Press hâlâ devam ediyor!
Özgür Gündem gazetesi, Kürt basın tarihinin ve mücadelesinin adıdır. Özgür Gündem bölgede 90’ların kanlı günlerine, en yakın tanıktır bir yandan da.
Suzan DEMİR
İstanbul
17 Nisan 1994’te tamamen kapatıldıktan sonra 4 Nisan 2011’de yeniden yayın hayatına başlayan Özgür Gündem gazetesi, geçtiğimiz günlerde yeniden kapatıldı. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, gazetede yer alan haber, yorum ve fotoğrafların “Örgüt propagandası” yaptığı iddiasıyla, gazeteye 1 ay kapatma cezası verirken, çıkacak sayılarını da toplattırdı. Daha sonra aynı mahkeme heyeti, kararı bir hafta içersinde değiştirerek kapatma kararını kaldırdı. Fakat aynı zamanda bir daha örgüt propagandası yapılırsa yeniden bu uygulamanın olacağının sinyalini verdi.
Öte yandan gazetenin kapatılmasını birçok basın kuruluşu görmezden geldi. Evrensel, BirGün, Taraf ve Cumhuriyet gazeteleri kapatmayı manşetten verirken, diğer gazeteler küçük bir haber olarak dahi, kapatma kararını görmedi. Başbakan Erdoğan’ın gazete kapatmalara karşıyız sözlerinden sonra kararın geri çekilmesi ve bunun ardından tüm medya kuruluşlarının son dakika haberi olarak bunu görmesi de bir hayli şüpheli oldu. Kapatma kararını iki gün boyunca görmeyip, talimat almışçasına ne kadar demokratik bir ülkede yaşadığımızın müjdeli haberini flaş olarak geçti tüm ajanslar, gazeteler ve internet siteleri. Bu da akıllara basın kuruluşlarının ne kadar özgür olduğu sorusunu getirdi. Özgür Gündem’in yeniden kapatılmasını ve kapatma kararının kaldırılmasını; ayrıca medyanın bu karar karşısında aldığı tutumu Özgür Gündem editörü Zana Kaya ile görüştük.
Tarihine baktığımızda Özgür Gündem gazetesinin kapatılması aslında alışık olmadığımız bir tablo değil. Uzun yıllar baskılara maruz kalmış bir gazete, yeniden bir kapatma süreci yaşadı. Bu dönem gazetenin yeniden kapatılması ne anlam ifade ediyor?
Aslında her şey 3 ay öncesine dayanıyor. KCK operasyonu kapsamında arkadaşlarımızın tutuklanmasıyla sürecin karakteri değişmişti. Genelde bildiğiniz gibi rutin baskılar devam ediyordu. Çeşitli engellemeler, yasal zorluklar her zaman olmuştu. İşte 3 ay önce Kürt özgür basınına yönelik topluca bir tutuklama operasyonu yaşadık. Bu kapatma da o sürecin bir devamı. Newroz’da ortaya çıkan tablo ve yaşananlar hükümeti ürküttü. Bahsedilen yeni bir strateji var, bu strateji kamuoyunda Newroz’un hemen ertesinde tartışılmaya başlandı. Genel olarak Kürt özgürlük hareketine yönelik sürdürülen savaş konseptinin parçası olarak Özgür Gündem kapatıldı diyebiliriz. Önümüzdeki süreçte hükümetin uygulayacağı baskı politikalarının halka duyurulmaması, ulaştırılmaması için yapılmış bir susturma operasyonu olarak da görülebilir.
Özgür Gündem Gazetesi’ni kapatan aynı heyet kararı kaldırdı. Kararın kaldırılması da Erdoğan’ın konuşmasının sonrasında gerçekleşti denilebilir. Fakat kararın kaldırılmasını takiben ‘bir daha yapılırsa yeniden ceza alır’ gibi bir ibare de var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kürt sorununda çözümsüzlük siyaseti böyle absürt kararlara sebebiyet veriyor. Bizim kapatılmamız zaten çözümsüzlük siyasetinin bir parçası olarak gerçekleşti. Gazetenin üzerinden kapatma kararı kalkınca elbette çözümsüzlük politikasında bir şey değişmedi. Sadece uzun yıllar 76 çalışanını yitiren ve milyonların sahiplendiği gazetenin kapatılmasının öyle kolay olmadığı bir kez daha anlaşıldı.
