelir. Yoksa “Biz nerede yanlış yaptık” demenin hiçbir örgüte, kuruma ve kişiye faydası olmaz. Olmadığı gibi sorunların derinleşmesine yol açar, sermayenin ve onların yedeğine düşmüş “sivil” silahsız güçler işçileri, emekçileri, yığınları ırkçı, şoven politikalarla zehirlemeye devam eder.

ÖNCEKİ HABER

Arçelik Beylikdüzü fabrikasında seçim yapıldı: Engele rağmen işçiler kazandı

SONRAKİ HABER

Cizre ve Silopi her şeye rağmen barış dilini konuşuyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa