Mustafa Alp DAĞISTANLI
Anadolu Ajansı tam bir yalan üretme organizasyonundan başka bir şey değildir. AA her zaman devletin resmi ajansıydı ve bu bakımdan da benim gibi gazeteciler için her zaman bir itimat sorunuyla maluldü. 1980’lerde ve daha sonra da yazı işlerinde, haber merkezlerinde çalışırken, sık sık, AA haberlerine verip veriştirirdik. Dilin resmi olmasının yanında, haberin asli unsurları gizlenmiş olurdu genellikle. AA’nın haberlerini son cümlesine kadar okuma alışkanlığı edinenlerdendim ben de. Neredeyse bir kural olarak o can alıcı bilginin ta dipte olduğunu bilirdik çünkü. Özellikle Kürt meselesindeki haberlerde bu da mümkün değildi tabii, bir resmi bültendi asıl olarak AA’nın bu konudaki haberleri.
Haberin asıl unsurunun metnin dibinde olması, ajanstaki muhabir ve editör arkadaşların haber yazmaktan tamamen bihaber olmasıyla ilgili değildi tabii. Tam tersine, bizim değerli gördüğümüz unsuru onlar da değerli gördüğü için saklıyor, haberin dibine gömüyorlardı. Muhafaza ediyorlardı aslında, çünkü böyle “koruma”ya almazlarsa o unsurların tamamen çıkarılacağını, çıkarılabileceğini biliyorlardı. Ve dipteki o cevheri bulup çıkarma konusunda azimli olan gazetecilere güveniyorlardı.
Bu “türkişi” gazetecilikten kurtulmayı umar ve çabalarken (demek ki sayımız az, gücümüz yoktu – başka bir konu) buna bile şükredecek durumlara geldik. AKP hükümeti, tek-parti iktidarlarını aratmayacak bir hale soktu AA’yı. Büyük bir saldırı başlattı. Eski kadroyu, yani gazetecileri tasfiye etmek için kah teşvikle karışık baskıyla, kah apaçık baskı ve sürgünle yıldırarak ajansın sadece yönetimini değil, her bir pozisyonu ele geçirip militanlarıyla doldurdu. Bir yandan da sarı sendikalar kurdurarak Türkiye Gazeteciler Sendikası’nı bertaraf etti.
Öylesine militan ve gazetecilik karşıtı bir hal aldı ki AA, muhabirleri, AKP’li bakanların söyledikleri bazı şeyleri bile hükümete zarar verir kaygısıyla yazmıyordu. Yazılsa bile merkezdeki editörler tarafından ayıklanacağını biliyorlardı zaten. Recep Erdoğan’ın çiftçiye “Ananı da al git” demesi de haber olmamıştı AA’da; liderlerini bile sansürlemişlerdi.
Böyle başlayan bir yolculuk nasıl sürebilirdi ki? Orwell’in 1984’üyle depara kalkıp Huxley’nin Cesur Yeni Dünyası’na yelken açtılar. Gazetecilerin ve toplumun içinde de buna amade olanlar vardı.
İşte böylece yalandan başka bir şey üretmeyen ve yaymayan, bir tek virgülüne bile güvenilmeyen (sadece o Cesur Yeni Dünya’da yaşayanların güvenip inandığı) Anadolu Yalan Ajansı’yla karşı karşıyayız.
Bu Cesur Yeni Dünya’da yaşayanlardan bir muhabir mesela şunu yazıyordu Facebook’ta: “Şehit için son görev onun naaşını taşımak değil, kan akıtmalıyız kan, kan, kan kokmalı o dağlar... Son görevimiz KATLİAM olmalı... Genç, yaşlı, hamile, çocuk gözetmeksizin.”
Bir başka “cesur” muhabir de şöyle cevap veriyordu ona:“Yemin ederim yetki versinler katliam yaparım... Çok fena psikoya bağladım.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/363667/Dogruysa_vahim__Son_gorevimiz_katliam_olmali__genc__yasli__hamile_cocuk_gozetmeksizin.html)
Benim anladığım, psikoya falan bağlamamışlar, kurum bu, kurum bu “cesur”ları gazeteci diye işe almış, kurum bir mafya babasının Rize meydanında söylediği “Oluk oluk kan akacak” sözünün daniskasını söyleyen böyle “cesur”lar üretiyor (Türkiye gibi), kurum bunlarla üretiyor.
