3 Ekim 2015 16:52

Bir kadının hayatına kaç yas sığar?

On çocuğuyla Suriye’den kaçıp İstanbul’a gelmiş bir kadın. Alt komşumuz, aynı yolda yürüyüp aynı yerde alışveriş yaptığımız kadınlardan biri... Kocasından gördüğü şiddet artık dayanılmaz boyutlarda, tecavüz de var. Beş yaşındaki çocuğunun ölümüne hastaneler seyirci kalmış; hâlâ yası var. Belki de yası, ölümü kayıtlara bile geçmeyen evladıyla birlikte sabah erkenden okula gideceğine sanayinin yolunu tutan küçücük çocuklarına, bir tane oyuncağı bile olmayan bebek ikizlerine… 30 yaşında gencecik bir kadını eriten bu savaş coğrafyasına...

Bir kadının hayatına kaç yas sığar?

Halep’ten İstanbul’a
KADINLARIN ACISI!

Hilal YAĞIZ
On çocuğuyla Suriye’den kaçıp İstanbul’a gelmiş bir kadın. Alt komşumuz, aynı yolda yürüyüp aynı yerde alışveriş yaptığımız kadınlardan biri... Kocasından gördüğü şiddet artık dayanılmaz boyutlarda, tecavüz de var. Beş yaşındaki çocuğunun ölümüne hastaneler seyirci kalmış; hâlâ yası var. Belki de yası, ölümü kayıtlara bile geçmeyen evladıyla birlikte sabah erkenden okula gideceğine sanayinin yolunu tutan küçücük çocuklarına, bir tane oyuncağı bile olmayan bebek ikizlerine… 30 yaşında gencecik bir kadını eriten bu savaş coğrafyasına...  
İki yıl önce başlıyor hikâyesi adını burada yazamadığımız, yerini bildiremediğimiz ama elimizi uzatmaya çalıştığımız kadının. Ayşe diyelim ona, ama isteği aslında kendisine “Kadınların Acısı” denmesi.
Kapısını çalmasak, elini tutmasak, korkularına tanık olmasak, bize de hikâye gibi gelecek. Bu hayata dokununca, Suriyelilerin yaşadıklarını belki biraz daha fazla anlayabiliyoruz.
 

EMEĞİMİ ALDI GİTTİ
En fazla göç veren bölgelerin başında geliyor Halep, Ayşe de oralı. Suriye Türkmenlerinden. Savaşla zorluklar başlıyor. IŞİD’liler ya soyar ya da döver diye kocası artık çalışamayınca kendisi tüm işleri ele alıyor. Kadınlara kent merkezlerinde dokunamıyorlar. İki yıl boyunca kocasının yerine ticaret yapıyor. Borçları çok, çalışıyor çabalıyor alıp parayı kocasına teslim ediyor. Zamanında biriktirdiği altınları da parayı da alıp gidiyor kocası borçları ödemeye ama üç gün boyunca gelmiyor. Savaş var, başına bir şey geldi diye merak ederken, evlendiği ortaya çıkıyor. “Emeğimi aldı gitti evlendi. Eve almadım. Gittim muhaliflere şikâyet ettim. İki gün hapiste yattı, çıktı. Daha ikizler 6 aylıktı. Eve almadım ama çocuklar aç, para yok, 4 gün sonra yanına gittim; ‘Çocuklar aç, para yok’ dedim, ‘Para yok’ dedi. Beni dövdü, kovdu. En sonunda ‘Ben sizi bırakırım, karımı bırakmam’ dedi.”
 

ON ÇOCUKLA İSTANBUL’A
Sonra İstanbul’a göç başlıyor. On çocukla göç etmek kolay mı? Hadi ettin, burada yaşamak kolay mı? “İstanbul, İstanbul dedikleri burası mıydı? Halep’e can kurban” diyor Ayşe.
Kocasının kardeşine sığınıyor. Kendi kardeşleri de İstanbul’a gelmiş ama “Sen git evlen, hayatına bak” diyorlar, kabul etmiyor. “Çocuklarını biz alalım” diyorlar, bırakmıyor hiçbirini. Hepsine kol kanat geriyor, sahip çıkıyor; kötü, kırık dökük, tek bir eşya olmadan, çocukların yardımıyla evini kuruyor. Bir bodrum katını 450 liraya kiralıyor.
“İki çocuk vardı çalışan. Haftada 100 lira para alıyor çocuklar. Dokuz gün hiçbir şey yoktu. Bir kötü çarşaf. Çocuklarımla yerlerde yattık. Kimseye de demedim bir şeyim yok diye.” Zamanla aldıkları da, eskilerden televizyon, iki çekyat, bir yatak. Başka da bir şey yok.
Bu sırada Suriye’de bıraktığı kocası, kendisini terk edip evlendiği kadınla birlikte çıkıp Ayşe’nin kapısına gelir. Evlerine bomba düşmüş. Gidecek yerleri, kimseleri kalmamış gibi. “E aldın mı eve?”  diye sorunca; “Ben sütümü pisleyemem. Aldım onları eve” diyor. “Eve para getirdi. Karısıyla kendine yatak aldı, biz çocuklarla kuru yerde yattık yine. Diğer kadın da hamile. Çocuğunu doğurdu, ona da baktım, süt aldım. Ben bir şey yapmadım ama o dayanamadı. Gitti.” Böylece kocası da kalmış Ayşe’nin başına.

