04 Ekim 2015 08:19

Kürt savaşçıların cenazeleri ve devletin sınırları

Şırnak'ta Hacı Lokman Birlik'in yaralı halde infaz edilmesinin ardından zırhlı aracın arkasında sürüklendiğine dair ortaya çıkan fotoğraf, devletin cenazelere yönelik işkence geleneğini yeniden hatırlattı. Hakan Sandal, sınırda bekletilen cenazeler ve Harun Çekdar ile Ekin Van isimli gerillaların cansız bedenlerine yönelik işkence üzerine Tîroj dergisinin Eylül-Ekim sayısına yazdığı makalede bu konuyu tartışmıştı.

Paylaş

Hakan SANDAL

Rojava ve Şengal’de IŞİD çetelerine karşı mücadelede yaşamını yitiren 13 HPG, YPG/YPJ savaşçısının cenazelerinin Habur Sınır Kapısı’nda 10 gün bekletilmesi(1), 20 YPG/YPJ savaşçısının cenazelerinin Mürşitpınar Sınır Kapısı’nda bekletilmesi(2), aynı dönemde PKK gerillası Harun Çekdar’ın (Ümit Turan) ölü bedeninin askerlerce ateşe atılıp yakıldığı söylemi(3) ve çatışmada yaşamını yitiren YJA Star gerillası Ekin Van’ın (Kevser Eltürk) cesedinin soyularak teşhir edilmesi(4) Türk devletinin “‘öteki’ ölü bedenler” üzerinde geliştirdiği savaş politikalarını tekrar gündeme getirdi.

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 7 Haziran 2015 seçimlerinde otoriter yönetim karşıtı, eşitlik temelindeki tutumu ile elde ettiği seçim başarısı, Türkiye ve Kürdistan halklarının barış ısrarını göstermişti. “Çözüm Süreci”nden beklediği politik çıkarı elde edemeyen AKP hükümeti ise bu çifte yenilgi ile Kürt halkına ve demokrasi güçlerine karşı savaş politikalarını devreye sokmuş, daha çok 1990’lar ile anılan “topyekûn savaş” konseptini yürütmeye başlamıştı. Gelişen bu süreç kimi kesimler tarafından “90’lara dönüş” olarak adlandırılsa da, esasen etraflı bir “yüzleşme” dönemi yaşanmadığı için tüm bu şiddet edimlerinin devamlılıktan ibaret olduğu söylenebilir. Bu bütünlük içerisinde ölü bedenlere karşı yürütülen politika da güncellenmiş şekilde devam etmektedir.
Devletin “öteki/terörist/canavar” addettiği ölü bedenler üzerinde yürütülen ve kişisel patolojilere indirgenemeyecek ölçüde sistemli olan politikalar kaybetmelerden ölüye işkenceye, tecavüzden teşhire, cenaze törenine saldırıdan mezar tahribine kadar farklı biçim ve düzeylerde görülmektedir. Egemenliğin ispat alanı hâline gelen “‘öteki’ölü bedenler” üzerinde herhangi bir ahlaki kaygı duyulmadan uygulanan politikalar, şüphesiz derinlikli bir tartışmayı zorunlu kılmaktadır. Bu yazıda odaklanılacak konu ise cenazelerin “alıkonulması” ve bu gücü elinde bulundurmanın toplumsal/sembolik karşılıkları ile kısıtlı tutulacaktır. Bu tartışma ile Rojava’da IŞİD çetelerine karşı savaşan YPG/YPJ savaşçılarının cenazelerinin alıkonulmaları/bekletilmeleri anlamlandırılmaya çalışılacaktır.(5)