TALİMAT ALMADAN HABER GİRMİYORLAR
Öte yandan Özgür Gündem’in kapatılması merkez medyada hiç yer almadı. Evrensel, BirGün, Taraf ve Cumhuriyet gibi gazeteler kapatılmayı manşetten verirken, diğer gazeteler ertesi gün küçük bir haber olarak dahi görmedi. Bu durum Kürt basınına yönelik yeni stratejinin bir parçası olarak yorumlanabilir mi?
Aslında biz bu fotoğrafı iyi biliyoruz. Doksanlarda Başbakan merkez medya yöneticileri ile toplantı yapıp medyaya belli bir yön verirdi. Aynısını şuan Başbakan Erdoğan yapıyor. Medyaya ayar veriyor. Bunu Roboski Katliamı’nda çok açık gördük. Bir katliam yaşandı ve medya kuruluşları bunu 12 saat boyunca görmedi. 34 kişinin cesetleri yerde dururken medya o çocukların cesetlerini 12 saat boyunca görmezden geldi. Ankara’dan talimat almadan haberi giremediler. Aslında ileriye yönelik şiddet politikaları arttırılıyorsa ilk olarak basın susturulur. Kürt basınına yönelik baskıların altında da bu niyet yatıyor. Biz bunları Pozantı’da da gördük, Roboski’de de. Örneğin tutuklanan arkadaşlarımıza savcılık soruşturmalarında çok ilginç suçlamalar yöneltiliyor. Mesela bir tanesi şöyle, “Siz hükümetin açılım politikalarını inandırıcı olmaktan çıkarıyorsunuz.” Açıkça siz iktidarın güdümünde neden haber yapmıyorsunuz deniliyor bize. Bir de gazetenin izlediği yayın politikası suçlama konusu yapılıyor. “Neden bu haberi giriyorsunuz?”, “Neden bu dosyayı giriyorsunuz?”, ya da “bu haberi neden böyle görüyorsunuz?” gibi... Pozantı olayını manşet yaptık ve olayı ortaya çıkartan muhabir tutuklandı!
Kapatma kararını görmeyen medya, kapatma kararının kaldırılması haberini neredeyse flaş haber olarak geçti. Burada önceki yavaş davranma ya da haberi görmeme ayıbını örtme çabası mı var, yoksa ‘bakın demokrasi nasıl da işliyor, yasak kaldırıldı’ imajına katkı mı var?
Kürt sorununda Türk medyası kör, sağır ve dilsiz. Bunu biz tecrübelerimizle defalarca gördük. O nedenle buna şaşırmıyoruz. Bu tutumla mücadele ediyoruz. Cezaevlerinde Kürtler açlık grevi yapıyor, kimisi ölüm sınırında, bakın hangi gazetede kaç tane haber olmuş. Bunun nedeni bir yandan “beyazlıksa” diğer yandan Kürtlerin yürüttüğü demokrasi ve özgürlük mücadelesine karşı yapılan psikolojik harekattır. Demem o ki bu durumun bir kısmı ırkçılıktan diğer yanı ise ‘görev icabı’. Bunu neden mi böyle söylüyorum sadece M. Ali Birand’ın 90’lı yıllarda Kürt sorununda topyekün savaş koşullarında medyayla ilgili söylediklerine bakmak yeter. Elbette hükümetin çözümsüzlüğü derinleştirme siyasetini çözüme giden yolmuş gibi sunmaya kalkanlar, kapatma kararının kaldırılmasına gereksiz derin anlamlar yüklediler. Bunu böyle yapanlar hükümetin Roboski, Pozantı ve siyasi soykırım operasyonlarına da en hafif deyimle “anlayışla” yaklaşanlardır. Biz zaten bu anlayışla mücadele içindeyiz.