BAYRAMLAR BAYRAM OLMADI HİÇ
Anlatırken gözyaşı dökmediği tek bir kelime yok Ayşe’nin. Diğer kadın gidince, kocası Ayşe’yle birlikte olmak istiyor. Ayşe kabul etmeyince tabii dayak, dayak, dayak... Bir gün artık Ayşe’yi yatağa bağlıyor, zorla, döve döve tecavüz ediyor. “Bağlanmaktan boynum tutuktu, bayram bana zehir oldu. Kimseye derdimi anlatamadım. ‘Ne oldu sana?’ dediler, söyleyemedim.” İkinci bayrama da dayakla girdi Ayşe. Bayram onlara hiç bayram gibi olmadı. Çocuklar da dayaktan kaçıyor. Büyük oğlunun, geçen bayramda evi terk ettiğini söylüyor.
“Şikâyet etseymiş karakola” diyenler çıkar; Türkiye’nin vatandaşı olan kadın ile Suriye’den gelen “misafir” kadının gördüğü şiddet de aynı, maruz kaldığı muamele de. Ayşe’nin bir kez burnu kırılmış dayaktan, bir kez başı yarılmış. Çalıştığı parayı içkiye yatırıp, kendilerini sürekli döven bu adamı bir kez karakola şikâyet etmiş, polis gelip almış adamı ama hemen sonra bırakmış, hatta ikisini barıştırmaya çalışmış.
 

‘ÇOCUĞUMA TAŞLAR AĞLADI, O AĞLAMADI’
Ayşe’yle biz evde oturup konuşurken çocuklar her an babaları gelecek diye endişe içinde. Bana da biraz tedirgin yaklaşıyorlar, annelerini ağlattığımı düşündükleri için. Bir çocuğunu bu korkuyla kaybetmiş Ayşe. Çocuğu kalp krizi geçirmiş, babası annesini döverken. Almışlar hastaneye götürmüşler, hastaneler almamış Suriyeli oldukları için. En sonunda çocukların ustalarından biri araya girmiş, özel bir hastaneye yatırmışlar ama kurtaramamışlar. “Evlat acısı, acıların en büyüğü” diyor Ayşe, “Çocuğumu akşam yatırdık, sabah ölüsünü verdiler. Yedi hastaneyi aradım. Yetişse böyle olmazdı. O benim en kıymetlimdi. Beni hiç üzmedi, yormadı, onun yeri ayrıydı. Kocam hiç ağlamadı. ‘On tane çocuğun var, ağlama bu kadar’ dedi. Çocuğuma taşlar ağladı, o ağlamadı. Doktorlar ağladı, o ağlamadı.”
Ayşe’ninki kadar olmasa da gazetelerde okuyup, televizyonlarda gördüğümüzde gözlerimizi yaşartan, sosyal medyada paylaştığımız türden hayatlara artık elimizi uzatma zamanı gelmedi mi? Onlar artık ne “Suriyeli” ne de devletin tanımıyla “misafir.” Onlar artık Türkiyeli, ama yok sayılıyorlar. Bize düşen ise onları öncelikle kabul etmek, sonra da sorunlarını sorunlarımız yapmak.

ERDOĞAN SİLAH VERMESE BÖYLE OLMAZDI’
9 YAŞINDAKİ ÇOCUĞUM SABAHIN KÖRÜNDE KALKIP SANAYİYE GİDİYOR
SURİYE’DE ÇOCUKLARIM ÇALIŞMIYORDU

“Burada ekmeksiz kaldım bir hafta kimseye söyleyemedim. Ben Suriye’ye gitmek istiyorum, orada yaşamak istiyorum. Şimdi giderim aslında ama nasıl? Çocuklarla nasıl dönerim? Erdoğan silah vermese böyle olmazdı” diyor Ayşe. “Sınırdan geçiyorlardı. Sınır yakın. Muhalifler gelip bize söylüyorlardı. Bir tek Türkiye sınırını kapatmadı. Muhalifler çalıp para gönderiyordu, Türkiye silah yolluyordu. Orada o silahlarla kız kardeşim vuruldu, yeğenim muhaliflerin attığı bombayla vuruldu.”
“Kim kucağını açtı bize? Ne etti bize? Bodrum katlarda 600 liraya oturuyoruz. Buradakiler oturur mu? Biz insan değil miyiz? Irak’ta savaş oldu, Suriye’ye geldiler. Esad, onlara ev verdi, daire verdi. Biz öyle mi yapmıştık gelenlere? Burada elime ayda 1500 TL geçiyor. On çocukla yetmiyor. Orada çocuklarım çalışmıyordu; 9 yaşında çocuk, sabahın köründe kalkıp sanayiye gidiyor. Bunu Esad istemedi, Erdoğan yaptı.”

Evrensel'i Takip Et