16 Ekim 2015 00:30

Gözde TÜZER
İstanbul

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaretten dava açılanlar kervanında Big Boss kitabının yazarı Mustafa Hoş da var. Üstelik sadece Erdoğan’a hakaret davası değil,  kitabına toplatılma davası bile açıldı. Cumhurbaşkanı her ne kadar “Türkiye özgürlüklerin sınırsız yaşandığı bir ülke” dese de, adliye koridorlarındaki gazeteciler, yazarlar pek de öyle düşünmüyor. Davayı ve Türkiye’nin halini Mustafa Hoş’la değerlendirdik.

Öncelikle sizin davanızı soralım. Önce Hasan Yeşildağ şikayetçi oldu, hakaret davası açıldı. “Big Boss”un toplatılması için de bir dava vardı. Sonrasında Erdoğan’a hakaretten dava açıldı. Sizin özelinizde sorarsak; bu davaları nasıl yorumlamak gerekiyor?
Bu davaların ortak adı hukuksuzluktur. Erdoğan’ın dediği gibi Türkiye özgürlük konusunda Avrupa ile yarışıyor olsaydı ben değil, Erdoğan’ın kendisi yargılanırdı. Big Boss ile Tayyip Erdoğan kendi geçmişine dava açmıştır.
Hasan Yeşildağ ise Erdoğan ile tanışmadan önceki hayatını yok sayıyor. Oysa o hayatta, Abdi İpekçi suikastı dahil onlarca suç iddiası var. Sanıyor ki Erdoğan’la bu geçmişi temizleyecek. Biz gazetecilerin görevi, geçmişi ve bugünü gerçeklerle anlatmaktır. Oysa Erdoğan yönetiminin gerçeğe tahammülü yok.

Peki, kitaptaki bölümlerden Erdoğan’ı en çok rahatsız eden neydi?
Aslında kitap değil de, Erdoğan’ı geçmişi rahatsız ediyor. Çünkü kendi geçmişiyle yüzleşmek istemiyor. Parasız günlerini hatırlamak istemiyor. BOP Eş Başkanı nasıl olduğunu hatırlamak istemiyor. Esad’ın kardeşi olduğu yılların hatırlanmasını istemiyor. PKK ile pazarlık günlerini hatırlamak istemiyor. İki ayyaş dediği günleri, keza. Böyle onlarca örnek var. 5 yıl önceki Erdoğan’ı, bugünkü Erdoğan, paralel diye hapse atar. 10 yıl önceki Erdoğan’ı, AB’ci diye vatana ihanetten tutuklatır. Şizofrenik bir durum.

Türkiye’de Cumhurbaşkanına hakaretten onlarca gazeteci ve yazar hakkında dava açıldı. Bu davaları “Günümüzün 301’i” olarak yorumlayanlar var, siz katılır mısınız?
Ben Erdoğan tahakkümünün başka bir dönemle kıyaslanmasını doğru bulmuyorum. Kötülüğünün sınırı olmayan bir anlayış var bugün. Elbette ülkenin geçmişi acılar ve hukuksuzlukla doludur. Ama Erdoğan tahakkümü hepsinden sosyolojik olarak da, yönetim biçimi olarak da farklıdır.

Bir yandan davalar, bir yandan da hedef göstermeler var. İktidarı ya da Cumhurbaşkanını savunmak adına, köşesinde meslektaşı için “Seni sinek gibi ezeriz” diye yazana dahi rastlanan bir süreçten geçiyoruz. Sizce bu gelinen noktayı güncel ve tarihsel olarak hangi etkenler besledi?
Bir ayrımı net yapalım. Saray muhafızlığı yapan isimlerin gazetecilik geçmişleri nedir? 5 yıl öncesine kadar adı sanı olmayan birileri, şimdi gazeteci maskesi altında soytarılık/tetikçilik yapıyor. Ben kendi adıma bunlara meslektaş demiyorum. Aynı işi yapmıyoruz. İşin bir başka tarafı, bunları besleyen ve büyüten sadece iktidar değil, var olan ana akım medyasıdır. Objektiflik adı altında iktidara yaranmak için bu isimleri semirttiler. Ve onlar da bumerang oldu.

Yazmak, çizmek, düşünmek  Türkiye tarihinde birileri için hep “sorun” teşkil etti zaten. Şimdi bir de başlarna “sosyal medya” çıktı. Tvvitter’dan onlarca kişiye dava açılıyor, üstelik tutuklanıyorlar. Sosyal medyadan bu kadar rahatsız olunmasının sebebi ne sizce?
Sosyal medyanın bu kadar etkin olması, medyanın görevini yapmamasındandır. Gerçeğe ulaşmak, Neo Türkiye’de en zor şey. Ana akımda gerçeği bulmak neredeyse imkansız. O yüzden sosyal medya, gerçeğin merkezi oldu. Gerçeğe düşman olanlar da, sosyal medyaya düşman oluyor. Bu yüzden ahlaksızliğın ve alçaklığın her türlüsünü barındıran trollleri besliyorlar. Manipüle ediyorlar. Sırf gerçek kararsın diye. Gerçeğin öğrenilmesini engellemek, haber alma hakkının çalınmasıdır. Yani en berbat hırsızlıktır.

Ankara Katliamı... Onlarca kişi hayatını kaybetti. Canlı bombaların kimler olduğunu yine gazeteciler açıkladı, yetkililer sessiz kaldı. Ancak Rize Emniyet Müdürlüğü, Osman Turan Bozacı’nın cenaze töreninde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret sloganlar atıldığı iddiasıyla inceleme başlattı. Hukuk nerede Türkiye’de?
Hukuk Türkiye’de, Erdoğan’ın sarayındaki papağandır. Orada ne duyuyorsa onu taklit eden bir papağan. Ankara Katliamı, bu ülkenin kara lekesidir. Ak adı altında kocaman bir leke çalınmıştır ülkenin alnına. Ve göz göre göre gelen bu katliamın sorumlusu/muhatabı, RTE/AKP yönetimidir. Ankara’nın göbeğinde insanlarını parçalattıran bir zafiyet/ihmal vardır. “Unsur, sinirli çocuklar” kafası bu ortamı yarattı. Ben faili meçhule inanmıyorum. Bir fail bulunamıyorsa fail, iktidardır. BOP eş başkanı kimse sorumluğu almalıdır. Ve bundan da yargılanmalıdır. Ülkeyi her türlü iç/dış tehdide açık hale getirdiler. Kim isterse, istediği kötülüğü yapabiliyor.

Bir taraftan Ankara Katliamı, bir taraftan ülkenin doğusunda, hemen hemen her ilde, ilçede sokağa çıkma yasakları yaşanıyor, insanlar çocuklarının ölülerini buzdolabında saklıyor. Bu gazetelere nasıl ve ne kadar yansıyor?
Bugün Türkiye’de medya, bu tahakkümün suç ortağıdır. Ve ömrünü tamamlamıştır. Yalan, gerçeği algılama biçimine hasar vermek için tasarlanır. Ve Tayyip Erdoğan Neo Türkiye’si tamamen yalanlar üzerine kuruludur. Medya da bu yalanların suç ortağıdır.

Evrensel'i Takip Et