25 Ekim 2015 00:36

Nilüfer ALTUNKAYA

Kitleler amaçlarına, bir araya gelme şekillerine ve deşarj olma yollarına göre farklılıklar gösterir.  Bir insan topluluğunun kitle olması için heterojen bir yapı göstermesi, bazı uyarıcı etkilerle bir araya gelen insanlardan oluşması, yaygınlaşması gibi özelliklere sahip olması gerekir. Yani rastlantıyla bir araya gelmiş insanlar topluluğu organize olmuş bir kalabalığın karakterini taşımaz. Kitlenin psikolojisi  uyarıcı etkenlere ve bunların derecelerine göre değişir. Gustave Le Bon, Kitleler Psikolojisi adlı kitabında kitle içinde benliğin kaybolmasını şöyle ifade eder:
“Oluşum halinde bulunan bir kitlenin ilk vasıflarından olan, bilinçli bireysel kişiliğin kaybolması ve hislerin, düşüncelerin aynı yöne doğru ilerlemesi durumu, aynı zamanda birçok kimsenin aynı yerde bir araya gelmiş olmasını gerektirmez. Birbirinden ayrı binlerce kişi, günün birinde bazı şiddetli heyecanların, meselâ bir millî olayın etkisiyle bir araya gelerek psikolojik bir kitle meydana getirebilirler. Bunları bir araya toplayan herhangi bir tesadüf, bunların davranışlarının kitlenin hareketlerine özel bir şekil almasına sebep olabilir.”
 Eric Hoffer ise Kesin İnançlılar adlı kitabında kitle hareketlerinin sosyolojisini ve kitlenin anatomisini incelerken  bu hareketlere katılanların sosyal psikolojik durumlarından yola çıkar. Hoffer’ın ‘kesin inançlı’ olarak tanımladığı kişiler genellikle ulusun biçimlendirilmesinde etkisi olmayan orta sınıf muhafazakâr kesimde yer alır. Kitle hareketine dahil olan bu kişilerin psikolojileri bulundukları sosyal statüyle de oldukça ilişkilidir. Kişinin kendi benliğiyle ilgili güvensizlikleri ne kadar fazlaysa kitleye katılmasını belirleyen ideolojiye yönelik inancı o derece güçlüdür ve inanç yapısı gereği sorgulanamaz.
Hoffer bu durumu şöyle vurgular; “Bir insanın kendi mükemmelliğine olan inancı ne kadar zayıf ise, ulusunun, dininin, ırkının veya inandığı kutsal olan her ne ise onun mükemmelliği yönündeki iddiası o kadar kuvvetlidir.”
Hayata yönelik beklentisi olmayan, kendi kendine yetecek kişisel donanıma sahip olmayan, kendine güven duygusu zedelenmiş kişilerin kitleyle yaşadığı duygu, görkemli bir grubun parçası olarak kısa bir süre için de olsa gücü eline geçirmiş olma duygusudur. Böylece birey kitle içindeki yeni konumunda varoluşsal sıkıntılarından arınır. Başka yollarla kazanamayacağı bir kimlik kazanır.
Elias Canetti de Kitle ve İktidar adlı muhteşem yapıtında bireyin kitle içinde kendi hapishanesinden nasıl kurtulduğunu dile getirir:
“Birey kitlenin içindeyken kendi kişiliğinin sınırlarını aştığını hisseder. Bir tür rahatlama hisseder, çünkü onu kendisine döndüren ve içine kapatan mesafeler artık aradan kalkmıştır. Mesafenin yarattığı bu yüklerin omuzlarından kalkmasıyla kendisini özgür hisseder; onun özgürlüğü bu sınırları geçmektedir.”
İşte kişi kitle içinde onu oluşturan ve ondan bir parça haline gelerek yıkıcı niteliğine büründüğünde böyle bir deşarj yaşar. Önce nesnelere yönelik gürültülü bir saldırı başlar, yıkım kendini oluşturdukça kitle daha da yıkıcılaşır. Sonunda gürültü ve yıkıcılık kitlenin deşarj olmasına yetmez, ateş bir şekilde devreye girer. Sözü yine Canetti’ye bırakalım:
“Bütün yok etme araçlarının en etkileyicisi ateştir. Çok uzaktan görülebilir ve daha da çok insanı kendine çeker. Geri dönüşsüz bir biçimde yok eder; ateşten sonra hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Bir şeyi ateşe veren kitle kendisini karşı konulmaz hisseder; ateş yayıldığı sürece herkes kitleye katılacaktır ve ona düşman olan her şey yok edilecektir.”
Yer; Kırşehir. Tarih. 8 Eylül 2015. Kitle ‘şehide saygı teröre lanet’ yürüyüşü düzenleyenlerden oluşmaktadır.  Evet, kitlenin kendi ideolojik algısına göre terörle yan yana düşündüğü ya da düşman bellediği kesimler bu lanetten payını almalılardır. Tekbirler eşliğinde HDP il binasına saldırılır, yine tekbir ve sloganlar eşliğinde Gül Kitabevi’ne yönelen kitle hafta içi görüntülerini izlediğimiz üzere önce kitapları, defterleri ve diğer malzemeleri devirip yağmalar, içeriye yanık çanta atarak dükkânı ateşe verir.
Hiçbir sosyal psikolojik irdeleme bu tür kitlelerin her türlü şiddet potansiyeline rağmen sırtının sıvazlanmasını akılcı bir yolla açıklayabilecek argümana sahip değil.   
Terörü bu şekilde lanetleyen kitleye yönelik güvenlik güçlerinin hiçbir önlem almaması bir kez daha Sivas katliamıyla yüzleşmemize neden oldu. Can kaybı olmaması avuntumuz ama olsaydı da suçluların hak ettikleri cezaları almayacağını bilmek en büyük çaresizliğimiz.
Böyle bir kitle sonuçtur, neden değildir. Harekete geçmeden önce de vardır. Her an harekete geçirilebilecek bir tehdit olarak da vardır. Kendisi gibi düşünmeyen hemen herkesi yok edebilecek bir yönelim olarak da vardır. Kendi dışındaki her türlü siyasal oluşumu terör tehdidi olarak algılatmak için de vardır. Vardır!
Devletse kitlenin ideolojik yapısına göre bu tür olaylarda hep taraf olmuştur. Hem ideolojik hem de pratikteki taraftarlığını gizleme ihtiyacı bile duymadan üstelik. Masumdan yana değil zalimden yana.
Ol hakikat budur.

Evrensel'i Takip Et