28 Ekim 2015 13:25

Yaşıyoruz, çalışıyoruz ama insan gibi değil

Okan’a çalışma koşullarını soruyoruz; bir günün nasıl geçiyor diyerek. “Akşam 7’de evde oluyoruz.” diyor Okan. Gün içinde inanılmaz yorulduğunu, bunun yanı sıra yaptıkları işin vücutlarını yıprattığını anlatıyor.

Paylaş

Ali EYLİ
Ali Asker KORKMAZ
Siteler
Ankara

“Bir parkın gölgesinde buluştu iki kişi,
Biri kızdı bunlardan, biri işçi
Kıvırcıktı saçları işçinin.
İnce uzun elleri vardı,
Bir de derin gözleri
Yıpranmış çalışmaktan ince uzun elleri, belli.”

İmran Aydın’a yazılmış olan bu dizeler aslında Ankara Siteler’de çalışan her genç işçinin hikayesini anlatıyor. Biz de bu genç işçilerden birini anlatacağız size. Adı Okan. Siteler işçisi. Yaşadığı sorunları dilinin döndüğünce bize anlatıyor. Biz de elimizden geldiğince size aktaracağız.
‘ZÜĞÜRT’ TESELLİSİ
“Lise bitti, hayat başladı” diyor Okan. Üniversite okumak gibi bir hayali hiç olmamış. “Üniversiteye harcayacağım onca parayı evin ihtiyaçlarına harcamak daha mantıklı. Zaten üniversite okuyup ne olacağım? Yine işçi, yine işçi. Bu da züğürt tesellisi. İşte böyle avutuyorum kendimi” diyerek gülüyor. Geleceğini nasıl görüyorsun dediğimiz de ise Siteler’de çalışan tüm genç işçiler ile aynı gelecek tahayyülüne sahip; mesleği öğrenerek usta olmayı istiyor. Usta olursa işsiz kalmayacağını ve güvenceli çalışma ihtimalinin olduğunu söylüyor.
OYUN ÇAĞINDA ATÖLYEDE İŞÇİ OLMAK
Okan en çok parası olanların gezdiğine, parası olmayanların ise hep çalışmasına içerliyormuş. Bir anısını anlatıyor bize. İşe giderken dolmuşa bindiğinde 10-11 yaşlarında iki çocuğun tekli bir koltuğa sıkışarak oturduğunu görmüş. Dikkatini çeken şey ise bu çocukların ellerinin, yüzlerinin yara bere içinde ve kıyafetlerinin boyalı olmasıymış. ‘Belli ki iş yerinde yaralanmışlar. Çocukların oyun oynarken değil çalışırken yaralanıyorlar. Bu çok kötü. Bu yaşta kim istemez gezmeyi, tozmayı?’ diyerek devam ediyor düşündüklerini anlatmaya.
‘YENİ BİR ELDİVEN ÇOK MU LÜKS?’
Okan’a çalışma koşullarını soruyoruz; bir günün nasıl geçiyor diyerek. “Akşam 7’de evde oluyoruz.” diyor Okan. Gün içinde inanılmaz yorulduğunu, bunun yanı sıra yaptıkları işin vücutlarını yıprattığını anlatıyor. “Mesela iş yerinde sürekli bir yerlerimiz kesiliyor. Eldiven istediğimizde sağdan soldan eski eldivenleri alıp giyin diyorlar. Atölyede eski eldiven kalmayınca yeni eldiven alabiliyoruz. O da ayda yılda bir. Yağlanmış malzemeleri tinerle temizliyoruz. Temizlerken kullandığımız maske, bezden toz maskesi olduğu için hiçbir anlam ifade etmiyor. Tinerle temizlik yapınca bütün gün sarhoş gibi geziyoruz. Evde yemek yerken bile ağzımıza tiner tadı geliyor. Bir de malzemeyi boyarken toz boya kullanıyoruz ki o da her yerimize yapışıyor. Boyamadan sonra fırında pişme sırası gelince tüm atölyeyi bir duman kaplıyor. Nefes alamaz duruma geliyoruz. Aslında fan var ama o da dumanı çekmiyor. Ondan çok biz çekiyoruz dumanı.”
‘SANKİ BİZ İNSAN DEĞİLİZ’
‘Peki ya molalar?’ diye soruyoruz. Okan, bir işçinin en azından sigara molası olması gerektiğini düşünüyor. 15’er dakikalık molaları varmış. Ancak onlara yetmediğinden yakınıyor. Ustalar ile aralarında ayrım yapıldığını anlatarak şöyle devam ediyor: “Bize yasak olup ustalara serbest olan başka bir şey ise istediğimiz yemeği yiyemememiz. Sanki onlar insan da biz değilmişiz gibi. Onlar istedikleri yemeği yiyebilirken biz sadece ne yemek çıktıysa onu yiyebiliyoruz ve farklı yemek yediğimiz de azar işitiyoruz ve ücret farkıyla karşılaşıyoruz.”
‘DÜNYAYI DÜŞÜNMEYE VAKİT YOK’
Dünyada ve Türkiye’de yaşananlar ile ilgili ne düşündüğünü soruyoruz Okan’a. Espri ile karışık bir cevap veriyor bize. “Ben kendi sorunlarımı, evin sorunlarını düşünmekten siyasete vakit bulamıyorum. Önce kendimi kurtarayım, sonra dünyayı da düşünürüz.” deyip gülüyor. Ankara katliamı hakkında ne düşündüğünü sorduğumuz zaman net bir cevap vermemekle birlikte sorumlu tuttuğu kişilerin yargılanmayacağını düşünerek hayatını kaybedenlerin ailesine baş sağlığı diliyor.
PAYDOS SAATİ GELİNCE...
‘Saat 18.00! Paydos!’ Her işçi bu saati gözler, bu sesi duymayı bekler aslında. Tüm işçiler mesaiyi bitirip eve gitmek ister. Gidip yarın tekrar yorulmak için dinleneceğini bile bile... Bizim de Okan ile sohbetimiz burada sona eriyor. Siteler’ de çalışan genç işçi arkadaşlarımızdan biri o da. Hikayesi diğerleriyle aynı aslında. Çiğdem Gökçe’ nin İmran Aydın’ı anlattığı şiirinden esinlenerek bitiriyoruz biz de yazımızı:
“Bir portre sunduk size yaşamdan dostlar.
Geriye dipnot kalmamacasına yaşanan!


BU PARA KİME YETER?
 “Bu kadar çalışıp, her işi yapıp, aldığımız bu para kime yeter?” diyor Okan. 21 yaşındaki bir işçinin hangi derdine derman olabilir asgari ücret? Bir de ev geçindirmeye çalışan işçileri düşünün. Okan aldığı paranın hemen hemen hepsini eve veriyor. Oysa en büyük hayali bir araba almakmış. Bir de telefon alırsa keyfine diyecek bir şey olmazmış. ‘Telefonun yok mu?’ diye sorduğumuzda “Var ama ekranı kırık. Ekranı yaptırmaya kalksam telefondan daha pahalı. Günlük sigara alacak parayı denkleştiremiyorum, ne telefonu ne arabası? Bizimki de boş hayal” diyor.
 

ÖNCEKİ HABER

Gençlik ve Liderlik Zirvesi: gençliğin umut pazarı

SONRAKİ HABER

34. kez 6 Kasım'ın gelip çatmasına ithafen!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa