İstanbul’daki kadın işçiler: Barışın sesi olmaya devam edeceğiz
Haşim DEMİR
Fatma GÜRHAN
İstanbul
7 Haziran genel seçimlerinden sonra başlayan çatışmalarda onlarca kişi yaşamını yitirdi, onlarca kişi yaralandı. Hükümetin Bölge’ye yönelik operasyonları devam ederken biz de Bölge’yi ve çatışmaları, Batının gözüyle değerlendirmek için soluğu kadın işçilerin yanında aldık. Tekstil, matbaa, cam gibi çeşitli sektörlerde çalışan kadınlar “İşçiler ve kadınlar olarak bu savaşa karşı barışı haykırmaya devam edeceğiz” diyor.
KOMŞU ÇOCUKLARINI DÜŞMAN ETTİLER
16 yıllık tekstil işçisi Miray Polat, Ne Hükümetin ne de Cumhurbaşkanının yaşananlara sağduyuyla yaklaşmadığına dikkat çekti. Savaşta ısrar etmenin, gençleri etkilediğini ifade eden Polat, “Komşunun çocuğu, öteki komşunun çocuğuna saldırıyor. Eline bayrak alan, pala alan, bıçak alan gençler HDP’li ve Kürt öldürmeye yelteniyorlar. Bu ürkütücüdür, tehlikelidir. Açıkçası bu açık çatışmalı halin ve kaos halinin bir sonucudur. İnsanlarımız ırkçılık ve şovenizm zehri ile bu savaşın haklı mı, haksız mı olduğunu bile düşünmeden insan hayatına kast etmeye yelteniyorlar” dedi.
Özellikle işçilerin bu konuda aydınlanması gerektiğini belirten Polat, “Biz işçilere gerçek anlamda sınıf bilinci gerek. İşçilerin bir kısmı kim güçlüyse ona dönüyor. Kadın işçiler de, erkek işçiler de savaşın tarafı olamaz. Kendi hakları için mücadele ederler. Biz barışın tarafıyız. Tüm olumsuzluklara rağmen burada işçiler arasında bir bölünme yok. 1 Kasım seçimlerinde savaşta ısrar edenler kaybedecek, barışta ısrar edenler kazanacak” şeklinde konuştu.
BİZİ DİREKT ETKİLİYOR
Sema Can da 4 yıldır tekstil sektöründe çalışıyor. Barışın bir an önce gelmesini istediğini söyleyen Can, “Biz de etkileniyoruz. Mesela ben düşük ücrete burada çalışmaya devam ediyorum. Tüm savaşlarda olduğu gibi bu faturayı biz işçiler ve emekçilere yüklüyorlar. Taleplerimizi ikinci plana atılıyor. Asıl buna karşı mücadele etmeliyiz” diye konuştu. Can sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Aynı zamanda her türlü savaşın acısını biz kadınlar yaşıyoruz. Her gün çok sayıda insanımızı kaybediyoruz. Annelerin, eşlerin, nişanlıların, gencecik çocukların feryatları yürek burkuyor. Buna seyirci kalamayız. Öyle anlaşılıyor ki Kürt sorunu çözülmeden bu acılar son bulmaz. Bu acıların son bulması için kadın işçiler olarak daha fazla bir araya gelip mücadele etmemiz şart. Ve ben bu umudu hep taşıdım.”
‘HAKLAR VERİLDİĞİ TAKDİRDE SORUN KALMAZ’
Hasibe Yıldırım ise Karadenizli. Ordu’dan gelmişler İstanbul’a. “Erdoğan da, Davutoğlu da haksız. HDP’nin seçim başarısına saygı göstereceklerdi” diyor. “PKK da asker, polis öldürmekle işi çözemez” diyen Yıldırım’ın en büyük temennisi son iki yıldır olduğu gibi çatışmaların olmaması ve kimsenin ölmemesi. Komşunun komşuya düşman edildiğini belirten Yıldırım ekliyor: “Allah’a şükür biz ailece Kürdü de, Alevi de, Sünniyi de çok seviyoruz. İç savaş çıkacak diye çok korkuyoruz. İnanın bunu isteyenler var. İnsanlarımız öldükçe hepimiz kahroluyoruz. Bu fabrikaya da kötü yansıyor. Doğudan gelenlere terörist deniyor. Allah’ın selamını bile bu arkadaşlarımıza vermeyenler var.”