'KİMİN YASI TUTULMAYA DEĞERDİR'
Özgür Basın geleneği gazetelerinin birinci sayfaları takip edildiğinde, 90’lardan itibaren “‘öteki’ ölü bedenler” üzerinde uygulanan “alıkoyma” biçimlerinin sistemli bir şekilde devam ettiği gözlemlenebilir.(6) 1980’lerin sonu 1990’ların başında gerilla cenazelerinin sayısının giderek artması, halkın cenazeleri, dolayısıyla Kürt hareketini sahiplenip toplumsallaştırmasına yol açmıştır.(7) “Serhildan”lar(8) ile cenazelerin sahiplenilmesi (bir anlamda ölü bedenin aslında “Kürt halkının bedeni” olması) devletin iktidar alanında bir kırılma meydana getirmiştir. Dolayısıyla egemen, fiziksel olarak ortadan kaldıramadığı/dokunamadığı kitlelere duygu yoluyla ulaşıp “yaralayabilme” gücü ile cezalandırmaya yönelmiştir.
Kimliği “öteki olan” üzerinden şekillenen, ikili karşıtlıklarda üstünlüğünü yeniden üretme çabasında olan egemen düşünüş, “kendi” ölü bedeninin ayrıcalığını da öteki ölü bedenin ve ona dair ritüellerin “kutsallığını” bozarak inşa etmeye çalışır. Judith Butler’ın tartıştığı “kimin yası tutulmaya değerdir?” sorusu bu noktadaönem teşkil etmektedir.(9) Nitekim “kamusal yası tutulamayan”, yaşamına da değer atfedilmeyen olmakta, bu da yas sürecinin devlet tarafından “güvenlikleştirme” adı altında “işkence” sürecine dönmesine zemin hazırlamaktadır. Öteki yaşamların baskın medya aygıtları ile kamusala “canavar” olarak sunulması”insan olan ‘biz’e benzemedikleri” fantazmasını oluşturmakta, bu da politik iktidarın ölü bedenler üzerindeki tahakkümünü meşrulaştırmaktadır.(10) Bu döngü Kürtlerin herkes tarafından öldürülebilen ancak ölümleri kutsal kabul edilmeyen “homo sacer” [Kutsal İnsan](11) olarak işaretlenmelerine sebebiyet vermektedir.
Ölü bedenler üzerinde yürütülen devlet politikası bir itiraf hâline gelerek değersiz ve canavar addedilen “öteki” ölünün toplumsal karşılığının da kabulü olmaktadır. Bu durum “inkâr edilen” toplumsal karşılık ile Kürt toplumunun mücadelesinin somutlaşmasını beraberinde getirmektedir. Cenazelerde ve toplumsal gösterilerde sıklıkla söylenen “PKK halktır, halk burada” sloganının aslında devlette de bir karşılığı olduğu bu doğrultuda ileri sürülebilir.
Peki Türk devletinin ölü bedenler üzerinde yürüttüğü politikanın Rojava’da IŞİD çetelerine karşı savaşan YPG/YPJ savaşçılarında tezahür etmesinin sebebine olabilir? Bu noktada konu üç sınır düşünüşü üzerinden değerlendirilebilir;
1) Hatırlatılan Sınır: Kürtlerin Rojava’da küresel meşruiyet kazanan IŞİD karşıtı mücadelesi, Kuzey Kürdistan’daki Kürtlerin tahayyüllerinde sınırın anlamsızlığına dair algıyı güçlendirmiştir. Rojava’ya kitlesel geçişler ile de bu tahayyül pratik karşılığını bulmuş ve bedenler tarafından deneyimlenmiştir. Savaşan YPG/YPJ’lilerin cenazelerinin son döneme kadar “sınır” geçişinde problem yaşanmazken(12) bir şiddet edimi olan bu “alıkoyma” biçimi ile egemen tarafından “sınır” Kürtlere “hatırlatılmaktadır”. Devletin varlığını sınır üzerinden şiddet ile (tekrar) hatırlatma çabası Kürtlerin ulus olarak mücadelelerini ortaklaştırma hislerine karşı olduğu kadar, yine devletin Kürt politikasında attığı “adımların” ve planlarının başarısızlığı üzerinden de okunabilir.
2) Toprağın Anlam Sınırı: YPG/YPJ cenazelerin toplumsal karşılığı “serhildan”ların da imzalarını(13) taşıyarak karşımıza çıkmaktadır. Kuzey Kürdistan’da defnedilen YPG/YPJ’lilerin, toprağa Rojava’dan taşınan devrimci bir “anlamı”(14) da katıyor oluşlarının iktidar açısından tehdit olarak algılandığı söylenebilir. Savaşanlara küresel kamuoyu ilgisinin eklenmesi, AKP hükümetinin kontrolsüzleşmesini beraberinde getirmektedir. Bu kontrolsüzleşme toprağı egemenliğin kontrol alanı hâline getirmekte ve devlet bir yandan varlığını gösterirken öbür yandan ölmüş savaşçıların bu toprağa “anlam katma” süreçlerine müdahale etmektedir.
3) Mücadele Ortaklaşmalarının Sınırı: Kürtlerin hak taleplerinin çeşitli mücadele bileşenleriyle ortaklaşması ve Türkiye sol hareketi ile güçlenen bağları göz önüne alındığında, egemenin şiddeti dolaylı olarak bu ortaklaşmaların sınırlarına da yönelmektedir. Buradaki şiddetin ortaklaşan mücadelelerde sınırlar oluşturmaya yönelik olduğu söylenebilir. Sınırın birleştiren ve ayıran, kimi zaman kısıt getiren muğlak yapısı dikkate alındığında buraya yönelen şiddet anlam kazanacaktır. Nitekim burada bir grubun önceliğini şiddet ile yaralayarak öbür grupla/gruplarla arasındaki sembolik sınırların görünür olmasına dair bir beklentiden bahsedilebilir.