Medya organlarına baktığımızda, AKP’nin sindirme politikasının buralarda açıkça hissedildiği görülüyor. Bir kısmı zaten “gönüllü” olarak hükümetin yürüttüğü politikaları meşrulaştırma merkezleri gibi çalışıyor. Merkez medyada muhalif olan tüm sesler özellikle de Kürt hareketi konusunda cesur kelamlar eden birçok kişi susturuldu, bir yandan da böyle bir süreç var...
Elbette toplumsal muhalefet hareketlerine karşı da bir tahammülsüzlük hakim. Toplam bir baskı var. Fakat Kürt özgür basınına yönelik baskılar nitelik olarak daha farklı oluyor. Şuan bizim 107 arkadaşımız tutuklu. Kürt özgür basınına uygulanan bu baskılar daha özel uygulamaları parçası. Sosyalist basına da yönelik benzeri bir baskı var tabii. Merkez medyaya yönelik baskıdan daha farklı, öncelikle daha sert oluyor. Bildiğiniz gibi Özgür Gündem ve bu geleneğin gazeteleri bombalanıyordu, muhabirleri öldürülüyordu. 76 arkadaşımız katledildi. Bu anlamda merkez medyaya bu yönlü bir baskı olmamıştır. Aslında bu, Cumhuriyet döneminden beri süregelen devletin Kürt politikasının sonucudur.
HALKIN BİZZAT KATKI SUNDUĞU BİR GAZETEYİZ
Kürt basını tüm baskılara, yasaklara ve kapatmalara rağmen yoluna bir şekilde devam ediyor. Öyle ya da böyle mücadelesini sürdürüyor. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
Kürt basınının hem uzun bir tarihi hem de kendini hızla yenileyebilen bir geleneği var. Dolayısıyla bir gazete kapanırken ortada kalmıyor o gelenek. Bir şekilde kendini yeniliyor ve sürdürülüyor. O kadar büyük bir geleneği var ki gazetenin bu tür yöntemlerle susturulmasının imkânı yok. Tabii sadece gelenekle sınırlamak da eksik kalır; çünkü halkın büyük bir sahiplenmesi söz konusu. Biz bu sayede varız. Herhangi bir basın kuruluşu değiliz. Patronu olan değil, halkın bizzat katkı sunduğu bir gazeteyiz. Bu anlamda çok büyük bir hazinemiz var; biz olmasak da halk bu gazeteyi çıkaracaktır. Bunun yanında Apê Musalardan gelen 76 arkadaşımızın şahadeti var bu uğurda. O yüzden bu onurlu mücadeleyi sürdüreceğiz.
GELENEK GÜÇLENEREK YOLUNA DEVAM EDİYOR
Geçtiğimiz yıllarda çıkan Press filmi 90’larda Özgür Gündem Gazetesi’ni, yaşanan baskıları, muhabirlerin katledilmesini ve o dönem içerisindeki Kürt basınını anlatan bir filmdi. O günden bugünlere gelindiğinde Özgür Gündem için değişen şeyler var mı?
Film 90’lardaki dönemi çok iyi anlatıyor. O dönemde nasıl bir tehdit ve baskı altında gazetecilik yapıldığını başarılı bir şekilde yansıtıyor. Bizler bugün o baskıları hâlâ yaşıyoruz; aslında bu anlamda bakıldığında Press filmi halen devam ediyor. Biz bunu bizzat içinde yaşayarak görüyoruz. İktidar baskıya, tutuklamaya, kapatmaya devam ediyor, bizler de gazeteyi çıkarmaya devam ediyoruz. 90’larda Çiller döneminde gazeteler bombalanıyordu, bugün kapatılıyor. O dönem arkadaşlarımız sokak ortasında infaz ediliyordu, şimdi tutuklanıyor. Ama özgür basın geleneği de güçlenerek yoluna devam ediyor. (İstanbul/EVRENSEL)