Cizre’de çocuğunun cenazesini buzdolabına koyan annenin insanlık dersi verdiğini ifade eden Yıldırım, “Çok ağladım, çok utandım. Bıraksınlar bin yıldır birlikte yaşıyoruz edebiyatını. Sen insanların ölüsüne saygı göstermesen barış yüz yıl da geçse olmaz. Verin Kürtlerin haklarını, bak o zaman barış gelmiyor mu? Mesele bu” diyor.
‘NİFAK SOKANLARA TOKAT ATMALIYIZ’
Nimet Altaş, 10 yıllık matbaacılık yapıyor. Tokatlı olan Altaş “PKK de suçlu, devlet de, AKP hükümeti de. O asker, polis öldürüyor, devlet de gidiyor onların akrabalarını, yakınını öldürüyor. Gerilla-sivil ayrımı bile yapmıyor” diyor. Halkların talep ettikleri hakların verildiği takdirde insanların ölmeyeceğini ifade eden Altaş, “Ama bu iş siyasilerin işline gelmiyor. Olan bizim gibi garibanlara, fakir fukaralara oluyor” diyor. “AKP tek başına hükümet olacak diye niye kan dökülsün ki?” diye soran Altaş söyle devam ediyor: “Halkın iradesine herkes saygı gösterse bunlar olmaz. HDP de bu ülkenin partisidir. Biz kadınlar olarak bir araya gelip içimize nifak sokanlara tokat atarsak o zaman barışı da getiririz. Ben buna inanıyorum.”
BARIŞ BU ÜLKEYE SU KADAR LAZIM
Cam eşya işçisi Safinaz Özzümrüt: Balıkesirliyim. Akrabamın çocuğu Yüksekova’da asker. Her gün korkarak televizyon izliyor, radyo dinliyoruz. Çok zor bir durum. İnanın çalışırken aklım hep orada. Daha 20 yaşında, gün yüzü görmemiş bir yoksul aile çocuğu. Ölürse bunun sorumlusu kim? AKP hükümeti ve Cumhurbaşkanı bir suçlu bulmuşlar. HDP’yi her şeyin suçlusu sayıyorlar. “Kürt sorununu biz çözeriz” dediler eğer çözseydiler bu savaş olur muydu? Bence olmazdı. Bizim çocuklarımız dağda bayırda ölecek, birileri de bunu kullanarak gelip seçim yapıp hükümet olacak. İnsanlarımız gerçekleri görüyor. İnanın kimse cahil değil. Her şeyin farkında fakat insanlar korkuyor. “Sen hakaret ettin” deyip 17 yaşındaki liseliler tutuklanıyorsa ne yapsın insanlarımız. Bu ülkeye barış lazım hem de su kadar lazım. Kadın işçiler olarak diyoruz ki silahlar sussun barış masasına oturulsun.
‘SAVAŞIN KARŞISINDAYIZ’
Tekstil işçisi Gülbahar Turgut: Hakkariliyim ailem her gün savaşı yaşıyor. Evelerinden çıkamıyor insanlarımız. 35 yıllık savaşın acımasız yıkımından dolayı buraya geldik. Şimdi merdiven altı olarak tabir edilen işyerlerinde düşük ücretle çalışmak zorundayız. Devlet teröründen kaçtı geldik buraya. Kendi cesetlerimizi 7-8 gün buzdolabına koyduk, bunu dünya gördü. Bunun kadar insanlık dışı bir şey olur mu? 5 yaşındaki öldürülen çocuk terörist oluyor. Onu öldürenler kahraman oluyor. Bu mu kardeşlik, etle tırnaklık? Hepsi laf, demogoji. Keskin nişancılar insan avına çıkmış niye bu durdurulmuyor. 7-8 gün çocuğunu buzdolabında saklayan anne gerçek bir barış severdir. Bu savaşı Saray yarattı. Kadınlar olarak, işçiler olarak bu savaşın karşısındayız.