DEVLETİN HATIRLATTIĞI 'SINIRLAR' VE GERÇEK
Bir bütün olarak bakıldığında devletin deneyimli olduğu bu “alıkoyma” biçimleri, dönemsel olarak benzer amaçlar için harekete geçmiştir. Başlangıçta temel amaç halkın Kürt hareketini sahiplenmesine engel olmak iken takibinde mücadeleye temas eden özneleri yaralamak gibi bir anlayış öne çıkmaktadır. Ölü savaşçı/gerilla bedeni, üzerinde iktidar kurmak isteyen egemen için bir anda “tüm Kürtler” oluverir. Sonu gelmeyen, üretilmeye muhtaç milliyetçilik hayalini sekteye uğratan Kürttür bu; düşman, anomali, canavar. Ölü olduğu için aslında ne tam odur, ne de değildir, işkenceye muğlak bir nesne olur ve bu yolla öldürmenin yetersizleştiği bir egemen tertibatı oluşur. Bu tertibatın kendisi, erkek egemen düşünüş ile güçlenmekte ve ahlaki çerçeveden muaf bir ölü beden politikasına yol açmaktadır. Ölü beden üzerinde yürütülen her politika, girişte belirtilen ve bu yazının konusu olmayan diğer “ölü beden politikalarını” da beslemektedir. Söz gelimi YPG/YPJ savaşçılarının bedenlerini deforme oluncaya dek sınırda bekletmek ile ölmüş bir bedeni “aşağılama amaçlı” teşhir etmek birbirinden ayrı değildir. Zorla kaybetmeler ile mezar tahrip etmek aynı düşüncenin farklı uygulamalarıdır.
Sonuç olarak tarihsel gelişiminden de anlaşılabileceği gibi ölü gerilla bedenleri üzerinde yürütülen politika Kürtleri yaralamakta, ancak Kürt mücadelesinin gücünü kıramamaktadır. “Sınırlar” ne kadar devlet tarafından şiddet ile “hatırlatılsa” da bu, Kürtlerin duygu ve mücadele dünyasındaki sınırlara tekabül etmemektedir. Ayrıca Kürtlerin eşitlik ve barış ısrarı, mücadelelerini dışlamadan ortaklaşan demokrasi güçleri ile aralarında sınır oluşmasına engel olmaktadır. Bu noktada belirtilen politikalara dair temel sorun barış dilinin kurulmasının zorlaşması ve olası bir çözüm/yüzleşme sürecinin görece zor ilerlemesi olacaktır. Geleceğe dair barış tahayyülleri için yaşama atfedilen değerlerin gözden geçirilmesine ve barış dilinin bir an önce tesis edilmesine öncelik verilmesi gerektiği söylenebilir. Bu sayede halklar önce ölü bedenler sonra da birlikte varoluşları ile onurlu bir şekilde barışabilirler.