Kurumun ürettiklerinden sadece bir örnekle yetinelim: Ankara’da IŞİD canlı bombalarının 102 kişiyi öldürmesinden bir yıl önce IŞİD kontrolündeki hayatın da ne güzel bir yeni dünya olduğunu göstermeye, insanları inandırmaya çalışıyordu AA ve birileri de inandı ne yazık ki (http://www.diken.com.tr/anadolu-ajansi-isid-cok-guzel-gelsenize/). “IŞİD’in kontrolü altındaki Rakka’da Kurban Bayramı” diye fotoğraflar geçmişlerdi. Tepkiler üzerine yayından kaldırmışlardı hiçbir açıklama yapmadan. Ama haberlerine sinen aynı zihniyet varlığını korudu. AKP iktidarına rağmen böyle haberler yazabilirler miydi?
Memlekette cumhurbaşkanı ilk kez halk oyuyla seçilecekti ve muhalefetin adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun seçim bildirgesini açıkladığı toplantı AA için haber değeri taşımıyordu. Muhalefet partilerinin haberlerde, tweetlerde ne kadar yer aldığı (kimi zaman hiç) konusuna girmeye gerek yok.
Kısacası, AA, hükümetin istediği yalanları uyduruyor, hükümetin yalanlarını yayıyor, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın ağzından çıkan sözleri gerekçelendirmek, doğrulamak için didinip duruyor.
Şu yaptıklarının hiçbiri saçmasapan şeyler de barındıran “Yayın ilkeleri”ne uymuyor bir yandan da. Ama o “ilkeler”de kimi genel geçer doğruların yanına öyle mayınlar yerleştirilmiş ki, asıl ilkelerin onlar olduğunu anlıyorsunuz. Mesela: “Savaş, çatışma, terör ve şiddet olaylarında haberlerini abartısız, objektif verilere dayanarak ve mümkün olduğunca yetkili bir kaynağa dayandırarak yayınlar. Yetkili mercilerin yayın yasağına uyar.” Yetkili kaynak? Dürüst habercilik yapmamanın, daha doğrusu gazetecilik yapmamanın itirafından başka bir şey değil.
“100. Yıl Vizyonu” denen saçmalık, nasıl büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. 2020’ye kadar dünyanın en güçlü beş ajansından biri olmayı hedefliyorlarmış. Dişe dokunur ve itibar edilir hiçbir bilgi, haber üretemeden ha! Bir de şiarları var: “Güçlü Türkiye’nin Güçlü Haber Ajansı.”
Bundan anladıkları, şu son birkaç yıl içinde gördüğümüz gibi, tecrübeli uluslararası haber ajanslarına ve medya kuruluşlarına mesnetsiz, ilkesiz, bilgisiz babalanmak. Ve aslında, habercilikle değil, devletin borazanı olmakla buraya varılacağını sanıyorlar. Güçlü ülkeler var zaten ve böyle güçlü ülkelerden biri bile dünyayı cehenneme çevirmeye yetiyor. Türkiye’nin güçlü ülke olma hevesiyle ne işlere kalkıştığını, IŞİD denen belayı yaratmada, beslemede nasıl büyük bir payı olduğunu Suriye’deki kan gölünde, o kan gölünden kaçan milyonlarca mültecide ve bumerang etkisiyle ülke içinde çok acı bir şekilde gördük.
“Güçlü Türkiye” hem kendi halkının, hem dünyanın başına beladır, öbür güçlü ülkeler gibi; o “güçlü Türkiye”nin “güçlü haber ajansı” da aynı derecede tehlikelidir. Sadece Türkçe değil, 10 ayrı dilde daha yalan üretmelerinden ve o zehri yaymak için nasıl çabaladıklarından belli. O 10 dil bu zehri yutmaz da Türkçeyle zehirlenen çok insan var.
Evrensel'i Takip Et