Abi kaç, Sennur abla geliyor
Şenay AYDEMİR
1997 yılının sonbaharı. Ankara’dan İstanbul’a hicret etmiş, Evrensel’in (O zamanlar zorunlu hukuki nedenlerle Emek) kültür sanat servisinde editörüm. 22 yaşındayım ve işi tam olarak bilmiyorum. Aynı yaşlarda bir grup genç el yordamıyla ve deneyimli gazetecilerin desteğiyle mesleği öğreniyoruz henüz. Geldiğimin ikinci haftasıydı sanırım. Bir cuma günü ertesi günün sayfasını hazırlıyorum. Sennur Abla’nın yazısı var. Her cumartesi yazar. Belleğim beni yanıltmıyorsa, İkinci Dünya Savaşı döneminde yaşayan bir direnişçiye dair okuduğu kitabı anlatıyor. Güzel de bir yazı. Ama aynı gün benim hazırladığım bir haber var. Tabii ki, ergen ve heyecanlı bir gazeteci olarak kendi haberimin dünyanın en önemlisi olduğunu düşündüm ve onu manşet yaptım. Sennur Abla’nın yazısını ise aşağıda küçücük bir yere tıkıştırdım.
Ertesi sabah gündem toplantısında dönemin Genel Yayın Yönetmeni İhsan Abi (Çaralan) ve şimdiki Genel Yayın Yönetmeni Fatih (Polat) biraz da iğneleyerek ‘cesaretimden’ ötürü beni ‘tebrik’ ettiler. Aradan birkaç saat geçti ama bu mesele çay, sigara içerken “Abi Sennur Abla’ya görünme sen” diye başlayan muhabbetlerin konusu olmaya devam ediyordu. Derken, şimdi kim olduğunu hatırlayamadığım bir arkadaş hızla masama doğru gelerek “Abi kaç, Sennur Abla geliyor” dedi. Ama artık çok geçti. Sennur Abla, bütün görkemiyle köşeyi dönmüş ve bana doğru yaklaşıyordu. Masaya yaklaştı. Ne söylerse söylesin susmaya karar vermiştim. Bir haber için koskoca Sennur Sezer’le kavga edecek kadar hadsiz değildim tabii ki. Biraz bana doğru yaklaşarak “Haberin çok güzel olmuş, eline sağlık” dedi. Utanç ile sevinç arasında bir yerde kendimi toparlayıp “Sağol abla” diyebildim.
O günden sonra kendi haberlerim dahil hiçbir yazı/haber Sennur Abla’nın yazısı varken sayfa manşetine çıkmadı. Belki her yazısı değil ama öğrenmekten hiçbir zaman vazgeçmeyen, çağrıldığı her yere gidip bildiklerini insanlarla paylaşmaktan gocunmayan ve Türkiye’nin edebiyat dünyasının canlı hafızasını benimle paylaşmakta beis görmeyen Sennur Sezer’in yeri her zaman manşet olmalıydı çünkü.