03 Ekim 2015 15:32

Hayatı bir adım geriden seyretmeye ‘hayır’ diyen kadınlar

Kadın olmanın bir ağırlığı var bu coğrafyada... Toplumda bir adı olmayan kadının varlığına doğuştan iliştirilmiş etiketler de olmasa hiç yaşamamış gibi ölecek ve kim bilir soframızdaki yeri öküzden sonra bile gelmeyecekti.

Paylaş

Mehtap AKPINAR / Piraye GÖKÇEBAŞ
Kadın olmanın bir ağırlığı var bu coğrafyada... Toplumda bir adı olmayan kadının varlığına doğuştan iliştirilmiş etiketler de olmasa hiç yaşamamış gibi ölecek ve kim bilir soframızdaki yeri öküzden sonra bile gelmeyecekti.*
Bir vajinaya sahip olmanın gereği olarak itaatkâr bir çocuk, hamarat ve sonsuz özverili bir genç kız, kendisini eşine ve çocuklarına adamış, ailesinden başka bir yaşamı olmayan kutsal bir anne, namusuna halel getirmemek için eşi yokken evde, sokağa adımını bile atmayan yani her şeyden önce namuslu olmalıdır kadın.
Kadınlara biçilen tüm bu roller, kadının doğasının gereği değildir. Bu roller, beka ve otoritesinin sürekliliğini sağlama maksadıyla ataerkilliğin temel taşlarından biri olarak yaratılmıştır. Toplumun yarısını erkekler oluşturuyorsa diğer yarısını da kadınlar oluşturmaktadır. Bu, toplum aklının da yarısının kadınlar tarafından oluşturulduğunun sağlaması iken; kadınlar, kendilerine biçilmiş rollerle birlikte yine kendilerine çizilmiş sınırlar içinde yaşamaya itilmiştir.
Birçok kadın okula gönderilmemiş, erken yaşta evlendirilmiş, eril toplumun kadın algısı çocukluk evrelerinden itibaren zihinlerine işlenmiştir. İdealleri evlenmek ve çocuk doğurmaktan öte olmayan kadınlar olmaya zorlanmışlardır.
Ama bazı kadınlar vardır, tüm bunlara ve taşıdıkları rollerin hengâmesine rağmen sınırları aşmayı ve hayatı hep bir adım geriden seyretmeye “dur” demeyi yeğlemiştir.
Bunun bir örneğini Bursa’da Panayır Kadın Dayanışma Derneği’nde okuma-yazma kursu düzenlenmesini talep eden kadınlar oluşturuyor... Bu taleplerini dernekte hep birlikte gerçeğe de dönüştürüyorlar.
Biri Sevgi; henüz yirmi ikisinde genç bir anne. Ailesi tarafından okula gönderilmemiş, okula başlama yaşındayken çalıştırılmaya başlanmış. Diğer üç kadın ise orta yaşlarda, torun sahibi okutulmamış kadınlar...  
Zübeyde abla Sevgi'nin kayınvalidesi, Sevgi ile beraber geliyorlar kursa, yan yana oturuyorlar, beraber öğreniyorlar, başarmanın hazzını beraber yaşıyorlar.
Dilber abla torununa bakan bir babaanne. O dersteyken torunu dernekte çocuklar için ayrılmış alanda oyun oynuyor, çizimler yapıyor.
Kezban abla okuma-yazma hevesinden hiçbir şey kaybetmiyor, mahallesindeki kadınları kurs hakkında bilgilendiriyor, kursa davet ediyor. Hepsi de çocuklarından, torunlarından, eşlerine yemek yapmalardan, temizlik, çamaşırdan, misafir ağırlamalardan kısarak sınırların ötesine geçmek için vakit yaratıyor... Haftanın üç günü, günün üç-dört saatini okuma-yazma kursuna ayırıyorlar...
Bu dört kadın, bir aydır, kursa eksiksiz ve devamlı geliyor. Kaydettikleri yol büyük... Bu kadar kısa sürede okuyabilecek ve yazabilecek aşamaya geldiler. Yazma çalışmalarımızda verdikleri örnekler ilgi çekici; isteklerinin ve hayal ettikleri dünyanın bir göstergesi aslında.
Örneklendirmelerinde özgürlük, başarı, barış, azim, demokrasi, hürriyet yer alıyor. Onların bu çabaları, istekleri, verdikleri bu örnekler, hayatta pratik karşılığının olmasına dair umutları bizi de gururlandırıyor ve umutlandırıyor.
Hayatı bir adım geriden izlemenin ağırlığını taşıyıp da dur diyebilen omuzları hafife almayın!
“Sımsıkı sarılıp gövdesine bir kadın kendini doğurabilir isterse”**

*Nazım Hikmet'tin şiirine atıf
**Edip Cansever

ÖNCEKİ HABER

Kılıçdaroğlu, seçim kampanyasını Mersin'de başlattı

SONRAKİ HABER

‘İNSANLARIN DAVASI’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa