Ürkütücü ve büyüleyici bir İran anlatısı
Sâdık Hidâyet’in 1937’de kaleme aldığı başyapıtı 'Kör Baykuş', Mehmet Kanar çevirisiyle Ayrıntı Yayınları’ndan çıktı. 'Modern İran edebiyatının kurucularından biri' olarak anılan Hidâyet’in kitabı bireyin çaresizliği, tatminsizliği ve karamsarlığı üzerine kurulu.
Hakan GÜNGÖR
İstanbul
Sâdık Hidâyet, “Kör Baykuş”ta puslu, karanlık, boğucu bir atmosferi etkileyici şekilde anlatırken, satırları okurun boğazına sarılıyor, göğsünü bastırıyor, tesirini okurun tüm benliğinde hissettiriyor.
1937’de yayımlanan Kör Baykuş, insanın açmazlarına, sıkıntılarına, çaresizliğine dair söyledikleriyle içinde bulunduğumuz zamanın meselelerine de değiniyor. Kitabın çevirmeni Mehmet Kanar, İran toplumunun hurafeler batağına saplanmış olması, cahil mollaların halk üzerindeki etkisi, cahillik, yoksulluk, tatminsizlik, insanların toplumdan dışlanmaları ve kimlik sorunlarının Hidâyet’in üzerinde sık durduğu konular olduğunu belirtiyor. Ayrıca Hidâyet’in Freud’dan, Kafka’dan, Budist felsefeden, Zerdüştlükten de yararlandığını hatırlatıyor. Kanar’ın sözünü ettiği etkiler “Kör Baykuş”ta yoğunluklu olarak hissediliyor. Bireyin umutsuzluğu ve tatminsizliği kitabın ana eksenini oluşturuyor.
MEZARDAN FARKSIZ ODALAR
Hidâyet kitabında, istemediği bir evlilik yapmak zorunda kalan, evlendiği kadın tarafından sevilmeyen, aşağılanan bir adamın yaşadıklarını anlatıyor. Adam, hem ölümcül hale gelen hastalığı ile uğraşmakta, hem yapayalnız saatlerini geçirdiği odasında ruhunun kemirildiğini hissetmektedir.Günbegün ölüme yaklaşmaktadır: “Benim odam bir tabut değil miydi? Yatağım mezardan daha soğuk, daha karanlık değil miydi? Yatağım hep seriliydi; yatmaya davet ederdi beni. Birkaç kez tabutta olduğum fikri geçti aklımdan. Geceleri odam küçülüyor, sıkışıyor gibi geliyordu bana. Mezarda da aynı şey hissedilmiyor mu? Ölümden sonraki duygulardan haberi olan var mı” diyecek kadar ölümü hissetmektedir. Mezarda olma hali ve ruhunun sıkışmışlığının tek nedeni hastalığı değildir. Karısı tarafından aldatılmaktadır. Bazı geceler, yatağını çoktan ayırdığı karısının odasından gelen kahkaha sesleriyle kahrolur. Üstelik bu sesler her zaman aynı erkeğe ait de değildir: “Evvelki gün müydü, ondan önceki gün mü ne; ben bağırıp da karım gelince kapı aralığından gördüm; ihtiyarın Arapça ayetler dökülen pis, sararmış, çürük dişlerinin izi vardı karımın yanağında.”
YÜZLEŞMESİ ZOR DUYGULAR
Bu sonu gelmez çaresizliğin orta yerinde rüyalar, aşk ve haz da ruhunu kavramaktadır. “İşte ürkütücü, büyüleyici o gözleri, insanı acı acı paylar gibi bakan o gözleri, ıstıraplı, şaşkın, tehdit edici, vaat verici o gözleri gördüm ya; hayat ışığım bu parlak anlam dolu, karmakarışık çukurlara, onun diplerine doğru çekildi.” Kitap boyunca kahramanın gözlemleri, çalkantılı ruhsal halleri, duygusal gelgitlerine ortak oluyoruz. Yaşanmamışlıklarına üzülen, yaşadıklarına itiraz edemedikçe kahrolan bu adam ruhunda yeşeren aşkı ve hazzı adeta anbean takip ediyor okur. “Kör Baykuş”ta Hidâyet, her insanın kolayca yüzleşemeyeceği duyguları büyük bir yüreklilikle ortaya koyuyor. Aldatılmanın, yok sayılmanın, bir hayale aşık olmanın, çaresizliğin her zerresini ustalıkla anlatıyor.
Sâdık Hidâyet’in “Kör Baykuş”u okunmayı, keşfedilmeyi, daha çok da hayret edilmeyi bekliyor. Öyle bir kitap ki, okuyanın bir tek aşkı dert edinesi, mezarlardan, odalardan, tüm çıkmazlardan silkinip kaçası, hülyalara dalıp avareliği tadası geliyor. E, bir kitap daha ne yapsın...
Kör Baykuş, Sâdık Hidâyet, Ayrıntı, roman 112 sayfa