25 Ekim 2015 00:17

Bülent KEPENEK

Yaşadığı dönemdeki  savaşlar, yağmalar, yoksul insanların yaşadığı sıkıntılar Anadolu dervişi Koca Yunus’a başlıktaki bu kadim soruyu sordurmuş fakat üretim ilişkilerinin o günkü düzeyi doğru cevabı bulmasına elvermediğinden olsa gerek o da her zamanki dervişane tutumuyla olanı kabullenmiş ve “Mal da yalan mülk de yalan var biraz da sen oyalan” diyerek dinin şefkatli kollarına kendisi bırakmış. Tarihin belki de en önemli sorusunu soran ilk Yunus olmadığı gibi son soran da olmadı. Kendisinden sonra bu soruyu soran  Şeyh Bedreddin sorunun cevabını bulmaya “Bir kılıç mesafesi” yaklaşmış  gür beyaz sakallarının örttüğü başı Serez çarşısında ipe çekilirken  “Yârin yanağından gayri her şeyi paylaşmak gerekir” demişti. Ancak sorunun doğru cevabını bulmak  Almanya’da doğmuş başka bir “Sakallıya”  nasip oldu. Şiirini yazmak ise Sennur Sezer’e: “Bir sözle kuruldu dünya hep o sözü aradım ve buldum: Emek.”
Ama tarihin bu en önemli sorusu sorulmaya başladığı andan itibaren emek harcamadıkları halde emeğin bütün zenginliklerine sahip olanlar  bazen hissettirmeden bilinç altına saldırarak, bazense bilincin yeşerdiği başları direkt keserek  ezilenleri bu cevaptan uzaklaştırmaya çalıştılar. Sahip oldukları her şey emeğimiz sayesindeyken onu sömürdükleri yetmezmiş gibi bir de durmadan aşağıladılar.
Özellikle Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra emeğin haklarına yönelik saldırılar artarken emeğin kendisi de sürekli aşağılandı. Emek de neymiş canım hem işçi sınıfı mı kaldı ki? Hatta işçisiz fabrika kurmaya bile kalktılar. Kapitalizmin canlı emek sömürmeden hayatta kalamayacağını bildikleri halde emeğin kendisine olan özgüveni tamamen ortadan kalksın diye. Utanmasalar sabah soframıza gelen ekmekten başımızı bir dakika olsun kaldırmadığımız akıllı telefonlarımıza kadar her şey için kendiliğinden oluyor diyecekler. Eğitim sistemiyle başlayan bu gerçekleri altüst etme çabası hayatımızın her anında ve her saniyesinde devam ediyor. Bilincimizin hem altı hem üstü saldırı altında.
En son bir bankanın sevimsiz reklamında gözümüze sokarcasına söyleniyor geviş getirir gibi söylemekten bıkmadıkları bu binlerce yıllık yalan.

‘YARIM ŞEKER’, ARTI DEĞER...

Reklamımız şöyle: Arka tarafı camla kaplı ve çalışan herkesi  görebilecek ofisinde (aşağıda çalışan işçileri gözetlemek ve kaytarmaları engellemek amacıyla yapılır genelde bu tarz –big brother- ofisler ) konuklarını ağırlayan ve Hulusi Kentmen sevimliliğine sahip patron (bu da ayrıca bilinç altımıza ‘patronlar sevimli insanlardır’ saldırısı) çayına atmadığı yarım şekeri saklıyor ve kendisinin bu davranışına şaşıran misafirinin yüzüne aptal aptal bakarak  bütün ekonomi politiğin ruhuna rahmet okuyan repliğini patlatıyor: “Ben bu fabrikayı yarım şekerleri saklayarak bu noktaya getirdim.” O anda reklamdaki diğer oyuncudan öğreniyoruz ki fabrikayı bu noktaya sıfırdan başlayarak ve bu şekilde şekerleri saklaya saklaya getirmiş sevgili  “işverenimiz” ( Bu işveren kelimesinin de kullanılmasını doğru bulmuyorum bunu da belirteyim sırası gelmişken ).
Evine ekmek götürebilmek için cumartesi pazar demeden saatlerce çalışan, eşinin, çocuğunun, sevgilisinin yüzüne hasret şekerinin yarısını değil hayatının tamamını  bu fabrikanın tezgahlarına bırakmış işçinin emeği mi ? Hadi canım sen de… Artı değer, emek sömürüsü falan hak getire zaten. Dünyada bütün fabrikaları olduğu gibi bu fabrikayı büyüten şey de patronların tutumlu ve zeki insanlar olmaları. Yani en azından onlar bizim bu pervasız ve utanmaz yalana inanmamızı bekliyor. Nerden baksan tutarsızlık nerden baksan ahmakça demiş ya Ahmet Kaya o hesap.

KİM KİME EKMEK VERİYOR?

Tüm bunlar yetmezmiş gibi tüy dikmek babından olsa gerek ekliyor tutumlu, akıllı ve sevimli patronumuz: “Bu sayede 22 insana ekmek veriyorum.” İşte burada dur bakalım! Kim kime ekmek veriyor beybaba? Yanında çalışan ve emeğini sömürdüğün insanlar sayesinde ekmek yemekle kalmayıp deveyi hamuduyla götüren sen mi işçilere ekmek veriyorsun yoksa çalışmaktan yaşamaya vakti kalmayan, insan olduğunu bile unutan işçiler mi sana ekmek veriyor? Pancardaki şekeri çıkarıp senin çayına katan işçilerle birlikte senin fabrikanda sömürdüğün işçiler birlik olup yazının başındaki soruya verilen cevabı kavradıkları zaman ortaya çıkacak kimin kime ekmek verdiği. İşte asıl o zaman tatsız tuzsuz yavan ekmekler şekerlenecek. Hem de yarım şekerli  değil tam şekerli…

Evrensel'i Takip Et