Rus Hava Harekatı: Hazar’dan Doğu Akdeniz’e yeni bir denklem
Doç. Dr. Hakan GÜNEŞ
Rusya’nın IŞİD karşıtı koalisyon kurma teklifini gündeme getirmesinin ardından 3 ay, Suriye’ye yoğun askeri yığınak yapmaya başlamasından itibaren 2 ay, Lavrov ve Kerry’nin Rusya’nın yeni pozisyonunu konuşmalarının ardından 1 ay ve nihayet Rus ve ABD Dışişleri bakanlarının “Suriye konusunda temel prensiplerde anlaştık” demesinin ardından 3 hafta geçti. Ancak 2. haftasını tamamlamak üzere olan Rus hava operasyonları ile birlikte Türkiye’de ve dünyada konu hakkında yapılan açıklamalar hem akılları karıştıracak hem de Suriye’deki iç savaşı ve kanlı sürecin kendisini bile önemsizleştirecek düzeye geldi: Aslında ABD ve Rusya anlaşmadı mı? Yahut hangi konularda anlaştı?
Rusya Federasyonu belki de SSCB sonrası tarihinin en etkin Ortadoğu hamlesi ile iki aydır gündemde. Bağdat-Şam-Tahran hattını askeri bir koordinasyon merkezi ile irtibatlandırarak IŞİD karşıtı bölgesel bir koalisyonu resmen ilan etmesinin ardından Rusya, çok boyutlu bir hava operasyonu ile Suriye Arap Ordusu’nu savaş sahasında desteklemeye başladı.
6 Ekim’de Hazar Denizi’nden Suriye’deki cihatçı mevzilerini vurmak üzere gönderilen iki düzine seyir füzesinin izlediği rota (Tahran-Bağdat-Şam) Moskova’nın Ortadoğu’daki müttefik eksenini tayin eden, tabiri caiz ise müttefike güven düşmana korku salan bir manevra idi. Bu korkunun en çok hissedildiği ülke şüphesiz Türkiye oldu.
YENİ OSMANLICILIĞIN ÖNÜNDEKİ DALGAKIRAN
Türkiye hükümetinin Rus uçaklarının Türk hava sahasını ihlali ve radar kilitlemesi gibi olayları takiben yaptığı açıklamalar Rusya karşısında bugüne dek verilen en ağır demeçlerdi. Erdoğan-Davutoğlu ikilisinden gelen açıklamalar NATO’yu Rusya karşısında göreve çağıran, ekonomik ilişkileri kesmeyi ima eden ve daha da sertleşecek bir karşı karşıya gelişin kapıda olduğu izlenimi yarattı. Ancak hamaset sadece 4 gün sürdü. Bütün tümceler “Rusya’ya kırgınız” cümlesinin içinde ağırlığını yitirdi.
Türkiye hükümeti, ülkesini bir kez daha gülünç bir duruma düşürdü. Düne kadar Batı ile yaşadığı sorunlar nedeniyle Şangay İşbirliği Örgütü’ne gözlemci üyelik başvurusu yapmış olan ülke şimdi NATO koridorlarından çıkamayacak durumda. Alt-emperyal ve plansız Ortadoğu siyasetiyle Batı ile arasını açan Türkiye yine aynı alandaki ideolojik-politik (yeni Osmanlıcı İslamizm) maceracılığı nedeniyle bu kez tam boy Batı’nın ellerine kapanma noktasına seyrediyor.
Ortadoğu’nun kuzeyindeki yeni denklem Türkiye’nin doğusundan güneyine uzanan güçlü bir karşı eksen, bir tür dalgakıran ortaya çıkardı: İran, Bağdat merkezi yönetimi, Şam merkezi yönetimi, Irak ve Suriye Kürtlerinin çok büyük bir bölümü Hazar’dan Doğu Akdeniz’e artık Rusya tarafından tahkim edilen ve tamamı AKP’nin Sünni-İslamist ekseninin tam ortasında yer alıyorlar. Rus Hava harekatı bu ekseni daha da güçlendirecek sonuçlar üretecektir.
ABD VE BATI’NIN ÇELİŞİK KONUMU
ABD, Rusya’nın harekatına rıza göstermiş olsa da Suriye’de tam bir başarı sağlamasına olanak vermeyecektir. El Kaide ve Nusra dışındaki cihatçıları destekleyerek sahada Esad ve Rusya’yı yıpratacak askeri operasyonlara destek verecektir. Nitekim son bir haftadır söz konusu gruplara etkili tanksavar ve uçaksavarların gönderilmeye başlandığını Suriye Ulusal Koalisyonu gibi grupların sözcülerinin demeçlerinden anlıyoruz.
Görünen o ki Irak ve Suriye politikaları iflas etmiş olan ABD ve müttefikleri Rusya’ya savaş ilan etmeyecek olsa da onu yıpratacak adımlara devam edecek. Türkiye hava sahası üzerinden kopan fırtınaları bu çerçevede okumak gerekir.
Rusya’nın Esad güçlerine doğrudan hava desteği vermesini takiben Batı medyasında iki konu konuşuluyor ve bunlardan bir tanesi doğrudan Türkiye ile ilgili. İlk olarak Rusya’nın IŞİD’den ziyade diğer “ılımlı” muhalifleri vurduğu propaganda ediliyor. İkinci olarak ise Türkiye hava sahası ihlalinin NATO düzeyinde bir sorun olarak ele alındığı mesajı veriliyor. Tüm bunlar Batı’nın Moskova-Tahran-Şam ve PYD güçlerinin bölgede tam bir egemenlik sağlamasına izin vermeyeceklerini gösteriyor.
İşte Türkiye tam da Batı’nın bu stratejisi içinde kendini yeniden konumlandırmaya gayret ediyor. Bu yeni konumda hâlâ mezhepçi ve İslamist bir doğrultudadır. Geçmişten tek farkı Şam’da namaz kılmanın olanaklı olmadığının görülmüş olmasıdır. Ancak Rakka ve Musul’da cuma namazı eda etmek ve buralarda AVM’ler açma olanağı hâlâ elinde bulunuyor. Fetih ve sermaye ihracı mı yoksa iş birliği ve insani güvenlik mi Türk dış politika konsepti olacak sorusu esas olarak 1 Kasım seçimlerinde şekillenecektir.
NÜFUZ BÖLGELERİ SAVAŞI VE HALKLARIN KADERİ
Rusya, Ukrayna sorununu takiben maruz kaldığı yaptırımların yarattığı iktisadi sorunlara rağmen kararlı, uluslararası kamuoyu nezdinde meşruiyeti iyi planlanmış bir zamanlama ile Ortadoğu’ya net bir dönüş yaptı. Rusya, Bağdat-Şam-Tahran hattı artı Kürtler denklemi başta Fransa, İngiltere, Suudi Arabistan ve Türkiye tarafından zor hazmedilecek olsa da Merkel Almanya’sı ve Obama ABD’sinin ağırlığı nedeniyle Batı’nın ana politikasında da orta vadede yerini bulacak görünmektedir. Tüm bunlar soğuk uluslararası ilişkiler analizi çerçevesinden nüfuz bölgeleri pazarlığı için yeni bir denklem anlamına geliyor. Ancak bu aynı zamanda milyonlarca Ortadoğulunun (Türkiyeliler dahil!) ölüm kalım meseleleridir. Konu bu ciddiyetle ele alındığında bölgede daha dengeli, daha çok taraflı ve en önemlisi uluslararası hukuka daha yakın yaklaşımları gündeme getirmesi nedeniyle Rusya’nın adımlarını önemsemek gerekmektedir.