Geleceği düşünmeye hiç vaktim olmadı ki...
Sen şimdi bana geleceğine dair ne düşünüyorsun diye soruyorsun ya. Ben bu soruyu hiçbir zaman kendime sormadım. Çünkü sormaya vaktim olmadı. Bu ayı atlatayım, öbür ay; Allah büyüktür. Şimdinin hesabını yapmaktan geleceğe dair bir şey düşünemiyoruz.

Neslihan KARYEMEZ
Çağlayan’daki tekstil atölyelerinde çocuk yaşta işçiliğe başlamış genç bir kadın, Naz Korkmaz anlatıyor: “Hep fason atölyelerinde çalıştım. Tarım işinde de çalıştım ama çok değil... Çalışma koşulları çok kötü. Hiç sekiz saat çalışmadık. Mesai saatleri zorunlu oluyor. Cumartesi pazar çalışma olduğunda isteğine bağlı değil işe gidip gitmemen. Herkes gidiyorsa sen de gitmek zorundasın. Akşamları 7’den sonra yarım saat, bir saat çalıştığımızda mesai sayılmıyor. Ancak gece yarılarına kadar çalışırsak mesai sayılıyor. Atölyeci, mesai ücreti için kendi kafasında bir rakam belirliyor. Makinecisi de aynı parayı alıyor ortacısı da. Pazar günü çalıştığımızda da normal gün gibi para alıyoruz. Sigortamı hiç yaptırmadım. Patronlarım çok ısrar etti sigortanı yapalım diye. Ben istemedim. Şu ana kadar üç patronum sigorta için çok baskı uyguladı. Ben de dedim ki ‘paramı size yedirmem’. Sigorta yaptıkları zaman maaşımdan 400-500 TL kesiyorlar. Bu para neredeyse benim kira param. Üzerine koyarım kiramı öderim. Benim maaşımdan kesmeseler ben de isterim sigortalı çalışmayı. Eve para yetmedi diye sigorta istemedim. Ama hiç bir zaman yetmedi. Sigortamı yapsaydım bir şekilde geçinirdim elbet. Ama yapmadım. Sigortalı olsaydım şimdiye çoktan primimi doldurmuştum. Üç kişi çalışıp üç eve bakıyoruz. Bir maaşı anne babama, bir maaşı üniversite okuyan kardeşime gönderiyoruz. Bir maaşla da burada yaşadığımız evin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyoruz.”
TEK PLANIM BATTANİYEYE DOLANIP UYUMAK
15 yıldır giderek ağırlaşan bu koşullar geleceği düşünmekten hep alıkoymuş Nazı’ı. “Şimdiyi o kadar çok düşünmekten geleceğe dair bir şey düşünmeye zaman kalmıyor” diyor. “Sen şimdi bana geleceğine dair ne düşünüyorsun diye soruyorsun ya. Ben bu soruyu hiçbir zaman kendime sormadım. Çünkü sormaya vaktim olmadı. Bu ayı atlatayım, öbür ay; Allah büyüktür. Şimdinin hesabını yapmaktan geleceğe dair bir şey düşünemiyoruz. Bir şeyleri yerine oturtmak için çabalıyoruz hep. (...) Bazen öyle yoruluyorum ki, ‘Artık yeter kim ölecekse ölsün, artık çalışmayacağım’ diyorum. Geleceğe dair planın var mı diye soruyorsun ya, benim geleceğe dair tek planım battaniyeye dolanıp aylarca uyumak. Geçen hafta sinirlendim. ‘Artık yeter’ dedim. Anneme ‘çalışmayacağım’ dedim. O da ‘tamam’ dedi. Kız kardeşim Melike dedi ki ‘Sen gidersen bizi burada bırakmazlar. Burada kal bize yardımcı ol’. Vicdanım kabul etmiyor. Yine dayanamıyorum çalışmak zorunda kalıyorum.”
ON SAAT MAKİNEYE YAPIŞIK
Tekstilde günde 8 saat çalışma olsaydı bu kadar yorulmazdık, diye düşünüyor. “Ben overlok makinesine oturduğumda on saat resmen makineye yapışıyorum. Kalktığımda hiçbir yerim tutmuyor. Tekstilde çalışan kadınların rahatsızlıkları bellidir. Boyun fıtığı, bel fıtığı, bacaklarda varis, toz ve kimyasal maddelerden dolayı astım. Ben doktora gittim belim ağrıyor diye. Doktor ‘Kaç yaşındasın’ diye sordu, ‘25 yaşındayım’ dedim. ‘Beline o kadar çok yüklenmişsin ki 35-40 yaşındaki birinin beli gibi. Kesinlikle bu işi bırakmalısın’ dedi. Geçenlerde Yedikule’ye gittim. Doktor ‘Solunum yolların kapanmış’ dedi. Kumaşın tozundan ve kimyasalından dolayı. Ben bu mesleği bırakırsam ne yapacağım?”
BÜTÜN BU BASKILAR BOŞUNA
Mardinli olan Naz, ülke gündemini, hele de savaş ortamındaki gelişmeleri yakından takip ediyor: “Ailemle görüşüyorum sürekli. Daha yeni annemle konuştum. O kadar korkmuş ki kardeşini gönderme, akşam 7’den sonra sokağa çıkamıyoruz. Sokağa çıkan polis tarafından öldürülüyor. Köşede kimi görseler vuruyorlar. Kimin nasıl vurulduğu belli değil’ diyor annem. Karambole gidiyor insanlar. Aslında sokağa çıkma yasağı yok. Ama sokağa çıkma yasağı kadar baskı var bizim oralarda. Doğuda doksanlı yıllardaki gibi olağan üstü hal durumu var şu an. İnsanlar isyan ettikçe daha çok bastırmaya çalışıyorlar. Televizyonda o çocukları, kadınların o hallerini görünce yüreğim paramparça oldu. Kim terörist? O körpecik bebekler mi? Yoksa çaresiz kadınlar mı?”
“Cumhurbaşkanı tekrar erken seçim olsun, HDP baraj altında kalsın ve biz tek başımıza iktidar olalım istiyor. Bu yüzden de göz korkutmaya çalışıyor. Bütün bu baskılar boşuna. Eskiden Doğu insanı susuyordu. Benim annem, babam korkuyordu; ‘Aman benim çocuğuma dokunmasınlar’, ‘Yeter ki yerimizden yurdumuzdan olmayalım’ diye oy veriyorlardı. Ama artık milletimiz eskisi gibi cahil değil. İnsanlar iç savaşa izin vermeyeceklerdir. Bu seçimde daha çok oy kaybedecekler.”
“Ülkemizde bir iç savaşın çıkması ne Kürtlerin ne de Türklerin yararına olacaktır. Amerika gibi ülkelerin işine gelecektir. Biz tekstilde arkadaşlarımız ile siyaset konuştuğumuzda siz biz diye konuşmuyoruz. Biz siz diye bir şey yok. Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Eskiden İstanbul’a geldiğimizde ayrımcılık vardı. Şu anda öyle düşünenlerle pek karşılaşmadım. Aynı koşullarda çalışıp aynı şartlarda yaşıyoruz. İşyerlerinde patronlar siyaset yapmamızı istemiyor ortam çok gergin diye. İşyeri huzuru bozulmasın diye...”
Evrensel'i Takip Et