KAYNAKÇA VE NOTLAR
1 “13 HPG, YPG/YPJ savaşçısının cenazesi memleketlerine uğurlanıyor”, Evrensel, 05 Ağustos 2015, http://www.evrensel.net/haber/257600/13-hpg-ypg-ypj-savascisinin-cenazesi-memleketlerine-ugurlaniyor.
2 “Kobanê’de bekletilen cenaze sayısı 20’ye çıktı”, Evrensel, 09 Ağustos 2015, http://www.evrensel.net/haber/257961/koban-de-bekletilen-cenaze-sayisi-20ye-cikti.
3 “Turan: Vahşetin sorumluları hakkında suç duyurusunda bulunacağız”, Evrensel, 03 Ağustos 2015, http://www.evrensel.net/haber/257480/turan-vahsetin-sorumlulari-hakkinda-suc-duyurusunda-bulunacagiz.
4 Faruk Ayyıldız, “O fotoğraftaki kişinin Kevser Eltürkolduğu anlaşıldı”, Evrensel, 16 Ağustos 2015, http://www.evrensel.net/haber/258456/o-fotograftaki-kisinin-kevser-elturk-oldugu-anlasildi.
5 Belirtildiği üzere “zorla kaybetmeler” bu yazının konusu olmamakla beraber benzerlikler içermektedir. Zorla kaybetmeler ile ilgili detaylı bir veritabanı için: http://hakikatadalethafiza.org/tag/zorla-kaybetme/.
6 Özgür Basın Geleneği gazetelerine belirtilen ölü beden alıkoymaları düzenli bir şekilde yansımaktadır, bkz. “12 Gerillanın cenazelerini almak isteyen halk, Kulp ve Lice’de devlet güçlerince tarandı”, Yeni Ülke, 29 Aralık-04 Ocak 1991; “Cesetleri almaya gideni vururuz”, Özgür Ülke, 26 Mayıs 1994; “Ersöz ve Şenol’un cenazeleri verilmiyor”, Özgür Ülke, 10 Eylül 1994; “Cenazemizi versinler”, Özgür Bakış, 28 Nisan 1999; “Jandarma ‘gömme’ yetkisi istiyor”, Ülkede Özgür Gündem, 04 Eylül 2005; “Savcı önce ‘siz alın’ dedi sonra vermedi”, Gerçek Demokrasi, 03 Ekim 2007.
7 Ölümün Kürt hareketinde toplumsallaşma ve mobilizasyon işlevi için bkz. Hişyar Özsoy, Between Gift and Taboo: Death and the Negotiation of National Identity and Sovereignty in the Kurdish Conflict in Turkey, Yayınlanmamış Doktora Tezi, The University of Texas at Austin, Mayıs 2010.
8 “İlk serhildan örneği, 15 Mart 1990’da Nusaybin kasabasında, bir ARGK gerillası olan ve Nusaybin yakınındaki bir çatışmada öldürülen Kamuran Dündar’ın cenazesinin ardından meydana geldi.” Cengiz Güneş, Türkiye’de Kürt Ulusal Hareketi: Direnişin Söylemi, Dipnot Yayınları, Ankara, 2013, sf: 207.
9 Judith Butler, Kırılgan Hayat -Yasın ve Şiddetin Gücü, Metis Yayınları, İstanbul, 2004.
10 Mark Neocleous, Canavar ve Ölü-Burke, Marx, Faşizm, h2o kitap, İstanbul, 2015.
11 Giorgio Agamben, Homo Sacer: Sovereing Power and Bare Life, Stanford University Press, California, 1998.
12 “IŞİD’e karşı savaşmak üzere Türkiye’den YPG saflarına 4 bin 500’ü aşkın kişi katıldı. Yakın zamana dek, çatışmalarda ölenlerin cenazelerinin Türkiye’ye getirilmesine izin veriliyordu.”,”Çocuğum Türk askeriyle değil, IŞİD’le savaştı cenazemizi niye vermiyorlar?”,BBC Türkçe, 14 Ağustos 2015, http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/08/150814_ayse_aygun_ypg_cenaze.
13 Giorgio Agamben, The Signature of All Things – On Method, Zone books, New York, 2009.
14 Robert Pogue Harrison, The Dominion of the Dead, The University of Chicago Press, Chicago, 2003.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

İnsanlık hâlâ sürükleniyor

SONRAKİ HABER

Erdoğan: 1 Kasım'da sıkıntı yaşarsak sorumlusu YSK'dır

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa